İyi Parti Milli Güvenlik Politikaları Başkanlığı, İsveç ve Finlandiya‘nın NATO’ya üyelik talebiyle ilgili “Sadece üye adayı Finlandiya ve İsveç’ten değil, tüm NATO üyesi ülkelerden terör örgütü ve terör yapılanmalarına destek vermekten vazgeçmelerini ve PKK’nın Suriye kolu PYD’yi de terör örgütü olarak tanımaları gerekmektedir” açıklamasını yaptı. AKP iktidarının yürüttüğü politikayı eleştiren İyi Parti, “Konunun diplomatik kurallara uyulmadan ulu orta ve ayaküstü gündeme getirilerek iç siyasete alet edilmesini kabul etmiyoruz. Türk devlet geleneğinde böyle bir usul yoktur” görüşünü bildirdi.
İyi Parti Milli Güvenlik Politikaları Başkanlığı, dış politikadaki gelişmelerle ilgili açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
“AKP YÖNETİMİ BECERİKSİZ POLİTİKALARLA İÇERDE VE DIŞARDA ÜLKEMİZİ BİRÇOK MACERAYA SÜRÜKLEMİŞTİR”
“20 yıldır iktidarda bulunan AKP yönetimi liyakatsiz kadrolarla yürütmeye çalıştığı öngörüsüz, basiretsiz ve beceriksiz politikalarla içerde ve dışarda ülkemizi birçok maceraya sürüklemiş, milli güvenliğimize yönelik tehditlere karşı herhangi bir tedbir geliştiremediği gibi gittikçe büyüyen yeni tehditlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Milli güvenlik politikalarında öngörüsüz bir şekilde yapılan yanlışların ve zamanında tedbir alınmamasının nasıl tehdit/tehditler ortaya çıkardığını bugün Suriye’de görmekteyiz. İktidar, 11 yıl önce İhvancı hayallerle Suriye bataklığına dalmış ve sonucunda;
– Güney sınırımız terör üreten bir coğrafyaya dönüşmüş,
Bölgede bir ‘terör devletçiği’nin ortaya çıkması engellenememiş,
Türkiye, dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan bir ülke konumuna gelmiştir.
“SURİYENİN KUZEYİNDEKİ MEVCUT DURUMUN TÜRKİYE’NİN MİLLİ GÜVENLİĞİNE YÖNELİK BİRİNCİ ÖNCELİKLİ TEHDİT OLMA ÖZELLİĞİ DEVAM EDİYOR”
Suriye’nin kuzeyindeki mevcut durumun Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik birinci öncelikli tehdit olma özelliği artarak devam etmektedir. Suriye’den gelen sığınmacı sorunu da artık kabul edilemez boyutlara ulaşmıştır. Partimiz kurulduğu günden bu yana Suriye’den ülkemize yönelen tehditlerle ilgili iktidarı uyarmakta, çözüm önerilerini her fırsatta kamuoyunun ve hükümetin dikkatine sunmaktadır. Ancak iktidar bu konudaki bütün çağrılarımıza kayıtsız kalmış, yanlış icraat sonucunda sınırlarımız adeta delik deşik olmuş, ülkemiz göç tanımına sığmayan bir istilaya uğramış, nihayetinde milletimizin bu duruma dayanacak gücü ve sabrı kalmamıştır. İktidar çözüm üretmek yerine, muhtemelen yaptırılan anketlere göre değişen söylemlerle ve derinliği olmayan açıklama ve sözde tedbirlerle kamuoyundaki hassasiyeti azaltmaya çalışmaktadır. İYİ Parti olarak Suriye’den ülkemize yönelen tehditleri ortadan kaldıracak çözümlerimiz hazırdır. Sığınmacılarla ilgili temel politikamız; ‘Sığınmacıların insani değerlerimize ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası hukuk esaslarına göre her hal ve şartta ve mümkün olan en makul sürede 2011 yılı öncesinde yaşadıkları yerleşim yerlerine (Originn) dönmeleridir.’
“SURİYE’NİN KUZEYİNDE YAYLADAĞ-TABKA-RAKKA-HASEKİ-SİNCAR HATTINA KADAR OLAN BÖLGEYİ KONTROL ALTINA ALMALIDIR”
Türkiye öncelikle BM, ABD, AB, Rusya, bölge ülkeleri ve Suriye’nin uyumlu iş birliği ile sığınmacıların Suriye’ye dönüşünü sağlamaya çalışmalıdır. Uyumlu iş birliği olmaması durumunda Türkiye’ye bölgeden yönelen/yönelebilecek tehditleri bertaraf etmek, Türkiye’deki sığınmacıların Suriye’ye dönüşlerini sağlamak ve Süleyman Şah Türbesi’ni Türk toprağına geri döndürmek maksadıyla Suriye’nin kuzeyinde Yayladağ-Tabka-Rakka-Haseki-Sincar hattına kadar olan bölgeyi kontrol altına almalıdır. Çünkü Fırat’ın batısında Tel-Rıfat ve Münbiç’in; Fırat’ın doğusunda ise Ayn El-Arap (Kobani) ve Kamışlı bölgeleri ile Ayn İsa ve Tel Temir bölgelerinin kontrol altına alınması artık Suriye’den Türkiye’ye yönelen tehditleri ortadan kaldırmayacaktır. Bu durumda bazı zorlukların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Ancak yaşanacak hiçbir zorluk ve bedel orta ve uzun vadede ortaya çıkacak zorluklardan ve milletçe ödemek zorunda kalacağımız bedellerden daha ağır olmayacaktır. Milli güvenliğimize yönelen bu tehditlerin ortadan kaldırılmasını, hayati ve partiler üstü bir konu olarak değerlendiriyoruz.
“SADECE ÜYE ADAYI FİNLANDİYA VE İSVEÇ DEĞİL, TÜM NATO ÜYESİ ÜLKELER TERÖR ÖRGÜTÜNE DESTEK VERMEKTEN VAZGEÇMELİ”
İYİ Parti olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği ile ilgili görüşlerimiz geçtiğimiz hafta (17 Mayıs 2022) kamuoyu ile paylaşılmıştır. Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik sürecinde NATO üyesi veya üye adayı ülkelerden milli güvenliğine tehdit oluşturan terör örgütlerine destek vermekten vazgeçmelerinin istemesi en doğal hakkıdır. Yeni bir genişleme sürecine giren NATO, Türkiye’nin hassasiyetlerini göz önüne almak zorundadır.
Türkiye, bu iki ülkenin NATO üyeliğine kabulünü;
NATO ülkeleri İsveç ve Finlandiya’nın Suriye’deki savaşa müdahil olması nedeniyle Türkiye’ye uyguladıkları silah ambargosunu kaldırmaları,
Finlandiya ve İsveç’in ülkesinde PKK’ya kucak açmaması ve PKK ile YPG’ye askeri desteği kesmesi şartlarına bağlamıştır. Her iki şart da Türkiye için hayati önemdedir ancak kesinlikle yeterli değildir.
Türkiye bu şartlara; Bütün NATO üyesi ülkelerin PKK’nın Suriye kolu PYD’yi de terör örgütü olarak tanımasını, NATO üyesi ülkelerde bulunan FETÖ üyelerinin Türkiye’ye iadesini de eklemelidir.
İYİ Parti olarak iktidarın bu konuda kararlı bir duruş sergilemesini bekliyoruz. Ancak iktidarın bu çerçevede yürüttüğü faaliyetleri usul ve esas yönünden eleştiriyor, bazı endişelerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Konunun diplomatik kurallara uyulmadan ulu orta ve ayaküstü gündeme getirilerek iç siyasete alet edilmesini kabul etmiyoruz. Türk devlet geleneğinde böyle bir usul yoktur. Esas olarak da sadece üye adayı Finlandiya ve İsveç’ten değil, tüm NATO üyesi ülkelerden terör örgütü ve terör yapılanmalarına destek vermekten vazgeçmelerini ve PKK’nın Suriye kolu PYD’yi de terör örgütü olarak tanımaları gerekmektedir. İktidarın geçmişte ‘şaşaa’ ile NATO nezdinde gündeme getirdiği iki vetodan (2009 yılında Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olmasına karşı çıkılması, 2019 yılında ‘NATO’nun Polonya ve Baltık Ülkelerini Savunma Planı’nın kabulünü PKK/YPG’nin terör örgütü olarak tanınması şartına bağlanması) daha sonra geri adım atmış olması Türkiye’nin NATO nezdindeki tutarlılığı, güvenilirliği ve caydırıcılığına önemli darbe vurmuştur.
