Kemal Kılıçdaroğlu Suriyelileri geri göndermenin yollarına ilişkin formüllerini açıkladı. Sosyal devlet yardımlarının artırılmasına da değinen Kılıçdaroğlu “Sosyal devleti gerçek anlamda inşa etmek için Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul ettiği 102 sayılı Sözleşme’nin bütün sigorta dallarının hayata geçmesi lazım. Bunlardan 8’i geçti, 9’uncusu yok; Aile Destekleri Sigortası. Böylece her ailenin, her bireyin, ekonomik anlamda sosyal devletin koruması altında olması lazım” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Demokrasiyi gerçek anlamda inşa etmek istiyorsanız Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmek zorundasınız diye düşünüyoruz.” dedi.
CHP’den yapılan açıklamaya göre Kılıçdaroğlu, MEF Üniversitesi öğrencileriyle bir araya geldi. Öğrencilerin soru, talep ve görüşlerini dinleyen Kılıçdaroğlu, çözüm önerilerini anlattı.
Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine, sığınmacıların Türkiye’de kalmasının ve sayılarının yüksek olmasının Türkiye için de sığınmacılar için de bir risk olduğunu dile getirerek, bunun düzelmesi gerektiğini söyledi.
İnsanların kendi ülkelerinde özgürce, can ve mal güvenlikleri sağlanarak yaşamaları gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, bunun gerçekleştirilebilmesi için izlenilmesi gereken yolları aktardı.
Suriyelileri göndermenin yollarını açıkladı
Bunların Türkiye’de kalmaları ve sayılarının çok yüksek olması Türkiye içinde bir risk aslında; onlar için de bir risk, bunun düzelmesi lazım. Bu insanların kendi ülkelerinde, kendi kültürleri içinde, özgürce ve can güvenlikleri sağlanarak kendi ülkelerinde yaşamaları gerekiyor. Bunun için nasıl bir yol, yöntem izlenmeli?
Bizim düşündüğümüz yol, yöntem şöyle: Bir; Suriye ile biz hemen oturacağız bir, barışacağız. Karşılıklı büyükelçilikler açacağız. Türkiye’deki Suriyeliler nedir, hangi pozisyondalar ve bunlar kendi ülkelerine hangi koşullarda gelebilirler, buradan tekrar Suriye’ye gittikleri zaman acaba orada can ve mal güvenlikleri sağlanacak mı, yoksa bunlar tekrar bir savaş ortamının içinde mi kendilerini bulacaklar? İlk büyükelçilikler açıldıktan sonra oturup konuşacağız ve tekrar kendi ülkelerine dönmeleri için can ve mal güvenliklerini sağlaması ile ilgili oturacağız, bir sözleşeme yapacağız. Bu sözleşme Suriye ve Türkiye arasında değil, aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in de devreye girmesini isteyeceğiz.
Yetiyor mu? Hayır. İkinci bir adımı atmamız lazım. Bunlar kendi ülkelerine gittikleri zaman yolları, kreşleri, okulları, hastaneleri olması lazım. Bunların hiçbirisi yok, bunların tamamını yapmak durumundayız. Bunu Avrupa Birliği fonlarıyla yapacağız. Avrupa Birliği ile gideceğiz, oturacağız. Ben Avrupa’ya gittiğim zaman, Suriyeli sığınmacılarla ilgili bana sorduklarında, onların yanında açık ve net onları suçladım. ‘Siz Suriye’de kan gövdeyi götürürken, insanlar birbirlerini öldürürken hiç sesiniz çıkmıyordu. Ama Suriyeliler size gelmeye başlayınca kıyameti kopardınız. Şimdi diyorsunuz; Suriyeliler niye geliyor? Neden Suriye’de savaş çıktığı zaman savaşın engellenmesi veya durdurulması konusunda müdahale etmediniz? Bu da Avrupa’nın etik değerlerine uygun değildir’ dedim. Onlara şunu söyledim; ‘Suriyelileri biz kendi ülkelerine göndereceğiz. Bunların yolları, okulları, kreşleri…Siz para veriyorsunuz ama bu parayı biz bunun için kullanacağız. Siz her türlü denetimi yapabilirsiniz, bizim bütün harcamalarımız şeffaf olacak. Dolayısıyla bu okulları, kreşleri yapacak olan da bizim müttehitlerimiz, ihaleye çıkacağız gelip yapacaklar.
