Oligarkların ölümle imtihanı: İşgalle birlikte 6 kişi gitti

DUVAR – Son bir haftada 24 saat arayla iki Rus milyarder, Rusya ve İspanya’daki lüks evlerinde ölü bulundu. Ölümlerinde Putin yönetiminin payı olduğunu söylemek için yeterli kanıt yok. Ancak 2014’ten bu yana şüpheli şekillerde ölen çok sayıda Rus gazeteci ve muhalif siyasetçinin yanı sıra oligarklar da var.

Peki, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden beri bazıları aileleriyle birlikte olmak üzere üst üste ölüm haberleri gelen bu zengin Ruslar kimler? Güçleri nereden geliyordu?

SERGEY PROTOSENYA: TATİLDE ÖLÜM…

Rusya’nın en büyük ikinci doğal gaz üreticisi Novatek’in eski üst düzey yöneticisi Sergey Protosenya, eşi ve kızıyla İspanya’da Paskalya tatilini geçirmek için kiraladıkları bir evde 19 Nisan günü ölü bulundu. İspanya medyasının aktardığına göre, 55 yaşındaki milyoner, Lloret de Mar’daki villada Katalonya polisi tarafından bulunduğunda asılıydı. Eşi ve kızı ise yataklarında vücutlarındaki bıçak darbe izleriyle bulundu. Yerel medyaya göre, Protosenya’nın cansız bedeninin yakınlarında balta ve bıçak bulundu.

Telecinco gazetesi, Katalonya polisinin iki farklı senaryo üzerinde durduğunu yazdı: İşadamı eşini ve kızını öldürdükten sonra kendisini asmıştı veya tüm aile öldürülmüş ve ölümlere aile içi cinayet/intihar süsü verildi. Ailesiyle çoğunlukla Fransa’da ikamet eden Protosenya’nın ölümü Rus devlet ajansı TASS tarafından teyit edildi.

Kişisel serveti 433 milyon dolara yakın olan Protosenya’nın oğlu Fedor Protosenya ise babasının karısına ve kızına “asla zarar vermeyeceğini” ve ailesinin öldürülmüş olabileceğini söyledi. İngiltere merkezli Daily Mail gazetesine konuşan Fedor Proteosenya, ailesinin cinayete kurbana gittiklerini iddia etti.

Sergey Protosenya ve ailesi genellikle Fransa’da yaşıyordu.

VLADİSLAV AVAEV: ELİNDE TABANCAYLA BULUNDUĞU AÇIKLANDI

Gazprombank’ın eski başkan yardımcısı Vladislav Avaev, Protosenya’nın ölümünden bir gün önce 18 Nisan’da Moskova’daki multi-milyonluk dairesinde tıpkı Protosenya gibi eşi ve kızıyla birlikte ölü olarak bulundu. Günlerce ulaşılamayan aileyi bulansa bir akrabalarıydı. Ölümleri inceleyen adli tıp görevlileri Avaev’lerin yaşadığı dairenin kapısının içeriden kilitli olduğunu ve Vladislav Avaev’in elinde bir tabanca bulunduğunu açıkladı. Buradan da oligarkın önce eşini ve 13 yaşındaki kızını öldürüp sonrasında da kendini vurduğu düşüncesine ulaşılmıştı.

Vladislav Avaev’in eski başkan yardımcısı olduğu Gazprombank Rusya’nın varlıklara göre en büyük üçüncü bankası…

VASİLİ MELNİKOV: OPERASYON BAŞLADIKTAN BİR AY SONRA ÖLDÜ

Rusya merkezli Kommersant’ın aktardığına göre milyarder Vasili Melnikov, Rusya’nın en büyük altıncı şehri olan Nizhny Novgorod’daki lüks dairesinde, Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonun başlamasından tam bir ay sonra, 24 Mart’ta, ölü bulunmuştu.

Polis, medikal şirket MedStom’a çalışan Melnikov’la birlikte eşi Galina ve iki oğlunun da öldüklerini açıkladı. Buna göre aile fertlerinin hepsi bıçak darbeleriyle öldürülmüştü. Adli tıp görevlileri, Melnikov’un 41 yaşındaki eşi ile 10 ve 4 yaşlarındaki oğullarını öldürdükten sonra hayatına son verdiği sonucuna vardı. Ukrayna merkezli medya kuruluşu Glavred’e göre, Melnikov’un şirketi Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımları yüzünden ağır kayıplar yaşıyordu.

