Brian Handwerk
Buz Devri Avrupası, insan türü için ağır koşullar barındırıyordu. Gün boyu süren gıda arayışı, avlanma ve ısınma gibi faaliyetlerin sonunda topluluk üyeleri barınaklarındaki ateşin etrafında otururken, aralarından bazıları yaşadıkları olayları ateşin ışığıyla aydınlanan duvar üzerine yansıttıkları gölgelerle anlatıyor olabilirdi. İngiltere’de bulunan York Üniversitesi’nden Andy Needham, “Belki de ateşin yanında oturup sohbet ettikleri, ellerini ateşin karşısında ısıttıkları ve bir şeyler yarattıkları Paleolitik bir televizyona benziyordu” diyor.
ATEŞ YALNIZCA KORUNMAK İÇİN KULLANILMADI
Needham ve meslektaşları, ateşin ışığında toplanmanın karanlıktan kaçınmaktan daha fazla önem taşıyor olabileceğini düşünüyorlar. Onlara göre titreyen alevler, sanatçıların yaratıcı sürecinin bir parçasını harekete geçiriyor ve seyircilerin günlük olaylar hakkında bilgilenme biçimine farklı bir katman ekliyordu. Needham ve ekibinin PLOS ONE adlı dergide yayınlanan araştırmasında aktarıldığı kadarıyla, bilim insanları 15 bin yıllık oymaların üç boyutlu modellerini üretti ve bunları alevlerin titrek ışığı altında çeşitli biçimlerde inceledi. Alevlere yakın olan hayvanlar ve diğer figürler, çizildikleri kayalar üzerinde hareket ediyormuş gibi görünüyordu.
Araştırmacılar, güney Fransa’nın Montastruc bölgesinde bulunan ve boyutları bir not defterinden ortalama bir kitap büyüklüğüne kadar değişen elli adet kireçtaşı oymayı gözden geçirdi. Son Buz Devri sona ererken, günümüzden yaklaşık 15 bin yıl önce burada yaşayan sanatçılar kaya yüzeylerinde geometrik desenler ve motiflerle oymalarıyla süslemek için çakmaktaşı ve taş bıçaklar kullandılar. Duvarlara kazınan figürler arasında at, dağ keçisi, ren geyiği, bizon ve az sayıda insan figürleri bulunuyordu. Oymaları yaratan insanlar, yaklaşık 23 bin ilâ 14 bin yıl önce Avrupa’da yaşayan Magdalenia kültürünün üyeleriydi. Bu topluluk, süslenmiş aletlerden oyulmuş kemiklere ve dünyaca ünlü duvar resimlerine dek geniş bir yelpazede eserler üretti.
Aynı topluluğun ürettiği kireçtaşı tabletlerden binlercesi daha İspanya, Portekiz ve Fransa’nın farklı bölgelerinde bulundu. Bilim insanlarının aktardığı kadarıyla bu eserlerin ham maddeleri ve eserlerin kendileri Montastruc’tekilerle aynı özelliklere sahipti. Yapılan incelemeler, taş tabletler üzerinde ısı kaynaklı kırık ve çatlaklar ile ateşe maruz kaldıklarını gösteren pembe renkte şeritler içerdiğini ortaya çıkardı. Bu renk değişimleri, bilim insanlarının, tabletlerin bir tür görsel canlandırma amacıyla ateşe yakın tutulmalarından kaynaklandığı fikrini geliştirmesine neden oldu.
KOPYA ESERLERLE DENEYLER YAPILDI
Araştırma ekibi, fikirlerini test etmek amacıyla taş eserlerin kopyalarını yaratarak orijinal bulgularda rastlanılan kırık-çatlaklar ve ateşin neden olduğu pembeleşme etkisini yeniden yaratıp yaratamayacaklarını görmeye karar verdi. Kopya eserlerin bir kısmı toprağa gömülerek etrafında ateş yakıldı. Bir kısmı ise ateşin çevresinde bir sınır oluşturmak amacıyla kullanılmış gibi dairesel biçimde yerleştirildi. Bu sayede oyma figürlerin gölgeleri barınağın duvarlarına yansıyarak hareketli görüntüler oluşturacaktı. Ulaştıkları sonuçlar, ısı işaretlerinin daha sonraki pratik kullanımlardan veya yaratım sürecinden çok sonra kazara ateşe maruz kalmasından kaynaklanmadığını gösteriyordu. Bunun yerine, ışık yoluyla sanatsal üretimin kasıtlı biçimde gerçekleştirildiğini ve tekrar tekrar ocağa yakın bir dairesel formasyona yerleştirildiğinde muhtemelen yaratıcı bir ilham verecek görüntüler ortaya çıkardığını gösteren kalıplar gözlemlendi.
Araştırmanın ortak yazarı ve Durham Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Izzy Wisher, “Örneğin, üzerinde birkaç at bulunan bir taş plaket görebilirsiniz ve ışık yüzey boyunca titrerken, farklı biçimlerin ortaya çıktığına, kayanın yüzeyi boyunca hareket eden atların algınıza girip çıktığına tanık oluyorsunuz ve bu bir tür ilgi çekici bir anlatı yaratıyor” diyor. Kaya yüzeylere yapılan oyma hayvan figürleri üzerinde yaptıkları çalışmalar da benzer bir sonuca işaret ediyor. Needham “Muhtemelen, ateş ışığında bu kayaya baktığınız zaman, şekillerin titrediğini görmeye başlıyorsunuz ve bazen insanlar bunları hayallerinde canlandırabiliyordu” diyor: “Yani her şey sanatçıların aklından çıkmıyordu. Sanırım asıl mesele, kaya duvara yansıyan şekiller üzerine yapılan sohbetlerdi.”
İTİRAZLAR DA VAR
Görsel canlandırma etkisi, bazı hayvanların birbiri üzerine yığılmış birden fazla kafa veya ekstra bacak çifti barındırdığı Magdalenia mağara resimlerinin bir kısmında da kullanıldı. Wisher, “Paleolitik dünyada bu animasyonlu sanat biçimlerini yaratmak için ışığın etkisini kullanıyorlardı” diyor.
British Museum küratörü ve araştırmaya dahil olmayan Buz Devri sanatı uzmanı Jill Cook, “Deneyler, bu küçük taşınabilir sanat eserleriyle aynı şeyi yaratmanın mümkün olabileceğini gösteriyor” diyor. Ancak bazı önemli farklılıklara dikkat çekiyor. Taş tablet çizimleri nispeten hızlı bir şekilde yapılmış gibi görünüyor ve Magdalenia mağara sanatında görülen incelik ve kompozisyon unsurlarından yoksunlar. Ve taşların her zaman sanat eseri olarak görülmediğini de sözlerine ekliyor. Cook’un aktardığı kadarıyla, taş tabletler diğer bölgelerde yapısal olarak, kaldırım veya bordür taşı gibi kullanıldılar ve hatta bir kenara atılmış halde bir barınak duvarının arkasına yığıldıkları yerler de mevcut.
Bu olağanüstü oymaların Buz Devri ateşinin etrafında oturan aile veya arkadaş grupları tarafından yapılmış olabileceğini gösteren kanıtlar, artık unutulmuş bir çağda meydana gelmesi nedeniyle, bu tarih öncesi insanların zihinsel yaşamına büyüleyici bir bakış sunuyor.
Yazının orijinali Smithsonian Mag sitesinden alınmıştır.
(Çeviren/Derleyen: Tarkan Tufan)