Melisa VARDAL – Kovid-19 pandemisi, dünya genelinde pek çok sektörü olduğu gibi tiyatroyu da derinden etkiledi. Sosyal mesafe kuralları ve kapanmalar, sahnelerin uzun süre sessiz kalmasına neden oldu. Bu süreçte tiyatrolar, ayakta kalmak için yeni yöntemler denemek zorunda kaldı. İngiltere’de birçok tiyatro araları kaldırarak daha kısa oyunlara yöneldi. Eleştirmenler bu durumun hem pandeminin zorlayıcı koşullarına bir tepki hem de değişen izleyici alışkanlıklarının bir yansıması olduğunu belirtiyor. Peki ülkemizde de aralıksız oyunlar yaygınlaşmaya başladı mı, tiyatrolara sürelerine ne gibi bir yansıma söz konusu? Bu soruların yanıtını bulmak için Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mert Fırat’a, Tiyatro yönetmeni Yeşim Özsoy ile Ilgın Sönmez’e sorduk…
Mert Fırat
“Seyircinin heyecanı daha önemli”
Türkiye’deki eğilim oyunların süresini azaltmak yönünde ama tersine, süresi uzun olup başarılı olan örnekler de var. İki buçuk, üç saati bulan başarılı oyunlar da görüyoruz.
Her şeye yetişmek isteyen seyircinin program yapabilmek adına tercih ettiği oyun süresi kısa etkinlikler oluyor. Bir yandan da; büyükşehirlerde oyuna ulaşım, seyirciden oyun süresinden daha fazlasını talep ediyor. Böyle olunca da yeni jenerasyon seyircinin izleme süresi, tahammülü hesaba katılınca benzer kaygılarla üretilen oyunlar ve arasız seçenekler artıyor. Ama bunun gelir elde etmekle ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Sahne sahibi tiyatrolar arayı tercih ediyorlar. Öncesi, ara ve sonrası olmak üzere gelir elde edilebileceğiniz yegane boşluklar buralarda oluşuyor.
Seyircinin izleme süresi değil, neyin soluğunu kestiği, neyin onu heyecanlandırdığı, neyin zamanı ve dışarıyı unutturduğu ve onlar için bir anlamla salondan çıktığı tüm bu etmenlerden daha önemli.
Yeşim Özsoy
“Pandemi hızlı tüketimi artırdı”
Sadece pandemi değil aslında dijitalleşme büyük bir etken. Sosyal medya ve dijital kültür, insanların dikkat sürelerini kısalttı ve daha kısa içeriklere yönelmelerine neden oldu. Mesela, sürekli yenilenen ve hızlı akan sosyal medya platformları, sürekli yeni algılar oluşturuyor. Bu durum, dijitalleşmenin getirdiği yeni bir kültürü ortaya çıkardı. Tıpkı sinema ve teknolojinin gelişiminin tiyatronun kültürünü değiştirmesi gibi dijitalleşme de benzer bir etki yaratıyor. Eskiden, Antik Yunan’da oyunlar gün boyu oynanırdı. Bu, o dönemin toplumunun kültürel yapısına uygun bir durumdu. Ancak zamanla toplumdaki değişimlerle birlikte oyunların süreleri de değişti.
Ilgın Sönmez
“Pandemi, ekonomi ve seyirci sabrı…”
Aslında bu durum, black box’la beraber girmiş bir şey ve bunu pandemiyle direkt bağdaştıramayız. Fakat benim deneyimim ve görüşlerime göre pandemiden itibaren tek kişilik işlere ağırlık verildi. Bu da ister istemez oyun sürelerini kısalttı. Ayrıca seyircinin pandemiden itibaren uzun işleri seyretmeye sabrı önceki döneme göre azaldı. Tabii ki bunun çok çeşitli nedenleri var. Tek kişilik işlerin bir de ekonomik yanı var. Tiyatro ülkemizde yasalaşmadığı için ödenekli tiyatrolar dışındaki tiyatroların ekonomisi çok şiddetli sarsıldı. Bu nedenle çok daha az nitelikli iş üretilebiliyor. Tiyatrolar, çabuk üretilebilecek işler bulup 20 günde prova yapıp çıkarabilecekleri işlere yönelmeyi tercih ediyorlar. Yani ticaretten daha çok sonuç alabilecekleri sürümden kazanmaya çalışılıyor. Çünkü yapım maliyetleri, prova maliyetleri, yıllık planlama maliyetleri, turne maliyetleri ve taşınma maliyetleri çok yüksek. Bu sebeple oyunların kadroları az oluyor ve süreler de kısalıyor.