Hazal Yalın
Rusya’da geçen hafta Pravda.RU, Türkiye’nin Irak operasyonunu ele aldı. İzvestiya’da yazan Prof. Tamara Guzenkova, AB’nin Ukrayna’yı normal koşullarda üyeliğe kabul edemeyeceğini, ama mevcut durumda öngörüde bulunmanın zorluğunu vurguluyor. Gazeta.RU, Sovyetler Birliği’ne özlem duyanların sayısında artış olduğunu belirtiyor, RFKP’nin Sovyet bayrağının kabul edilmesi için verdiği kanun tasarısını değerlendiriyor. Rosbalt’a konuşan Aleksey Malaşenko ise Suudilerin eksen değiştireceği haberlerini kuşkuyla değerlendiriyor.
Rusya basınından derlemeler şu şekilde:
‘YÜZDE 67, SSCB’NİN DAĞILMASINDAN ÜZÜNTÜ DUYUYOR’
“RFKP parlamento üyeleri tarafından Duma’ya, Sovyetler Birliği bayrağını Rusya bayrağı olarak tayin edecek bir kanun tasarısı verildi. Parlamenterler, bayrağın değiştirilmesi talebini, Rusya’nın en büyük kamuoyu araştırma kuruluşu VTsİOM’un 2021 başında yaptığı bir çalışmaya dayandırdılar. Buna göre Rusya halkının yüzde 67’si SSCB’nin dağılmasından üzüntü duyuyor. Tasarıyı imzalayan parlamenterlere göre, bugün bir referandum yapılsa halkın yüzde 73’ü eşit haklara sahip cumhuriyetlerin birliğinin yeniden kurulmasını kabul eder. RFKP tasarısında SSCB bayrağı, ‘barış iyilik ve büyük zaferlerin bayrağı’ olarak tanımlanıyor.
Komünist Partisi parlamenterlerinden Anjelika Glazkova, ‘mevcut durumda kızıl bayrağın özellikle güncel olduğunu’ söylüyor ve Ukrayna silahlı kuvvetlerinin karşısına orak çekiçli bayrakla çıkan Ukraynalı büyükanneyi örnek gösteriyor. Farklı araştırmalara göre Rusya halkının neredeyse üçte ikisi (yüzde 62-63) SSCB’nin dağılmasından üzüntü duyuyor.
‘FOM’ araştırmasına göre halkın yüzde 21’i SSCB’nin dağılmasından üzüntü duymuyor; bu oran gençlerde yüzde 39’u, yüksek eğitim görenlerde yüzde 27’yi buluyor. Halkın yüzde 47’si yakın zamanda SSCB’yi oluşturan cumhuriyetlerin bir araya gelmesini gerçekçi bulmazken yüzde 45’i bu senaryoyu gerçekçi görüyor. Aynı araştırmaya göre halkın yüzde 52’si SSCB’nin yeniden kurulmasını istiyor, yüzde 31 ise buna karşı. Ancak halkın yüzde 74’ü bunu mümkün görmüyor; yüzde 17’si ise mümkün olduğunu düşünüyor. Halkın yüzde 59’u, SSCB’nin dağılmasının sorumlusu olarak o dönemin siyasetçilerini görüyor, yüzde 26’sı ise bunu SSCB’de ortaya çıkan çatışma ve problemlerin doğal bir sonucu sayıyor. Katılımcıların yüzde 45’i, SSCB’nin dağılmasıyla Rusya’nın kaybettiğini, yüzde 32’si kazandığını düşünüyor.
Belarus’ta bu oranlar yüzde 41’e yüzde 28; Ukrayna’da ise tam tersine, yüzde 65’e yüzde 11. Sovyetler Birliği’nin yeniden kurulmasını isteyenlerin en sık öne sürdüğü gerekçeler ise şöyle: Yüzde 14’e göre ‘hayat daha iyi, kolay ve basitti’; yüzde 7’ye göre ‘insanlar arasında ilişkiler daha iyiydi, dostluk vardı’ ve ‘istikrar ve yarından güven vardı’; yüzde 4’e göre ‘halkların birliği ve kenetlenmişliği vardı’; yüzde 3’e göre ‘cumhuriyetler arasında sınır yoktu’, ‘iş vardı’, ‘sosyal güvenlik, sosyal güvenceler vardı; devlet insanlar için endişe ediyordu’.
SSCB’nin yeniden kurulmasına karşı çıkanlar açısından oranlar şöyle: ‘Anlamsız, gereksiz, imkânsız’ yüzde 8; ‘bugünkü Rusya’da yaşamayı seviyorum’ yüzde 4; ‘birleşik bir devlette herkes Rusya’nın hesabından yaşar’ yüzde 3; ‘yasaklar, hak ve hürriyet kısıtlamaları geri döner’ yüzde 2. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından üzüntü duyanların buna en sık gösterdikleri nedenler de şöyle: ‘Birleşik iktisadi sistem yok edildi’ yüzde 49; ‘büyük bir güce duyulan özlem’ yüzde 46; ‘toplumdaki artan güvensizlik ve yabancılaşma’ yüzde 36.” (G. Plakuçev / Gazeta.RU, 19 Nisan)
‘BATI, TÜRKİYE’NİN IRAK’A ASKERİ MÜDAHALESİNE TEPKİSİZ’
“Türkiye’nin Irak’taki Kürtlere karşı pazar günü başlattığı askeri operasyon, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonuyla aynı hedefleri güdüyor. Ama ‘uluslararası toplum’ bu operasyonlara tamamen başka türlü tepki gösteriyor. Rusya, kolektif Batı tarafından bütün ölümcül günahlarla suçlandığı halde, ABD Dışişleri Bakanı Türkiye hakkında, bu ülkenin kurallara tamamen uygun davrandığını söyledi.
