Efnan Atmaca – Simone de Beauvoir demiş ki “Kadın doğulmaz, kadın olunur.” Ve kadın olurken zorlu yollardan, mücadelelerden, tuzaklardan, kavgalardan geçilir. İçinden konuşmaya öyle alışır ki kadın biri dinlemeye başladı mı tüm hikâyeyi bir çırpıda anlatır tıpkı “Karşınızda Yalnız Kadın” adlı oyunun kahramanı Maria gibi. Nobel ödüllü İtalyan oyun yazarı Dario Fo ile eşi, yoldaşı, ortağı France Rame’nin yazdığı hayatın farklı alanlarında baskıya maruz kalan ve benlikleriyle özgürlüklerini korumak için mücadeleye devam eden “Kadın Oyunları”nın en çarpıcılarından olan “Yalnız Kadın” bu kez Şenay Gürler’in güçlü performansıyla “Karşınızda Yalnız Kadın” adıyla seyirciyle buluşuyor. Daha önce pek çok kez sahnelenen oyunda önemli isimler sahneye çıkmış hatta Sumru Yavrucuk, “Yalnız Kadın”la Afife Jale Ödülü’nü kazanmıştı.
Gülsen de sistem sert
Dünya Tiyatrosu’nun önemli metinlerinden olan oyunu kocası tarafından eve kilitlenen, çocukları ve kayınbiraderine bakmakla sorumlu bir kadının dertleşmesi olarak niteleyebiliriz. Kendini bildi bileli yalnızlığa mahkûm edilen kadın seyirciyle dertleşirken mizahı ön plana çıkarıyor ve gülümsemeyi yüzünden eksik etmeden naif bir tonla yaşadıklarını paylaşıyor. Toplumsal kalıplar içinde fikri sorulmadan hazırlanan hayatta tek bir kez özgürce adım atıyor o da yıllar sonra aşkı bulduğu kendinden 15 yaş küçük İngilizce öğretmeniyle ilişkisinde. Gürler daha seyirci salona girmeden sahneye çıkıyor. Oyunun başlama saati geldiğinde de seyircilere dönüp dramını ironiyi kullanarak anlatıyor. Anlattığı sadece kendi değil, tüm kadınların yaşamlarından kesitler olan bir hikâye. Her şey yolundaymış gibi başlıyor dertleşmeye sahne üzerinde Gürler. Sonra aslında hiçbir şeyin yolunda gitmediğini anlıyorsunuz. Ne kadar yumuşak anlatılırsa anlatılsın sert bir hikâye onunki. Çünkü gerçeğin ta kendisi. Sistemin yarattığı hapishanede kurtuluş umudu olmadan yaşamaya devam etmenin ağırlığı çöküyor oyun ilerledikçe. Her ne kadar gülümsese de kadın, eril erkin kurduğu sistemin ne kadar sert olduğu gerçeği örtülemiyor.
Bu versiyonu kaçırmayın
Gürler bu kısa, güçlü ve sert metnin hakkını veriyor. Onun duygudan duyguya geçişini, delirmekle hayata devam etmek arasındaki çizgide bir akrobat gibi dengede durmaya çalışmasını izlemek tiyatro ve hayat adına emsalsiz bir deneyim sunuyor. Füsun Demirel’in çevirdiği oyunun yönetmenliğini Tuğrul Tülek üstleniyor. Temponun hiç düşmediği, Gürler’in hem sahnenin hem vücudunun her noktasını kullandığı oyun kadın olmayı, aşkı, sorumlulukları, erkek baskısını, eril egemen güç karşısında dik durmayı tartışıyor. Gürler oyunun her saniyesinde tüm bu duyguları ve tartışmaları seyirciye geçirerek performansıyla takdir topluyor. Defalarca sahnelenmiş bu oyunu ilk kez izletiyormuş gibi seyirciyle bağ kuran Gürler’in sırrı oyunculuğunun samimiyetinde yatıyor. Oyunun kahramanı Maria’nın mizahın arkasında gizlenen dramını bazen kırılgan bazen savaşçı bir tonla üzerine giyiyor Gürler. Maria’nın çevresindeki erkeklerin baskılarıyla kurulan dünyada adım adım çıldırmasını izlettirmiyor, şahit ediyor, paylaşmamızı sağlıyor. Sevenin de sevmeyenin de, beğenenin de beğenmeyenin de kadını beklentileriyle nasıl tükettiğini gösteriyor. Yıllar geçse de etkisinden hiçbir şey kaybetmeyen oyunu Şenay Gürler’den izlemenizi öneririm.