6’lı ittifakta cumhurbaşkanlığı adaylığı için eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın ortaya attığı Mansur Yavaş isimleriyle hararetlenen kriz, geçtiğimiz günlerde HDP’li Selahattin Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’nden “Ben şahsen Ekrem Bey’i takip etmeye çalışıyorum, Anadolu’da toplumsal karşılığının da olduğunu görebiliyorum.” açıklamasıyla yeniden alevlendi.
Diğer taraftan ittifaktaki Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın adaylık için açıkladığı 3 kriter Ali babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu hedef alıyordu.
Konuyu “Muhalefetin adaylık açmazı” başlığıyla köşesine taşıyan Mehmet Acet’in Yeni Şafak’taki yazısı şu şekilde;
Muhalefet liderleri, seçim dönemine girilmeden cumhurbaşkanı adayının kim olacağını kesinlikle açıklamayacaklarını söylüyorlar.
En son CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Asla” diyerek, böyle bir kararlılık içinde olduklarını dile getirdi.
Aday belli oldu da onu pamuklar içinde sarıp sarmalayıp korumaya aldılar biçiminde düşünülmemeli tabii bu durum.
O konuda masadaki 6 ismin 6’sı arasında derin ihtilaflar var ve bu görüş ayrılıkları öyle kolayca çözüme kavuşacak gibi görünmüyor.
Muhalefet açısından çıkarmak istedikleri adayı seçim dönemine kadar saklamak, yıpranmaması adına akıllıca bir yöntem olabilir ama belli ki bu kararın bir başka gerekçesi daha var:
‘Masada’ bir uzlaşma zemininin oluşmamış olması.
6’lı masada bedeniyle olmasa da, ‘ruhuyla’ varlığını hissettiren HDP cephesinden tercih olarak yorumlanabilecek bir isim telaffuz edildi gerçi.
Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi’nden yaptığı açıklamada, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ismini zikretti, “Ben şahsen Ekrem Bey’i takip etmeye çalışıyorum, Anadolu’da toplumsal karşılığının da olduğunu görebiliyorum.” dedi.
Demirtaş aynı açıklamasında her ne kadar bir dayatmada bulunmak istemediğini söylese de, aday adayı olarak konuşulanların arasından bir tek İmamoğlu’nun ismini zikretmesi, bir tercihe binean bu cümleleri kurduğuna işaret ediyor.
İMAMOĞLU’NUN ÜÇ AVANTAJI, İKİ DEZAVANTAJI VAR
İmamoğlu’nun adaylık yolunda karar alıcılar nezdinde karşılığı olan birkaç avantajı var.
Birincisi; Demirtaş’ın ima ettiği gibi, HDP’nin birinci tercihinin kendisi olması.
İkincisi; yurtdışından, Batı’dan yakın alaka görmesi. ABD ve İngiliz büyükelçilerinin yaptıkları ziyaretler, yenilen balıklar falan.
Üçüncüsü; İstanbul Belediyesi’nin geniş maddi imkanlarını da kullanmak suretiyle muhalefet paydaşlarının önemli bir kısmını yanına çekmiş olması.
Bu üç avantaja karşın iki tane de önemli dezavantajı ver İmamoğlu’nun.
Birincisi; karar verici konumda olmaması ve aday olmasını engelleyebilecek pozisyonda olan bir ismin yani, CHP Genel Başkanı sıfatıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olması.
İkincisi; anketlerin hemen tamamında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a çıkan destek oranının İmamoğlu’na verilen desteğin epeyce üstünde çıkması.
Birkaç ay önce İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmede, adaya anketlere bakılarak karar verilmesi gerektiği yönünde bir görüş beyan ettiğini duymuştum.
Partiler adına karar verici durumda olan isimler arasında bir ‘senkronizasyon’ yakalanamadığı takdirde, bu işin en sonunda varacağı yer gerçekten de anketler olabilir.
GÜLTEKİN UYSAL’DAN AL HABERİ
6’lı masanın en sakin görünümlü, en etliye sütlüye karışmıyor görüntüsü veren ismi, Demokrat Parti’yi temsilen o masada oturan Gültekin Uysal idi.
Meğer hiç de öyle değilmiş.
Meğer, çok özel bir misyonla o masada oturuyormuş kendileri.
Birkaç gün evvel, sosyal medyadan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın aday olabileceği dedikodusu yayılınca, Gültekin Uysal, 6’lı masada sağımda solumda kim oturuyor demeden topa sert bir giriş yaptı.
Şöyle bir paylaşımda bulundu:
“Türk milletinin cumhurbaşkanı adayı ile ilgili beklentisinin üç ölçüsü var:
1-20 yıllık AKP döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak.
2-Seçilebilirlik
3-Seçim sonrası 20 yılda AKP tarafından devr-i sabık muamelesine maruz kalan TC. Devleti’ni kurucu bir ruhla yeniden tesis etme yetisi!
Bu paylaşımda herkes pratik siyasi sonuçları hemen akla geldiği için birinci madde üzerinde durdu.
Ama üçüncü başlığı ben daha dikkat çekici buldum.
Az çok mürekkep yalamış herkes o sözlerin ne anlama geldiğini, ne niyetle söylendiğini gayet iyi anlamıştır.
O dilde, bir defa bir vesayetçi dili var.
Devleti 20 yıl öncesine döndürmek demek, askeri vesayet çizgisindeki 27 Mayıs düzenine geri getirme özlemi anlamına gelir.
27 Mayısçıların idam ettiği Menderes’in partisinin başındaki isim söylüyor bunları bir de.
Demek ki o masada onun da böyle bir misyonu varmış.
Türkiye’yi eski Türkiye’ye döndürmek.
Bunu anlamış olduk.
Merak ettiğim bir husus daha var:
Bu mesajı okuduklarında 6’lı masada Gültekin Uysal’ın sağında, solunda oturanlar neler düşündüler acaba?