Son dönemde en sık duyduğumuz kavramlardan biri hiç şüphesiz metaverse. Peki, bu kavram nasıl oldu da bir anda hayatlarımızın orta yerinde kendine yer buldu? Ne değişti de kurumsal şirketlerden sanatçılara, finansal çözümlerden moda sektörüne kadar herkes kendini metaverse’ün bir parçası olarak görmeye başladı?
Bunun için, en azından bu popülariteyi anlamak için, çok geriye değil, aslında Facebook’un Meta olarak anılmak istediği zaman dönmek yeterli. 2021’in ekim ayında, bir akşam Facebook’un çatı şirketinin adını Meta olarak değiştirdiği haberini aldık. Facebook kurucusu Mark Zuckerberg, sürpriz bir şekilde çatı şirket isimlerini Meta yapacaklarını açıkladı. Zuckerberg ayrıca bundan sonraki önceliklerinin metaverse olduğunu dile getirdi. Yani aslında metaverse bir süredir, gelişen teknoloji ile birlikte hayatlarımızdaydı. Ancak tabir-i caizse bu kavramın “hype” haline dönüşmesinde Facebook’un bu kararı bir hayli etkili oldu. Kanıtlarla da konuşmak gerekirse, Google Trends sonuçlarına baktığımızda, Facebook’un 28 Ekim’de açıklanan bu kararından sonra “metaverse” aramasının 24 ila 30 Ekim 2021 tarihlerinde tavan yaptığını görüyoruz.
Neal Stephenson’a göre “metaverse”, 2022’den çok daha önce, 1992’de sözcüklerin ardında mümkündü
Evet, metaverse son dönemde popüler oldu, bu doğru. Ancak bu terim ilk kez ne zaman kullanıldı? Terim kullanıldığı zamanda bizleri anlatılmak istenen de tıpkı şu anda olduğu gibi akıllara gelen bir dünya mıydı? Öncelikle metaverse nedir, kısaca ondan bahsetmek gerek. Metaverse, Wikipedia tanımına göre geleneksel kişisel bilgisayarların yanı sıra sanal ve artırılmış gerçeklik cihazları aracılığıyla kalıcı çevrim içi üç boyutlu sanal ortamları destekleyen, internetin varsayımsal bir yinelemesidir. Metaverse, bilgisayarlar, android cihazlar ve üç boyutlu cihazlar sayesinde insan bilişinin yapay bir fiziksel ortama dahil olmasını sağlamaktadır. Yani metaverse, insanların hiçbir fiziksel çaba harcamaksızın artırılmış sanal gerçeklik cihazları ile tamamen zihinsel olarak kendilerini hissettikleri algısal evren diyebiliriz. Özetle metaverse, gelecekte belki de hayatlarımızı gerçeklikten daha fazla sürdüreceğimiz bir yer olabilir, fakat bu sadece bilim kurgu varsayımı da olabilir. Zira metaverse terimini ilk kullanan kişi Neal Stephenson’a göre bu evren 2022’den çok daha önce, 1992’de sözcüklerin ardında mümkündü.
Daha önce bilim kurgu eserlerine atıfta bulunan bir yazı yazmıştım. Bu yazıda geçmiş dönemde yazılan kitapların nasıl günümüzün gerçekliği olduğundan bahsetmiştim. Yazıldığı dönemde sadece ütopik gelişmeler olan birçok şey, şu anda gündelik hayatlarımızın birer parçası. Bu nedenle Neal Stephenson’ın yazdığı ve metaverse terimini ilk kez kullandığı Snow Crash adlı kitabın da gelecekte bir gün gerçeğe dönüşmesi olası.
Aynı yazıda, “Bana kalırsa teknoloji şirketlerinin, özellikle geleceğe yönelik işleri odağına alan şirketlerin, bilim kurgu yazarlarının eserlerini başucu eserleri haline getirmesi gerekiyor. Çünkü daha keşfedilecek çok şey bulunuyor.” demiştim. Aslında şirketler bunu halihazırda yapıyor. Çünkü birazdan size metaverse terimini hayatlarımıza sokan Neal Stephenson’ın kim olduğundan bahsederken demek istediğimi anlayacaksınız.
Neal Stephenson kimdir?
ABD’li yazar Neal Stephenson, 1959 yılında doğdu. Mühendis ve bilim insanlarından oluşan ailenin üyesi olan Stephenson’ın kimliğini şekillendirmesinde ailesi oldukça etkiliydi. Boston Üniversitesi fizik bölümüne girdi ve bu dönemde bilgisayar ile ilgilenmeye başladı. Stephenson, önce fizikte uzmanlaştı, ardından üniversitenin ana bilgisayarında daha fazla zaman harcamasına izin vereceğini keşfettikten sonra aynı üniversitenin coğrafya bölümünde de okumaya başladı. 1981 yılında mezun coğrafya bölümünden lisans, fizik bölümünden ise yan dal mezunu oldu. Bu sırada ilk romanı The Big U‘yu da yazmaya başlamıştı. Bu kitabını 1984 yılında yayımladı. Stephenson’ın ikinci romanı Zodiac ise radikal bir çevrecinin kurumsal şirketlerle olan savaşını anlatıyordu.