Glavred’in başka bir teorisi, Melnikov’un eski bir iş ortağıyla girdiği tartışma sonucu ölmüş olabileceğiydi. Ancak Rus polisi cinayet mahallinde bu iddiayı güçlendirecek herhangi bir kanıta rastlanmadığını açıkladı. Bulunduklarında Melnikov’un çocukları odalarında, eşi yatak odasında, kendisi de banyodaydı…

MİHAİL WATFORD: BAHÇIVANI BULDU

Ukrayna doğumlu petrol zengini Mihail Watford, İngiltere’nin Surrey şehrinde 28 Şubat günü ölü bulundu. Sovyet Ukrayna’sında 1955’te doğan Mihail Watford – eski soyadıyla Mihail Tolstoşeya– yıllar içerisinde petrol ve doğal gaz alanlarında isim yaptı. Medyaya yansıyan haberlere göre 66 yaşındaki oligark, bahçıvanı tarafından evindeki garajda ölü bulunmuştu. Surrey polisi ölümünün etrafında şüphe olmadığını açıkladı. Watford, Estonya vatandaşı eşi Jane ve üç çocuğuyla yaşıyordu.

ALEXANDER TYULYAKOV: GAZPROM’UN GÜVENLİĞİNDEN SORUMLUYDU

Rus Gazeta gazetesine göre, 25 Şubat’ta Gazprom yöneticisi Alexander Tyulyakov, St. Petersburg’da bir sayfiye evinin garajında asılı bir şekilde ölü bulunmuştu. Yanında da bir intihar notu vardı.

Bağımsız Rusya gazetesi Novaya Gazeta’ya konuşan Leningrad bölgesi Araştırma Komitesi’nden bir yetkili, Gazprom’un güvenlik servisi çalışanları ve adli tıp uzmanlarının olay yerine polisten önce gittiğini ve olay yerini kordon altına alarak polisin girişini engellediğini söyledi. 61 yaşındaki Tyulyakov, on yıldır Gazprom’a çalışıyordu, ondan öncesinde de enerji devinde güvenlik ve insan kaynakları biriminin genel müdür yardımcılığı görevini yürütmüştü.

LEONİD ŞULMAN: BANYODA BULUNDU

Leonid Şulman Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hemen öncesinde, ocak ayında ölü bulundu. Şulman da Gazprom’da üst düzey yöneticiydi. Leningrad’da bir evin banyosunda bulunan 60 yaşındaki Şulman’ın yanında bir de not vardı. Şulman’ın öldüğü sırada izinde olduğu bildirildi.

Oligarkların doğuşu ve bugünü

Rusya’nın yeni oligarşisi, 1990’lardaki hızlı özelleştirme furyasında ortaya çıktı. “Oligark” kelimesi Aristo tarafından binlerce yıl önce türetilmişti ancak bu terim onlarla birlikte günümüze taşındı. 1990’larda birkaç fırsatçı zengin, Sovyet devlet işletmelerinin özelleştirilmesi ile doğal kaynakları ve kamu servetlerini bir dizi yolsuzlukla ele geçirmişti. Böylece düzinelerce yeni Rus zengin ortaya çıktı.

YELTSİN’İ ZAFERE TAŞIYANLAR…

Sovyetler Birliği’nin 1991’deki çöküşünden sonra Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, devlet güdümlü ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçişin başını çekti. Yeltsin, Rus ekonomist Yegor Gaydar ve Anatoli Çubays’in ve onların danıştıkları Batılı ekonomistlerin katkılarıyla girift bir sistemin yol haritasını çizdi. Ancak, Yeltsin yönetimi çok da sağlam bir zeminde oturmuyordu. Halen Sovyet yanlısı olan ve eski sisteme dönmek isteyenler etkiliydi. Yeltsin onların önünü kesmek için Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) desteklediği “şok tedavisi” diye adlandırılan hızlı ve kapsamlı özelleştirmelerin sağlandığı bir metoda başvurdu. Ülkede eski Sovyet sistemi adeta hızlıca elektrik akımına kapılmış ve yeni kapitalist düzene geçiş bu sayede gerçekleşmişti.