Yeter mi? Yine yetmez. Bu insanların can ve mal güvenliği gerekiyor. Can ve mal güvenliği için de bizim oturup bir protokol yapmamız lazım merkezi yönetimle, yani Suriye yönetimiyle. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in de devreye girmesi lazım. Bunlar kendi ülkelerine geldiğinde, evlerine yerleştiklerinde bunlara herhangi bir siyasal müdahale ve baskı olmayacak, bu güvenliğini de alacağız.
Yeter mi? Yine yetmiyor. Bu insanlara iş lazım. Daha önce o bölgede Gaziantepli iş adamlarının, bizim iş inşalarının orada çok sayıda fabrikaları vardı, onları yine teşvik edeceğiz. Diyeceğiz ki ‘Siz gidin, fabrikaları yeniden kurun ve bu insanlar orada çalışsınlar’. Dolayısıyla kendi ülkesinde evi, yolu, okulu, hastanesi olacak. Can ve mal güvenliği olacak, dolayısıyla da daha rahat, daha huzurlu bir ortamda kendi ülkesinde çalışmış olacak.”
Kılıçdaroğlu, Afganistan ve Pakistan’dan gelen kişilere ilişkin soruya karşılık da Türkiye’nin yol geçen hanı olmadığını ifade ederek, eleştirilerde bulundu.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e ilişkin soru üzerine Kılıçdaroğlu, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçeceğiz” dediklerinde “Eskiye mi geri dönmek istiyorsunuz?” eleştirisiyle karşılaştıklarını ancak eskiye dönmek istemediklerini çünkü darbecilerin yaptıkları hukuk düzeninin hala yürürlükte olduğunu ve bununla ülkede demokrasiyi inşa edemeyeceklerini söyledi.
Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmede bulundu:
“Dolayısıyla demokrasiyi gerçek anlamda inşa etmek istiyorsanız Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmek zorundasınız diye düşünüyoruz. Ne demek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, ne demek darbe hukuku? Bunlara baktığımız zaman şöyle örnekler verebilirim. Bir, siyasetin kirlilikten arınması lazım. Kirli siyaset olmaz. Yani parlamentoya gelen milletvekili iş takipçiliği yapmaz. İhale takipçiliği yapmaz. Rüşvet almaz, rüşvet vermez. Liyakati olmayan kişileri belli makamlara taşımaz. Devletin saygınlığına, itibarına en azından saygı duyar ve dolayısıyla devlet dediğimiz mekanizmanın sağlıklı işlemesini ister.
Biz bunu istiyoruz ve biz darbe hukukundan Türk hukuk sisteminin tümünün arınmasını istiyoruz. Nasıl istiyoruz, nasıl bir demokrasi olmalı? Bir, yargı bağımsız olmalı. Yani güçler ayrılığı ilkesi olmalı. Sağlıklı işleyen bir demokraside denetimsiz hiçbir kurum yoktur.”
