“Aşk, Mark ve Ölüm” ilk kez Berlin Film Festivali’nin Panaroma bölümünde gösterildi ve seyirci ödülü aldı. İkinci gösterimi de İKSV Film Festivali’nde cumartesi akşamı gerçekleşen film, Almanya’ya işçi göçünün hikâyesini müzikal bir yolculukla anlatıyor. Almanya’ya göç etmiş bir ailenin oğlu olan, Berlin’de yaşayan[ya1] , iletişim eğitimi almış olan Cem Kaya’nın da üçüncü filmi; “Göç gibi iç yakan bir hikâyenin belgeseli çok sıkıcı olurdu, ben sıkmak istemiyorum, müzikle anlatmak istememin nedeni bu diyor” Cem Kaya. Üstelik bu müzikler de onların Almanya’da büyürken evlerinde, düğünlerde, arabayla memlekete gidip gelirken kasetlerden dinledikleri müzikler. Almanya’da yaşayan ve iki kültürün arasına sıkışıp kalmış, gurbeti, özlemi, vatan hasreti çekenlerin duygularını tema olarak kullanan müzikler. Festivalde gösterilen en ilginç filmlerden biri olan “Aşk, Mark ve Ölüm” seyircinin de büyük beğenisini topladı. Ve tabii en güzel sürprizi, gösterimden sonra salonda yapılan festival partisinde filmde izlediğimiz üç müzisyeni, Türk Sanat müziğinde Cavidan Ünal, RNBesque tarzında Muhabbet ve bağlama virtüözü İsmet Topçu’yu canlı olarak dinlemek, seyretmek oldu. Salondaki coşku inanılmazdı, özellikle de Almanya’dan gelmiş ve vatanlarında müzik yapan, müziklerinin beğenildiğini gören müzisyenlerin mutluluğu! Muhabbet, şarkılarını söyledikten sonra, “Şimdi içeri gidip ağlayacağım” diyordu!
YILLAR SÜREN ARŞİV TARAMASI
İLLE DE MÜZİK
ÖLÜM
Ama hayat inişli çıkışlı. 80’de Doğu-Batı Almanya birleşince işsizlik başlıyor, Alman ekonomisi tekliyor. İşçilerimize karşı ırkçı tepkiler başlıyor. Faşist örgütlenmeler, Nazi dazlak grupları ve ikinci, üçüncü kuşağın, itilip kakılması, eğitimden geri kalması, iş bulamaması, tepki dönemi. Hip Hop, Protest ve Rap müzikle kendini ifade eden gençler çıkıyor. İnsanların evlerinde yakılması, dazlaklarla mücadele müziği de sertleştiriyor. Burası da ölüm bölümü. Koşullar, insanlar farklı da olsa, ülkemizde göçmenlere karşı tavrımızı sorgulamamıza da yarayacak bir bölüm.
Yıllar süren bir emeğin, iğneyle kuyu kazarak yapılmış filme emeği geçenler arasında senaryo yazımına katkıda bulunan Mehmet Akif Büyükatalay’ı ve arşiv taramada Ufuk Can’ı anmak gerek.
Filmi Berlin’de izleyen festival direktörü Kerem Ayan,”Bu filmi İstanbul’da da gösterelim, sonrasında da bu partiyi yapalım” demiş. Çok iyi etmiş! Festivalin sonuna gelirken böyle bir filmi izlemiş olmak kadar partide müzisyenleri de dinlemek büyük bir ayrıcalıktı. İKSV’ye binlerce teşekkür. Şimdi bu filmin festival dışında da sinemalarda gösterilmesi gerek, bir Müslüm, Bergen kadar ses getirip izleneceğine eminim!