Oligarklar, Yeltsin döneminde doğdu…

Özelleştirmeler iki ayrı dalga halinde yapıldı. İlk dalga, Ekim 1992’de açık ve şeffaf bir biçimde ortaya çıktı. Rusya devleti, 148 milyon özelleştirme çeki ve senedini halka dağıttı. Senetlere sahip olanlar daha sonra açık artırmalarla özelleştirilen şirketlerden hisse satın alabildi. Ancak ikinci dalga özelleştirmeler bu kadar şeffaf olmadı. 1994’de senet programı sona erdikten sonra, ekonominin zaten yüzde 70’i özelleştirilmişti. Fakat ülkenin en büyük ve değerli endüstrileri halen devletin kontrolündeydi. 1995’te Yeltsin yönetimi ülkeyi ekonomik krize sürükledi. Halk, hiperenflasyonla mücadele ediyor, devlet görevlileri ve emekliler maaşlarını alamıyordu. Yeltsin’in popülaritesi azalmaya başlıyor, halk yönetimi eleştiriyordu. 1996 seçimlerinde Yeltsin yönetimini al aşağı edebilecek popüler bir komünist aday ortaya çıktı. “Ülkeyi komünizmin pençesinde kurtarmakla” övünen Yeltsin, komünizmin tekrar dönme endişesine kapılarak, “Hisse İçin Borç” adında bir programı öne sürdü. Program, görece gizli bir biçimde yürütüldü. Rusya’nın ilk oligarkları, devleti krizden kurtaracak maddi desteği vermek için ülkenin en değerli devlet işletmelerinden hisse talep etti. Devletin ödeyemediği noktada oligarklar en kârlı işletmeler üzerinde daha da çok kontrol sahibi oldular. Devlet ise ekonomiyi toparlamak için borç alıp, özelleştirmelere devam etti. En önemlisi de oligarklar ne olursa olsun Yeltsin’in tekrar seçimi kazanabilmesi için yapabildikleri ne varsa yaptılar.

1995’in son aylarında, 12 Rus sanayi işletmesi oligarklara satıldı. Bunların arasında bir maden şirketi, iki çelik firması, iki gemicilik şirketi ve beş petrol şirketi vardı. Londra futbol kulübü Chelsea’nin sahibi Roman Abramoviç, bu şekilde o zamanlardaki iş ortağı Boris Berezovski’yle Sibneft petrol şirketinden çok büyük bir hisseyi 200 milyon dolara satın aldı. 2009’da da hissesini devletleştirme planı kapsamında 11,9 milyar dolara sattı.

Yıl 1996… Oligarklar, Yeltsin’in arkasında durarak, seçim kampanyasına milyonlarca dolar akıttı. Tanıdıkları en iyi siyasal iletişimcileri tuttular. Sahip oldukları bankalar üzerinden Yeltsin’in kampanyasına para bağışladılar. Rusya’nın en büyük üç televizyon kuruluşundan ikisine sahip olan Berezovski ve Gusinski, kanallarında 7/24 Yeltsin yanlısı propaganda yayınladı. Böylece Yeltsin, Rusya’nın ilk Amerikan tarzı devlet başkanlığı seçim kampanyasını yürüttü. 1996’da Yeltsin seçimi kazandı ama yıllar içerisinde sağlığı kötüye gittiği için oligarklar yeni bir lider arayışına girdi.

‘DEMİR YUMRUKLU’ YENİ LİDER: PUTİN

1999’da Yeltsin ve oligarkları Vladimir Putin adındaki eski Sovyet istihbarat teşkilatı (KGB) ajanının önce Yeltsin yönetiminin başbakanı, daha sonra da Rusya’nın devlet başkanı olmasına karar verdiler. Putin, halk tarafından tanınan bir isim değildi ama Kremlin’de sadakatli olmakla biliniyordu. Kontrolleri altında tutabilecekleri ve çıkarlarını koruyabilecek biri olduğunu düşündüler. Yıllar sonra muhalefet liderlerini ve oligarklarını zehirlemekle suçlanabilecek bir devlet başkanı olacağı akıllarından bile geçmezdi muhtemelen.