“Her bireyin, ekonomik anlamada sosyal devletin koruması altında olması lazım”
Gezi davası, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’a yönelik mahkeme kararlarının hatırlatılması üzerine de Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
“Onları bulundukları makamlardan alacağız, onların hiçbirisi hakim değil. Gayet açık, gayet net; hiçbirisi hakim değil. Siyasi talimata göre eğer bir yargıç karar veriyorsa o, yargıç değildir. Eğer toplumsal vicdan varsa, bizler haksızlıklar karşısında susmayacaksak, haksızlıklarla mücadele edeceksek, geçmişte bu topluma haksızlık yapanların bulundukları konumdan onları almamız lazım, demokratik yollarla, baskı kurarak değil. Kararı kim verecek? Bu ülkenin namuslu yargıçları verecek, yani siyaset karar vermeyecek burada. Anayasa Mahkemesi karar verdi, ‘Serbest bırakın’ dedi, normalde bu kararın uygulanması lazım. Çünkü anayasa diyor ki ‘Anayasa Mahkemesi kararı herkesi bağlar.’ diyor ama alttaki ‘Ben uymayacağım.’ diyor.”
Kılıçdaroğlu, Yüce Divan ve Adalet Divanına başvuru sayılarının çok yüksek olduğunun hatırlatılması üzerine de şunları belirtti:
“Zaten bugün o mekanizma, parlamentoda olan insanlar vesayet altında olmasa kendiliğinden çalışır. Siz, rüşvet alan adamı büyükelçi tayin ediyorsunuz. Diyeceksiniz ki ‘Ne olacak yani, rüşvet alan birisi büyükelçi olsun.’ Ama büyükelçi arabasında Türk bayrağı taşıyor. Cumhurbaşkanı taşır Türk bayrağı, vali taşır, büyükelçi taşır. Çünkü bunlar hem devleti hem hükümeti temsil ederler. Dolayısıyla rüşvet alan bir kişiyi siz Türk bayrağını taşıyacak bir konuma getiriyorsanız ve hala bu toplumun vicdanı rahatsız değilse bir sorunumuz var demektir. Rüşvet alandan olur mu büyükelçi? Normalde ne olması lazım, yargılanması lazım değil mi? Ama siz yargıya baskı kuruyorsunuz, ‘Bunları yargılamayın.’ diyorsunuz, yargılanmıyor bunlar. Ama bunlar yargılanır, yeri, zamanı gelir. Devlet kinle, öfkeyle yönetilmez, intikam duygusuyla yönetilmez, adalet duygusuyla yönetilir.”
İktidara gelmeleri halinde nasıl bir ekonomi politikası yürüteceklerine ilişkin soru üzerine Kılıçdaroğlu, ekonomiyi düzeltmenin zor bir şey olmadığını belirterek, buna ilişkin uygulayacakları politikaları anlattı.
Aile Destekleri Sigortası
Türkiye’de enerji üretimi konusunda stratejileri ve özelleştirmenin nasıl önüne nasıl geçileceği sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, “Sosyal devleti gerçek anlamda inşa etmek için Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kabul ettiği 102 sayılı Sözleşme’nin bütün sigorta dallarının hayata geçmesi lazım. Bunlardan 8’i geçti, 9’uncusu yok; Aile Destekleri Sigortası. Böylece her ailenin, her bireyin, ekonomik anlamda sosyal devletin koruması altında olması lazım.” diye konuştu.
Avrupa’da kimsenin elektriği kesilmez
Kılıçdaroğlu, elektrikle ilgili eylemi dolayısıyla Avrupa Birliğinden destek vermek amacıyla kendisini arayanlar olduğunu belirterek, şunları söyledi:
”Onlara, ‘Avrupa’da nasıl oluyor bu işler?’ diye sordum. Dediler ki ‘Kışın kesinlikle hiç kimsenin elektriği kesilemez. Borcu olsun, olmasın. İki, eğer ailenin gelir durumu düşükse ona enerji çeki veriliyor, harcadığı enerjinin belirli bir miktarını çek olarak ödüyor. Üç, durumu iyi olup da elektriğini ödemeyen kişilerin voltajı düşürülüyor, televizyon seyredemez hale geliyor ama ışığı var yine.’ İnsan hakkı elektrik ve siz yaklaşık 4 milyon abonenin elektriğini kesiyorsunuz, 12-13 milyon insan demek ve burada çocuklar var. Çocuklar okula gidiyorlar. Buna toplumun dikkatini çektik.”