Ünlü şarkiyatçı Gennadiy Avdeyev, Pravda.RU ile mülakatında, Rusya ordusunun neonaziler tarafından sekiz yıldır terörize edilen Rus halkını koruduğunu söyledi; yani hedef basit ve anlaşılır: Tarihi haklar temelinde adaletin yeniden tesisi. ‘Ancak’ diyor Avdeyev, ‘Kürt meselesi bu bölgenin tarihi dolayısıyla çok karmaşık. Mesele şu ki, bu etnik çok parçalılık Yakın Doğu’da kurumsallaşmış bir şey; Ermenilerin problemleri, Arapların problemleri, Arap-İsrail çatışması; problem ezeli ve ‘buracıkta, derhal’ çözümü yok. Evet, Türkiye’nin yaptığı haksız. Ama oraya ilk defa da müdahale etmiyor. Ayrıca doğu, isterse Yakın Doğu olsun, Avrupa değil.” (O. Lebedeva / Pravda.RU, 21 Nisan)
‘AB UKRAYNA’YI ÜYELİĞE KABUL EDER Mİ?’
“Ukrayna’nın AB entegrasyonu süreci neredeyse 30 yılı buluyor. Daha 1993’te, Leonid Kuçma’nın başkanlığında Kiev, AB’yi öncelik olarak tanımlamış ve AB’ye girmeyi stratejik hedef olarak tespit etmişti. O zamandan beri pek çok belge imzalandı; bunlar arasında ortaklık ve işbirliğiyle ilgili temel mutabakat (1994; 4 yıl sonra yürürlüğe girdi), Avrupa Komisyonu’nun Ukrayna eylem planı (1996), “Avrupa Entegrasyon Yolları” planı (2004), Ukrayna’nın “Doğu Ortaklığı” programına katılması (2009), AB Ortaklık Mutabakatı (2014) de var. 2015’te vizesiz rejime başlandığının ilanı da (aslında hayata geçirilmesi için iki yıla daha gerek vardı) zafer havasında yapılmıştı.
Oysa 2016’da Hollanda’da yapılan referandumda halkın yüzde 61’inin Ortaklık Mutabakatı’na karşı çıkması, Ukrayna için AB kapılarını belirsiz bir süreliğine kapatmıştı. Ukrayna 2021 şubatında AB’ye yükümlülüklerini yerine getirdiğini duyurdu. Bu da ciddi itirazlara rağmen Avrupa Parlamentosu tarafından onaylandı. Bununla birlikte üyelikle ilgili somut hiçbir şey söylenmedi. Bugün de Kiev’in derhal üyelik mutabakatının imzalanması talebine cevap olarak Ursula von der Leyen, derin transformasyonlar gereği tekerlemesini tekrar etti. Unutmamak gerek ki, küçük bir ihtimal olsa bile AB eğer Ukrayna’yı saflarına katmaya karar verirse, bu, tam anlamıyla, entegrasyon blokunun sonu anlamına gelebilir.” (Tamara Guzenkova, Rusya Beşeri Bilimler Üniversitesi / İzvestiya, 18 Nisan)
‘SUUDİLER İSTİKAMET DEĞİŞTİRMESİ OLASI DEĞİL’
“The Wall Street Journal’a göre Ukrayna savaşı yüzünden ABD ve Suudi Arabistan arasında kötüleşen ilişkiler, Suudi Arabistan’ı Moskova ve Pekin’e yakınlaştırabilir. WSJ, iki ülke arasındaki ilişkilerin 2018’de Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesinden sonra kritik bir noktada olduğunu yazıyor. Gazeteye göre Suudilerin, ABD’nin dünya piyasasında petrol fiyatını düşürmek için üretimi artırması talebini reddetmesi de buna tanıklık ediyor.
Rosbalt’ın görüştüğü, Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Aleksey Malaşenko ise bu görüşte değil: “Hiçbir istikamet değişikliği söz konusu olamaz. Suudi Arabistan’ın dış siyaseti çok yönlülüğe dayanıyor. Krallık, kendi milli menfaatlerini gözetiyor ve kendisi için kârlı olacak şekilde oynuyor. Bu nedenle Riyad’ın istikamet değişikliğinden söz etmenin ciddiyeti yok. ABD ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler ileride de aşağı yukarı şimdiki gibi olacak. Veliaht prens Muhammed ibn Salman, hem ABD hem de Rusya ile ilişki sürdürmeye devam edecek. Ancak bir nüans olduğu da doğru. Amerikalılar Rusya karşıtı eylemler için ısrar ettikçe Suudiler sinirleniyor. Veliaht prens için bu bir tür aşağılama. Hem o, hem çevresi, hem de BAE şöyle diyorlar: Bize akıl vermeyi bırakın, siz olmadan da kendi yolumuzu buluruz. Riyad ile Washington arasındaki gerilim Rusya’nın avantajına. Ama Amerikalıların nasıl davranacakları da başka mesele. Eğer daha taktik, diplomatik davranırlar, Suudiler de onların yaklaşımında kendilerine yönelik saygısızlık görmezlerse durum başka türlü olur. Her halükârda Suudi Arabistan’da istikamet değişikliği söz konusu değil. Suudiler batıya yakın kalacaklar; yalnız Amerika’ya olduğundan çok Avrupa’ya yakın. Suudiler şimdi petrol üretimini Rusya’ya sevgilerinden değil, bağımsız olduklarını ABD’ye göstermek için artırmıyorlar.” (A. Jelenin / Rosbalt, 22 Nisan)