Kabus geri mi döndü? Tedirgin eden görüntüye açıklama geldi

Marmara Denizi’ni geçen yıl aylardır etkisi altına alan müsilaj ile ilgili Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, ‘Marmara Denizi Eylem Planı’nı kapsamında temizlik çalışması yaptı. 1 yılın ardından İstanbul ve Tekirdağ sahillerinde yeniden müsilaj görülmeye başlandı.’

Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununun çözümü için Yükseköğretim Kurulu’nca (YÖK) oluşturulan akademik heyette bir süre yer alarak çalışmalar yapan, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, geçen yıl Marmara Denizi’nde kabus olan müsilajın pek çok faktöre bağlı olarak gelişen süreçlerin sonucu olduğunu söyledi. Tecer, “İşte küresel ısınma veya kirli suların Marmara Denizi’ne boşaltılması, deşarj edilmesi, Marmara’nın doğal yapısı nedeniyle akıntının ya da sirkülasyonun farklı şekillerde olması müsilajı oluşturuyordu. Müsilaj ay patlaması mı anlamına geliyor? Ve bunların çoğalması sonucunda oluşan bir salgının ortama bırakılmasıydı. Şimdi bakıyoruz, bu müsilajı oluşturan sebepler ortadan kalktı mı? Hayır yani kalktığını söyleyemeyiz. Zaten bu sebeplerin iki tanesi iklim değişikliği ve Marmara Denizi’nin doğal yapısına müdahale edemiyoruz ama Marmara Denizi’ne yapılan deşarjlarda bir azalma, deşarjların ileri arıtımla ortama azot ve fosfor gibi besin maddelerini taşıyamayacak şekle getirilmesi gerçekleşti mi? 1 yıl içinde etkin bir şekilde bir arıtım ya da deşarjda azalmanın olmadığını söyleyemeyiz. Dolayısıyla müsilajı oluşturan sebepler devam ettikçe bu sürecin geri geliyor mu sorusu değil mi? Müsilajın gitmesinin imkanı yok. Önce bu sebepler ortadan kaldırmamız gerekiyor” dedi. 

‘RİSK ALTINDA, TEHLİKEDEYİZ’

Marmara Denizi’nde geçen yıl Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yoğun çaba göstererek müsilajın bir miktarını topladığını belirten Prof. Dr. Tecer, “Bir miktar toplanmış olsa da dibe çökmüştü zaten. Bu sene de yine azot fosforun organik atıkların Marmara Denizi’ne deşarj edilmesiyle beraber sıcaklıkların da artmasıyla beraber yine müsilajı o derinlerden su tabakası boyunca yüzeylere kadar çıktığını görmemiz mümkün. Aslında müsilajın görülüp görmemesine kilitleniyoruz. Oraya, oradan bakıyoruz ama müsilajın denizin içerisinde görülmese de bulunması deniz sistemine ciddi zararlar veriyor. Bir kere en temel yaşam için gerekli olan maddi çözümü çok düzeni bitiriyor. Böyle bakmamız lazım. Yani müsilaj görüldüyse risk altında, tehlikedeyiz. Göremediyse tamam müsilaj sorunumuz yok diye olayı basitleştirip algıyı daha da böyle olduğundan değersizleştirmememiz gerekiyor” diye konuştu.

‘DENİZİ ÖLDÜREBİLİRİZ’

Marmara Denizi’nde müsilaja neden olan faktörlerin ortadan kaldırılması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, şunları kaydetti: 

“İnsanoğlunun kendi eliyle yaptığı o atıkların deşarj edilmesi konusuna ve buna bir son vermemiz lazım yani Marmara Denizi kıyısında yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor. Milyonlarca ton, milyonlarca metreküp atık bu denize boşaltılıyor. Ayrıca tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan atıklar da boşaltılıyor. Bir kere bu deşarjları azaltmamız lazım. Mutlaka ve mutlaka azaltmamız lazım. Azaltamıyorsak da ileri arıtımla ya da daha başka alternatiflerle o deşarjın o ortamlarda kirli önlemi azaltmasına sebebiyet verecek şekilde davranmamız lazım. Bir de özellikle sanayi tesislerinin oluşturduğu atık suların tekrar geri kazanılması gerekiyor. Yani sanayiye tekrar kullanılabilecek şekilde arıtmak yetmiyor artık. Arıtma deşarj standartlarına kadar artma lüksümüz yok artık. Bu suları mutlaka bu bölgede sanayiye, geri olarak sulama suyuna kazandırmamız lazım. Bir de bireysel olarak yani bütün yükü bütün sorumluluğu yetkililere, sanayiye, işte tarım yapan insanlara atmak doğru değil. Kendimizle bireysel olarak yaşam biçimlerimizle alakalı sorgulama yapmamız lazım. Bu atık suyun üretilmesine katkıda bulunuyorsak, atık suların arıtılması konusuna katkı vermiyorsak ya da günlük yaşantımızda bireysel tercihlerimizi daha atık daha az atık su üretme adına değiştirmiyorsak bu da kendi üzerimize düşen sorumluluğu yapmıyoruz demektir. Bence bireysel çabalardan, bireysel dönüşümlerden ve duyarlılıktan başlayarak toplumda sanayide ve kamu sektöründe politik yapıcılara kadar ulusal bir seferberlik haline getirmemiz gerekir bu konuyu. Yoksa Marmara Denizi gerçekten kapalı bir deniz bizim önemli bir kaynağımız. İçerisinde ekosistemler var, balıkçılık faaliyetleri yapıyoruz, ulaşım yapıyoruz. Aklınıza gelmeyecek faydaları var. Bir müsilajla denizi öldürebiliriz ne yazık ki.” 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir