Mariupol’da yaşayan 61 yaşındaki Igor Pedin, Rus askerleri artık evlerin içine kadar girip insanları vurmaya başladığında sevimli köpeği ile biraz daha güvenli olduğunu düşündüğü Zaporizhzhia’ya doğru yola çıktı. Amacı görünmez bir adam olup, kontrol bölgelerini rahatlıkla geçmek ve köpeği ile kendi canını kurtarmaktı. Küçük bir alışveriş çantası ve dokuz yaşındaki köpeği Zhu-Zhu’yu yanına alıp savaş cehenneminden kurtulmak için yola çıktı. Kuşatılmış liman kenti Mariupol’dan, hala Ukrayna’nın elinde olan Zaporizhzhia kentinin göreceli güvenliğine sadece 225 kilometre uzaklıktaydı. Bu kadar uzun bir yolu kaç günde yürüyeceğini, yolda ne gibi engellerle karşılaşacağını bilmiyordu. Ancak tek bir şansı vardı: Yürümek.
Hedefi, 1945 yılından beri Avrupa’da görülmeyen bir savaşın içinden, Mariupol’a doğru ilerleyen tanklar, zırhlı araçlar ve Rus askerleri arasından hayaletmişçesine geçmekti. Bu, mayınlardan kaçmak ve yıkılmış köprüleri geçmek anlamına da geliyordu. Yolda yürürken yanan evleri, ağlayan insanları ve belki de pek çok ölü Ukrayna vatandaşını görmek zorunda kalacaktı.
Eski bir gemi aşçısı olan Pedin’in hikayesi gerçekten de olağanüstüydü. Hatta bir gece geçtiği kontrol noktalarından birinde Rus askerleri, akşamın sessizliğinde toplanıp hikayesini dinlemek ve ona yolculuğunun devamında şans dilemek için bir araya geldi.
Eski bir gemi aşçısı olan Pedin, hikayesini Ukrayna’nın başkenti Kiev’in güvenliğinde anlatırken gözyaşlarını tutamıyordu. Belki hedeflediği gibi görünmez olmayı başaramamıştı ama şanslı olduğunu düşünüyordu.
ÖLÜLER SOKAKTA YIĞILMIŞTI
Pedin, Mariupol’dan ayrılma konusundaki kararını 20 Nisan’da Rus askerleri kendi yaşadığı bölgeye geldiğinde ve istedikleri gibi ateş ederek ev ev dolaştıklarında veriyor. Kalmak için zaten neredeyse hiçbir sebep yoktu. Yiyecek ve su kıttı, ölüler sokaklarda yığılmıştı. Pedin özenle hazırlandı. Önemli eşyalarının bulunduğu bir çanta hazırladı ve tarttı. Çanta tam 70 kilogram ağırlığındaydı ama günlerce bu ağırlıkla yürümesi mümkün değildi. Ağırlığı 50 kilograma düşürmek için kendine meydan okudu ve bazı eşyalarından vazgeçti.
Pedin ve Zhu-Zhu’nun ilk görevi, beş kilometrelik mesafeyi kat etmekti, bu amaç ulaşılması en kolay olanıydı. 23 Nisan günü sabah saat 6’da Mariupol limanı yakınlarındaki evini terk etti ve bükülmüş çelik ve patlamamış mühimmattan, cesetlerin etrafa saçıldığı kuzeydeki Kyprino Caddesi’nden limana varması iki saat sürdü.
Grafik: Harun Elibol
ASKERLERLE GÖZ TEMASINDAN KAÇINDI
Çaresiz insanların oluşturduğu uzun kuyrukların sonunda Rus askerleri yiyecek ve su dağıtıyordu. Ona soru sormamaları ve dikkat çekmemek için askerlerle göz temasından kaçınarak kalabalığın arasından kaçtı ve Zaporizhzhia yoluna doğru yürüdü.
“Onlar için bir hiçtim, kirliydim ve tozlarla kaplıydım. Yoluma devam ederken şehri tam anlamıyla görebileceğim bir tepeden şehre tekrar baktım. Kendime bunun doğru karar olduğunu söyledim. Güzel şehrime ‘hoşça kal’ dedikten sonra bir patlama sesi duydum ama sadece arkamı döndüm ve yürümeye devam ettim.”
‘BUGÜN OĞLUMU TOPRAĞA VERDİM’
Yanmış askeri araçlarla dolu yolda, sadece köpeği ve arkasından gelen top atışlarının sesi ile usul usul yürüdü. Daha sonra ayaklarının altındaki asfaltı titretecek kadar ağır olan bir zırhlı araç konvoyu yanından geçip gitti. Çömeldi ve Zhu-Zhu’yu, onlar geçene kadar paltosunun içine sakladı.
“İşte o zamanlar tam da istediğim gibi görünmez bir adamdım” diye anımsıyor.
İlk görevini başarıyla atlattıktan sonraki amacı 20 kilometre uzaklıktaki Nikolske kasabasıydı. İlk evlere vardığında hava kararmıştı ve çok soğuktu. Evinin önünde oturan bir adam gördü. Adam ona, “Benimle içmek ister misin” dedi. “Bugün oğlumu toprağa verdim. Oğluma içelim.”
CESEDİ ALMAK İÇİN ELLERİYLE KAZMASI GEREKİYORDU
Pedin 15 yıl önce alkol kullanmayı bırakmıştı ama bu teklifi geri çevirmek içinden gelmiyordu. Yeni arkadaşı ona Rusların 16 yaşındaki oğlunu Mariupol’da öldürdüğünü söyledi. Şarapnel kafasına gelmişti. Kaybolduktan sonra haftalarca Mariupol’da onu aramıştı. Mezarı bulduktan sonra da Rus askerleri, cesedi istiyorsa onu elleriyle kazması gerektiğini söylemişti.
Pedin o gece yeni arkadaşının evinin kanepesinde uyudu. Sabah 6’da uyandı ve Zaporizhzhia’ya giden tek yolun kasabadan geçmek olduğunu biliyordu.
“Şehirden ayrılırken bir kontrol noktası vardı: Çeçenler. Beni görmüşlerdi ve ikisi bana doğru geldi. ‘Nereye gidiyorsun? Nereden geldin’ diye sordular.”
Bir komutan belirdi ve telsizden birini aradı. “Bir minibüs geldi ve üç adam dışarı çıktı. Ben minibüse bindirildim. Yaklaşık 2 kilometre geri gittik ve çelik çitlerle çevrili iki katlı bir belediye binasına geldik.”
‘NEREYE GİTTİĞİMİ SORDULAR, YALAN SÖYLEDİM’
Pedin, çantasını dışarıda bıraktı ve ikinci kata götürülmeden önce Zhu-Zhu’yu bağladı. “Bir masanın önünde oturan Rus subayı bana nereye gittiğimi sordu. Yalan söyledim. Mide ülserim olduğunu ve tedavi için para ödediğim için Zaporizhzhia’ya gitmem gerektiğini söyledim. Üstümü çıkarmam söylendi ve dövme aradılar.”
Bulmayı hedefledikleri dövmeleri Pedin’in vücudunda göremeyen komutan, onu öldürmekle tehdit etti. Ancak sonra nedense kararını değiştirip dört kadın askerin olduğu başka bir odaya götürüp parmak izini taradılar ve fotoğrafını çektiler. Donetsk Halk Cumhuriyeti’nin sözde İçişleri Bakanlığı’ndan bir belge verdiler ve artık ayrılmakta özgürdü. Köpeğini ve çantasını alarak tekrar yola koyuldu.
“Çeçenler beni bir sonraki köye götürecek arabaya bindireceklerini söyledi ve iki saat orada bekledim. Uzun süre araç gelmedi, askerler sıkılmıştı ve benimle konuşmaya başladılar. Onlara kimsenin beni aracına almak istemeyeceğini söylesem de yürüyerek yoluma devam etmeme izin vermediler.”
ERKEN AYRILIRSA VURULACAKTI
Bir saat sonra siyah bir minibüs yanaştı ve Çeçenler, eşi ve 18 ile 20 yaşlarındaki iki kızıyla birlikte seyahat eden sürücünün Pedin’i almasını istedi. Yol boyunca kimse tek kelime etmedi. Pedin’i Rozivka’ya götürdüler. Yolda giderken tarlalarda büyük çukurların kazıldığını fark etti. Bunların toplu mezar olduklarına emindi.
Pedin, Rozivka’ya vardığında yeni belgesiyle kolayca geçtiği başka bir kontrol noktasına geldi ve yürümeye devam etti. Bir sonraki köy olan Verzhyna’ya geldiğinde ortalık zifiri karanlıktı.
“Birden el fenerleri beni kör etti. Altı asker vardı ve bana bağırdılar, ellerimi kaldırdım. Üstümü çıkarmamı söylediler, çantamı boşalttılar. Onları takip etmemi emrettiler ve karargâhlarına girdik.”
Pedin’e biraz konserve sığır eti ve biraz çorba verildi. Köşede çelik bir yatak bulunan küçük bir odaya konuldu. Sabahtan erken ayrılırsa vurulacağı söylendi, ancak ertesi gün gitmekte serbestti.
EN BÜYÜK ENGEL HENÜZ GELMEMİŞTİ
Nihayet sabah olduğunda uyuyan askerlerin yanından geçti ve ayrılırken nöbetçilerden birine başını salladı. O gün tam 14 saat neredeyse hiç durmadan yürüdü ve akşam 8 civarında tekrar aranmak üzere başka bir kontrol noktasına ulaştı. Askerler ona uyuyabileceği küçük, terk edilmiş bir evi gösterdi. Burada biraz uyuduktan sonra güneş doğarken tekrar yola çıktı.
“60’larında bir adam gördüm. ‘Nerelisin?’ diye sordu. Mariupol dedim ve karısını yiyecek getirmesi için çağırdı. Bana bir torba ekmek, soğan, kızarmış et ve salatalık verdiler.”
Pedin artık yorulmuştu ama yine de en büyük engel gelmek üzereydi. Üzerinden geçmesi gereken karayolu köprüsü yıkılmıştı. Köprünün metal çerçevesi hala yerindeydi ancak düşmesi halinde altında 30 metrelik bir yükseklik vardı. Pedin, köpeğini çantasına bağladı ve öncelikle geçişi test etti. Yapılabilirdi. Geri döndü ve köpeği karşıda bırakarak, önce çantasıyla karşıya geçti. Sonra geri dönerek köpeğini aldı. Karşıya geçtiğinde sadece “Yaptık” diye bağırdı.
‘KÖPRÜYÜ NASIL GEÇTİN?’
Bir sonraki kontrol noktasına yaklaştılar. Asker Pedin’i görünce arkadaşının nerede olduğunu öğrenmek istedi. Sadece köpeği olduğunu söylediğinde ise hayretler içinde yıkık köprüyü nasıl geçtiğini sordular.
Pedin’e, geceyi gösterdikleri bir minibüsün arkasında geçirebileceğini söylediler. Pedin’in hikayesi tam olarak canı sıkılan askerlerin ihtiyaç duyduğu türden bir oyalamaydı. Beş asker onun maceralarını ve köprünün karşısına nasıl geçtiğini duymak için etrafına toplandı.
KÖPEĞİ DEVAM EDEMEYECEK KADAR YORGUNDU
Pedin, askerlere hikayesini kısaca anlattıktan sonra paltosunun altında Zhu-Zhu ile sandalyesinde uyudu. Ertesi sabah, Zaporizhzhia yolundan devam etmesine izin verilmedi; Tokmak şehrine geri gitmesi veya güneye gitmeyi seçmesi gerektiği söylendi. Pedin şehre doğru yöneldi ama iki büyük tepeyle karşılaştı. Köpeği artık devam edemeyecek kadar yorgundu.