Snow Crash ve Stephenson’a göre metaverse tanımı
Neal Stephenson’a asıl başarıyı getiren, metaverse terimini ilk kez kullandığı Snow Crash adlı roman ise 1992’de yayımlandı. Bu kitap, Türkçeye Sibel Hacıoğlu tarafından “Parazit” olarak çevrildi ve 2016 yılında Altıkırkbeş tarafından yayımlandı. Kitabın içeriğine göz attığımızda metaverse kelimesinin bizim dilimize “metaevren” olarak çevrildiğini görüyoruz ve bazı alıntılar bir hayli dikkat çekiyor. Stephenson, metaverse’ü kitabında şöyle tanımlıyor:
Yani Hiro aslında hiç burada değildi. Bilgisayarının, veri gözlüklerine çizdiği ve kulaklıklarına pompaladığı, bilgisayar ürünü bir evrendeydi. Alt dilde bu hayali yer, Metaevren olarak bilinirdi. (s. 26)
İnsanlar, avatar denilen yazılım parçalarıydı. Metaevrende insanların birbiriyle iletişim kurmak için kullandığı görsel-işitsel bedenlerdi. (s. 38)
Anlaşılacağı üzere Neal Stephenson’ın 1992’de yaptığı metaverse tanımı günümüzdeki metaverse tanımıyla birebir uyuşuyor. 30 yıl önce sadece bir fanteziden ibaret olan bu bilim kurgu eseri, artık günümüzde bir gerçeklik haline dönüşmüş durumda.
Neal Stephenson’ın diğer eserleri
Neal Stephenson’ın Snow Crash’ten sonra yayımlanan kitabı ise amcası J. Frederick George ile birlikte yazdığı Interface oldu. Ancak Interface, Stephen Bury mahlası ile yayımlandı. 1995’te The Diamond Age: or A Young Lady’s Illustrated Primer adlı romanını, 1996’da yine amcasıyla birlikte aynı mahlası kullanarak The Cobweb adlı romanını yayımladı.
Neal Stephenson’ın bir sonraki romanı ise 1999’da yayımladığı, Alan Turing kriptografi çalışmalarını odağına alan Cryptonomicon idi. Stephenson’ın en sevilen roman serilerinden olan The Baroque Cycle ise Quicksilver (2003), The Confusion (2004) ve The System of the World (2004) olmak üzere üç farklı cilt olarak yayımlandı. The System of the World, 2005 yılında Prometheus Ödülü’nü kazandı. Stephenson, uzun ve ayrıntılı bir spekülatif kurgu romanı olan Anathem’i ise 2008’de yazdı. Bu roman da 2009’da En İyi Bilim Kurgu Romanı dalında Locus Ödülü’nü kazandı. Stephenson’ın REAMDE adlı romanı 20 Eylül 2011’de yayımlandı. 7 Ağustos 2012’de Stephenson, Some Remarks: Essays and Other Writing başlıklı makaleler ve daha önce yayımlanmış diğer kurgulardan oluşan bir koleksiyon yayımladı. Stephenson’ın bir sonraki romanı 2015 yayımlanan Seveneves oldu.
Mayıs 2016’da, Bill Gates ile yaptığı video tartışmasının bir parçası olarak Stephenson, Moğolistanlı yazar Nicole Galland ile birlikte yazdığı tarihi romanının müsveddelerini teslim ettiğini açıkladı. Bu roman daha sonra, 13 Haziran 2017’de The Rise and Fall of D.O.D.O. ismiyle raflarda yerini aldı. Stephenson, 2019’da Fall; or, Dodge in Hell, 2021’de ise Termination Shock adlı romanlarını yayımladı. Neal Stephenson, bilim kurgunun en prestijli ödüllerinden Hugo’ya ise dört kere aday oldu ve ödülü bir kez, The Diamond Age ile kazandı.
Blue Origin ve Magic Leap gibi şirketlerde çalıştı
Neal Stephenson’ın edebiyat kariyeri bu şekilde seyrederken ünlü yazar, birçok teknoloji şirketiyle de çalıştı. İşte burada, yukarıda da bahsettiğim teknoloji şirketleri ile bilim kurgu yazarlarını birbirinden ayrı tutamayacağımız bölüme geliyoruz.
Stephenson, 1999’dan 2006’ya kadar, yedi yıl boyunca Jeff Bezos’un uzay şirketi Blue Origin’de danışman olarak çalıştı, ancak Blue Origin daha standart bir havacılık şirketi haline geldikten sonra şirketten ayrıldı. 2012’de Stephenson, gerçekçi bir kılıç dövüşü fantezi oyunu olan CLANG için bir Kickstarter kampanyası başlattı. Kampanyanın 500 bin dolarlık finansman hedefine Kickstarter’da 9 Temmuz 2012’de ulaşıldı, ancak finansman seçenekleri açık kaldı ve proje resmi sitesinde katkıları kabul etmeye devam etti. Projede Eylül 2013’te para tükendi. Ancak CLANG projesi tamamlanmadan Eylül 2014’te sona erdi.
Neal Stephenson, 2014’te Magic Leap’in baş fütüristi olarak işe alındı, 2020 yılında ise buradan ayrıldı. Stephenson ve meslektaşları Sean Stewart ve Austin Grossman, Magic Leap’te geliştirdikleri fikri mülkiyete dayanan Audible sesli draması New Found Land: The Long Haul’u Haziran 2021’de yayınladı.
Stephenson’ın eserleri Bill Gates, Peter Thiel, Sergey Brin, John Carmack gibi isimlerin ajandasında
Neal Stephenson’ın eserleri geçmişten günümüze birçok teknoloji liderinin de ajandasındaydı. Bill Gates, Peter Thiel, Sergey Brin, John Carmack gibi birçok isim okuma listelerinde Neal Stephenson’ın adını birden çok kez zikrettiler. Bunu anlamak da Neal Stephenson’ın açtığı dünyaya baktığımızda pek de güç değil. Stephenson’ın Blue Origin, Magic Leap gibi şirketlerle çalışmış olması da bilim kurguyu ve teknoloji birbirinden ayrı tutamayacağımızın bir kanıtı.
Bakalım, gelecekte hangi bilim kurgu eserlerinin gerçeğe uyarlanışını kendi gözlerimizle izliyor olacağız.