Ve Putin, beklendiği gibi ‘sadakatli’ çıkmadı. Oligarklar, o yönetime geldiği günlerde halk tarafından sevilmiyordu. Putin ise halka “oligarkların bir sınıf olarak var olmasını sonlandıracağının” sözünü vermişti. Özellikle Gusinski ve Berezovski, Putin’in hedefine girmiş ve tepkisini çekmişti. Medya kuruluşları, Putin’i ilk yıllarında eleştiren haberler yapıyordu. Putin ise oligarklara “siyasete karışmadıkları sürece şirketlerinde istedikleri gibi at koşturabileceklerini” söylemişti. Putin’in gazabına uğramayanlar ise Oleg Deripaska, Roman Abramoviç, Alişer Usmanov, Viktor Vekselberg, Mihail Prokhorov ve Vagit Alekperov’du.

Yeltsin döneminde, oligarklar ülkede istedikleri gibi at koşturabiliyordu ama Putin bu düzenin devam etmeyeceğini adeta bir demir yumrukla gösterdi.

2000 yılının yaz aylarında, ülkenin en zengin 21 iş insanı Kremlin’de tarihi bir toplantıya katıldı. Toplantıda Putin, “buraların patronu” benim demek için söz konusu isimleri ayağına çağırdı. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmede Putin oligarkların Rusya Federasyonu devletinin kurucuları olduğunun farkında olduğunun altını çizdi. Ancak işlerin artık Yeltsin döneminde olduğu gibi olmayacağını söyledi. Putin, gücünü sorgulamadıkları takdirde oligarklara istedikleri özel jetlere, süperyatlara, malikânelere ve şirketlerine sahip kalabileceklerini söyledi. Sonraki yıllarda, Putin’e kafa tutanların sonu ya Sibirya’da bir hapishane ya da sürgün oldu. Bazıları ise şüpheli şekillerde öldü. Kalanlar, fon sağlayarak Putin’in yakın çevresinde durabildi.

Ancak oligarklara had bildirmeye çalışan Putin de gücünü aslında bu milyarderlere borçlu. İktidardaki Birlik Partisi’nin kurulmasından başlayarak çok büyük destek verdiler bu ultra zenginler. 1996’da Yeltsin’in seçilmesinde bu denli katkı sağlamasalardı, Putin Yeltsin’in halefi olarak Rusya’nın başbakanı olamazdı. Oligarklar, Putin’in zirveye ulaşmasını sağladı, daha önce Putin’i eleştiren yayınlar yapan kuruluşların sahipleri Gusinski ve Berezovksi bu sefer onun herkesçe ‘iyi bilinen’ biri olmasını sağladı. Gazeteler, televizyon ve haber kanalları sabah akşam Putin’den bahsetmeye başladılar.

Putin de “oligarkları bitireceği” sözünü aslında gerçekleştirmedi. Gücüne çelme takmaya çalışanları def etti ama diğerlerini yakın çevresinde tuttu.

Rusya merkezli NTV kanalı, 1990’larda Kremlin’i zaman zaman eleştirdiği ve ti’ye aldığı programlar yayınlardı. Yeni lider seçildikten sonra, eleştirilere devam edip, Putin’le dalga geçtiği bir program bile yaptı. Putin, bundan rahatsız oldu ve NTV’nin bürosuna kamuflaj üniformalı ve kar maskeli silahlı memurlar yolladı. Hükümet, NTV’nin sahibi eski bir taksi şoförü olan medya patronu Vladimir Gusinski’yi özelleştirme anlaşmasından 10 milyon dolar çalmakla suçladı. Gusinski’nin sonu önce hapis, sonra da yurtdışında sürgünlük oldu. Devletin kontrolündeki Gazprom daha sonra NTV’yi satın aldı. Kanal, Putin’le bir daha asla dalga geçmedi.