Köpeğine ‘Yürümezsen ikimiz de öleceğiz, yürümek zorundasın’ dedikten sonra bir sonraki tepeye doğru yürümeye devam ettiler.
Yolun dışında küçük bir köy olan Tarasivka vardı. Pencerelerden birinde yaşlı bir adamın başını gördü ve ona seslendi. Adam, Zaporizhzhia’ya giden tek yolun bir barajın üzerinden geçtiğini söyledi ve bu barajı aşabilirse kaçakçıların izini sürmesi gerektiğini söyledi.
SONUNDA BİR UKRAYNA BAYRAĞI GÖRDÜ
Kendisine talimat verildiği gibi yaptı. Ancak barajdan sonra bir yol ayrımı vardı ve hangi yöne gidileceğine dair hiçbir belirti yoktu. Bu karışıklıkta bile şans yine Pedin’den yanaydı. Bir kamyon gördü ve ona bağırarak Mariupol’dan olduğunu söyledi. Bunu duyan kamyon şoförü yavaşladı ve kapısını açtı. Yaklaşık iki saat yol aldıktan sonra kamyon şoförü kontrol noktalarında Donetsk Halk Cumhuriyeti milislerine sadece iki kelime söyledi ve geçmesine izin verildi. Pedin, o olmadan asla bu kontrol noktasını aşamayacağını düşündü.
Nihayet ileride bir Ukrayna bayrağı gördü. Askerler, erkeklerin belgelerini kontrol ediyordu. Sürücü, Pedin’i Zaporizhzhia’nın merkezinde bir çadırın yanına bıraktı. Yolculukta hiçbir şey söylemedi ama ona bir miktar para verdi. ‘Hayırlı olsun’ dedikten sonra yoluna devam etti. Zaten her şeyi anlamıştı ve söyleyecek pek de bir söz yoktu.
BU ADAM MARİUPOL’DAN YÜRÜYEREK GELDİ!
Pedin, gönüllülerle dolu çadıra girdi. Bir kadın yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordu.
Kadın nereden geldiğini merak ediyordu. Pedin’in ‘Mariupol’dan geldim’ demesiyle bir çığlık koptu: ‘Mariupol!’ Pedin bu anları bir gülümsemeyle hatırlıyor.
“Herkese bağırdı, bu adam Mariupol’dan yürüyerek geldi. Herkes durdu. Sanırım bu benim zafer anımdı.”
SADIK DOSTU GÜN GEÇTİKÇE FİZİKSEL OLARAK ZAYIFLIYOR
Bu uzun yürüyüş sonunda Pedin, tıbbi yardıma ihtiyacı olmadığını söylerken sadık ortağı Zhu-Zhu için giderek daha fazla endişe duyuyordu. Şimdi, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bulunan Zhu-Zhu, Mariupol’un bombalarını anımsatan, fren yapan bir otobüsün sesinden hala korkuyor ve gün boyu uyuyor. Yanan evlerin ve tankların keskin dumanından zarar gören koku alma duyusu ise yavaş yavaş geri geliyor. Ancak Pedin, kırılmış camlar, çukurlu yollar ve ikisinin korkunç maceraları sırasında geçmek zorunda kaldıkları 30 metre yüksekliğindeki yanmış ve kırık bir köprünün paslı çerçevesi boyunca yürürken köpeğinin patilerinin kötü bir şekilde kesildiğini söylüyor. Zhu-Zhu şimdi topallayarak yürüyor ve Pedin, köpeğinin gün geçtikçe fiziksel olarak zayıfladığını düşünüyor.
“Tahliyeden önce ona onu Mariupol’dan canlı çıkaracağıma ve son hedefimize varacağımıza söz verdim.”
The Guardian’da yayımlanan ‘The invisible Ukrainian who walked 225km to safety from Mariupol’ isimli yazından derlenmiştir.