Buradan iktidarı, Türkiye’nin milli güvenliğine büyük tehdit oluşturan bir konuyu bazı davalara, iç siyasete ve bir kişinin handikaplarına kurban etmemesi; NATO üyesi ülkeleri de bu hususları dikkate alarak gizli kapaklı işler yapmamaları noktasında uyarıyoruz. Yunanistan’ın, Makedonya’nın sadece ülke ismi nedeniyle NATO’ya girişini 2008’den 2020’ye kadar veto etmesi ve sonunda bu ülkenin ismini değiştirerek Kuzey Makedonya olarak NATO’ya girebilmesi bu konuda nasıl davranılması gerektiğini gösteren en net örnektir.
“YUNANİSTAN’IN BİRÇOK ADAYI SİLAHLANDIRMIŞ OLMASININ, BAZI ADA/ADACIK/KAYALIKLARI SAHİPLENMESİNİN LOZAN ANLAŞMASI’NA AYKIRI OLDUĞUNU TEKRAR HATIRLATIYORUZ”
Bu konuların yanında Yunanistan Başbakanı’nın ABD ziyaretinde yaşananlara iktidardan zamanında ve yeterli bir tepkinin gelmemiş olması manidardır. ABD Başkanı olduktan sonra Cumhurbaşkanı ile sadece bir kez yüz yüze görüşen Biden, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i Washington’da ağırlamıştır. Miçotakis gerek Beyaz Saray’daki görüşmede gerekse Kongre’deki konuşmasında;
Biden’a ‘Mavi Vatan’ haritasını göstererek Türkiye’yi şikayet etmiş,
‘Kıbrıs’ta iki ayrı devlete dayalı çözümü kimse kabul etmeyecek’ deyip müzakere sürecinde Biden’ın tüm ağırlığını koymasını istemiş,
‘Meskün adalar’ üzerindeki uçuşlara müsamaha göstermeyeceklerini vurgulamış,
Bir ABD üssü haline gelen Dedeağaç’a yatırımların süreceğini bildirmiş,
ABD’den 20-25 adet F-35 tipi savaş uçağı satın almak istediklerini kaydetmiştir.
Ayrıca Miçotakis’in Türkiye’ye F-16 verilmesini engellemeye çalıştığı öne sürülmüştür. Yunanistan Başbakanı onuruna Beyaz Saray’da verilen resepsiyona katılan, geçmişte Türkiye aleyhine birçok faaliyette bulunan ve halen Türk vatandaşı olan ABD Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Lambriniadis’in konuşmasında; ‘Yunan devriminin 200’üncü yıldönümü’ ifadesini kullanmıştır ve iki lidere ‘Ekümenik Patrikhane’ye güçlü destekleri nedeniyle teşekkür etmiştir. İktidar tarafından bu konuda ancak bir hafta sonra çok tarihi bir şekilde; ‘Benim için artık Miçotakis diye biri yok’ ifadesiyle tepki verilmiştir. İYİ Parti olarak bu ziyarette ortaya çıkan görüntüler ile ileri sürülen görüşleri şiddetle kınıyoruz. Yunanistan’ın birçok adayı silahlandırmış olmasının, bazı ada/adacık/kayalıkları sahiplenmesinin ve Fener Rum Patrikhanesi ile ilgili açıklamalarının Lozan Anlaşması’na aykırı olduğunu tekrar hatırlatıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan Lozan Anlaşması’nda gedik açılmasını asla kabul etmiyoruz. İktidardan söz konusu ABD Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu ile ilgili olarak da gecikmeden gerekli işlemi yapmasını bekliyoruz.”