Putin’in damarına basan bir diğer oligark ise şimdilerde adı sivil toplum faaliyetleriyle anılan Rusya’da bir zamanların en zengin iş insanı olan Mihail Khodorkovski idi. 2000’lerin başında Khodorkovski, Yeltsin döneminin “Hisseler İçin Borç” programıyla petrol imparatorluğunu kurduktan sonra Putin’in sınırlarını zorlamıştı. Petrol şirketi Yukos’un hisselerin yüzde 78’ini değerinin çok altında, 310 milyon dolara satın alan Khodorkovski, şirketini Rusya’da konvansiyonel olmayan şekillerle yönetti. Muhalefet partilerine fon sağladı, devlet başkanlığa adaylığını bile koyabileceğini ima etmişti. İmparatorluğu daha da nüfuzlu olmaya başlarken, 2003’te, Putin’e televizyonda meydan okuyarak devlet başkanını devlet petrol şirketinde yolsuzluk yapmakla suçlamıştı. Petrol baronu, şirketini ABD merkezli Exxon Mobil’le birleştirmeyi bile düşünmüştü. Putin elbette bundan çok memnun değildi. 2003’te maskeli ajanlar bu sefer Khodorkovski’nin özel jetini basıp, başına silah dayayıp tutuklamıştı. Khodorkovski, yaşamını 2013’e kadar bir hapishanede geçirdi. Şimdilerde ise Londra’da ‘Open Russia’ adlı sivil toplum faaliyetleri düzenleyen bir kuruluşun başında. Khodorkovski’nin petrol şirketindeki hisseleri Putin’in sadık yoldaşlarından biri olan Igor Seçin’e geçti.

Diğer oligarklardan farklı olarak Seçin, Putin’in sayesinde oligark oldu. Başkanın yakın çevresindeki bu yeni nesil oligarklara Putin gibi eski asker veya KGB ajanlarının oluşturduğu ‘Siloviki’ adı verildi. Silovikiler tamamen Putin’in döneminde ve özelleştirme furyası haricinde ortaya çıkan oligarklar. Seçin bir dönem Putin’in yardımcılığı ve başbakan yardımcılığı görevlerini de yürüttü. Bu günlerde devlet petrol şirketi olan Rosneft’in CEO’su.

YAPTIRIMLAR VE ABRAMOVİÇ’İN ZEHİRLENMESİ

Roman Abramoviç’in zehirlendiği iddiası doğrulanamadı.

Rusya, Ukrayna işgalinin ikinci ayını tamamladı. Putin’in oligarkları yaptırım üstüne yaptırım yedi. Batı’nın yaptırımlarından kaçan oligarklar da Türkiye’ye ve yaptırımlara uymayan diğer ülkelere sığındı, süper yatları ise Avrupa karasularına girmeden Türkiye karasularında demir attı. Onlardan biri de geçtiğimiz haftalarda Dolmabahçe Sarayı’nda Ukrayna-Rusya müzakere görüşmelerinde boy gösteren Abramoviç’ti. Abramoviç’in, geçen ayın başında Belarus-Ukrayna sınırında gerçekleşen barış görüşmelerinde zehirlendiği iddia edilmişti. Bu şüpheli olayla ilgili ABD’li bir yetkili oligarkın zehirlenmediğini, ancak başka sebepler yüzünden benzer semptomlar gösterdiğini söyledi. Ukraynalı üst düzey bir yetkili ise haberin doğru olmadığını aktardı. Ancak Hollanda merkezli bağımsız araştırma şirketi Bellingcat, Abramoviç’in kimyasal silahlarla zehirlenmiş olabileceğini öne sürdü. Olayın gerçekliğiyle ilgili Rusya hükümetini suçlayacak yeterli bilgi olmadığı bazı medya kuruluşları tarafından aktarılmıştı. Ancak bazı analistlere göre, Abramoviç’i öldürmek değil, ona göz dağı verilmek istenmişti.

Oligarkların şüpheli ölümlerini adli tıp çalışanları ve polis ‘intihar’ diye adlandırdığı ve ölümlerde yeterli kanıt olmadığı için Rusya’yı tamamen suçlamak bir hayli zor. Ancak arka arkaya gelen ölümler tesadüf olamayacak kadar şüphe çekici…
(Derleyen: Nihan Kalle)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir