Seyhan Akıncı – Çarşamba akşamları İstanbul’un en sevilen kitapçılarından Minoa’nın kapısından girip basamakları çıktığınızda üst katında iki kişinin karşılıklı iki banka oturup sohbet ettiğini göreceksiniz. Almıla Uluer Atabeyoğlu ve Kerem Atabeyoğlu’nun öze dönüş projesi olarak tanımladıkları Memet Baydur’un “Güne Bakan Cam Kırıkları”, onların pandemi sonrası ne yapabiliriz diye düşündüklerinde cevabı birkaç saniyede buldukları oyunları. Hem oynuyor hem yönetiyor hem de yaptıkları işten öylesine keyif alıyorlar ki bir izleyici olarak siz de bu hisse ortak oluyorsunuz. Oyunun tam olarak hangi zamanda geçtiğini bilmiyoruz. Kişilerin de birbirlerinin hayal ürünü olması muhtemel. Parkta sohbet etmeye başlayan bir kadın ve adamın hayat, gerçeklik, kayıp ve yas üzerine söyledikleri 15-20 kişilik salonun hacmini bir anda büyütüyor. Kalbiniz de zihniniz de başka çalışmaya başlıyor. Sahi son zamanlarda karşılıklı birer banka oturulabileceğiniz bir parka rastlayanınız var mı? Yoksa o da oyundaki pek çok şey gibi uçucu mu? Bu çarşamba Minoa’nın kapısından girin ve sohbete ortak olun. Emin olun o sincabı göreceksiniz!
Memet Baydur her ikinizin de tiyatroyu sevme ve tiyatrocu olma sebebiymiş… Neydi onun tiyatrosunda sizi bu derece etkileyen?
Kerem Atabeyoğlu: Tiyatronun sembolü gülen ve ağlayan maske, Memet Baydur’un her oyununda bir gözümüz gülerken bir gözümüz ağlıyor. Bunu büyük bir ustalık ve hınzırlıkla yapmayı başaran çok az yazar var tiyatro tarihinde. Bir de Memet Baydur bunu kendi dilimizde yapıyor. Dilimizin ne kadar ustalıklı, ne kadar kıvrak, ne kadar zengin olduğunu hatırlattığı anda, “Ah o gemide ben de olsaydım” diyorsun. Memet Baydur’un tiyatro oyununda bir tiyatro oyuncusunun ve izleyicisinin beklediği her şeyi aynı anda bulabilmesi mümkün.
Almıla Uluer Atabeyoğlu: Bütün bunlara katılıyorum. Bunların haricinde oldum olası gerçekle, hakikatle meselem olmuştur. Bu mesleğime de yansıyor. En absürt metinlerin bile gerçeğin altını çizmesi gerektiğine inanıyorum. Memet Baydur’un bütün oyunlarında gerçekle meselesi neredeyse merkezde. Beni de en çok bu etkiliyor.
Minoa’da gerçekleştirdiğiniz çok özel bir performans ve izleyiciyi de oyunun bir parçası hâline getiriyor. Çok minimal bir alan. Burada her çarşamba akşamı 15-20 kişiyle bu deneyimi yaşamak ne hissettiriyor?
Kerem A.: Karşılıklı olarak birbirimizin kalp atışını duyuyoruz. Yine Memet Baydur’un muazzam maharetiyle ağzımızdan çıkan her bir replik salondaki başka bir kişiye çarpıyor.
Almıla U. A.: Soluk alışı değişiyor.
Kerem A.: İş bu sefer oynayan için de seyreden için de son derece şahsi hâle geliyor. En yakın seyircimizle mesafemiz herhalde 60 cm. Bu yakınlıkta oyunun seyircisi değil şahidi oluyor insanlar. Biz her akşam bir koltuğu size kiralayarak bir daha tekrarı olmayacak bir şeyi sadece size sunuyoruz. Burada o özel şeyi hep birlikte yaşıyoruz.
Hareket çağındayız ve zamanla yarışıyoruz. Sizi hareketin çok az olduğu diyalog temelli bir metni yıllar sonra sahnelemeye iten neydi?
Almıla U. A.: Oyun durağan değil, aklı çok hızlı. Memet Baydur sincap gibi… Aklı da sincap gibi. Biz hareket etmiyoruz ama aklımız çok hızlı.
Kerem A.: Bu metnin zamanı yok. Bu metin ‘95’te yazıldığında da aynı şeyi yapıyordu 2500’de oynandığında da aynı şeyi yapacak.
Almıla U. A.: İnsan değişmiyor ki… İnsanı hatırlatan bir metin bu. Gerçeğimizi hatırlatan ve gerçekte kim olduğumuz üzerine düşündüren ve gerçekte kim olduğumuzu belki bir parça hatırlatabilecek ve peşinden gidecek bir meselemizin olmasını sağlayan bir metin aslında.
Kerem A.: Neyin değerli neyin değersiz olduğuna bir daha göz atmanı sağlayacak ve bunu yaparken de kahkahalarla güldüren bir metin. Böyle bahsedince korkutucu da görünüyor. Oysa hayır. Benim için en büyük sınav oyunu Haldun Dormen’in izlemesiydi. Ben Dormen Tiyatrosu’ndan yetişmeyim ve Haldun Dormen demek Türk tiyatrosuna sürati ve mizanseni getiren adam demektir. Haldun Bey’e dedim ki “Sizden ne öğrendiysem onu yapmıyorum bu oyunda”. Haldun Dormen mizansensiz bir oyun izlediğine inanamadı ve “İki kişi mizanseni olmayan bir oyun oynayacak ve bir sahne boşa düşmeyecek inanmıyorum” diye hâlâ bahseder. Bu oyuna ne mizansen koyabilirsiniz ki? “Ne zaman sana ihtiyacım olsa yanımda yoksun” diyorum o da diyor ki, “Ne zaman yanında olsam bana ihtiyacın yok.”
Almıla U. A.: Buna ne mizansen yapacağız ki!
Kerem A.: Her bir erkek ve kadın seyirci başka bir türlü dönüp bakıyor yanındakine o repliklerden sonra. Bu bizim için öze dönüş projesi.
Almıla U. A.: Hocam Zeliha Berksoy’dur ve çok da kıymetlimdir. Zeliha Berksoy’dan geçmek benim için çok önemlidir oynadığım her oyunda. Bu oyuna Zeliha Berksoy gelip izlediğinde “Hocam ne olur eksiklerimi söyleyin” dediğimde “Hiçbir eksik yok, kusursuzdu” dedi. Mesela bu çok kıymetli bir şey. Hocalarımızdan yüz akıyla geçtik, bu bizim için çok kıymetli.
Kerem A.: Hele bu yaşta.
Almıla U. A.: Biz hâlâ, bu yaşta hocalarımızdan geçmek istiyoruz.