MÜJDE IŞIL- Amerikan Senaryo Yazarları Birliği (WGA) mayıstan beri grevde. İki hafta önce Oyuncular Birliği-Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) da greve başladı. 60 yılı aşkın bir süredir ilk defa Hollywood’da hem senaristler hem oyuncular eşzamanlı grevde. Stüdyolardan ve dijital platformlardan talepleri adil ücret, sağlıklı çalışma koşulları ve yapay zekâya karşı iş güvencesi. Peki, bizde durum nasıl? Örneğin ‘70’lerde Tarık Akan’lı, Fatma Girik’li sansürü protesto yürüyüşü var hafızalarımızda. Ya sonrası? Antalya Film Festivali geleneksel ulusal yarışmayı kaldırdığında topluca tepki gösterebildik mi mesela, yoksa her şeye rağmen önemli olan orada görünmek miydi? Bu konuda sektör profesyonellerinin görüşlerini aldık.
Tülin Özen (Oyuncu)
*“Oyuncular hikâyesine sahip çıkmalı”
Orada çok daha sağlam bir endüstri var. Bu endüstride yaratıcılığa, tekniklerini güçlendirmeye, şaşırtıcı hikâyeler ya da diyaloglar kurmaya, derinleşmeye ve çeşitlenmeye, sansürsüz, günümüzü, sokağı okuyabilen ve bunu felsefesiyle bütünleştirmeye çalışan hikâyeler yaratmaya önem veriyorlar çünkü ancak geliştikçe dünyaya satmaya devam edebileceklerini biliyorlar. Dolayısıyla bunu yapabilen senaristleri gerçek para sahipleri ezse de bir noktada onların değerli olduklarını biliyorlar ve senaristler de sağlam bir grev yapınca bir karşılık bulabileceklerini düşünüyorlar. Burada ise özellikle dizilerde ne yapılan işlerin kaliteli olması gerekiyor ne de senaristlere diğer sektör elemanlarına ve hatta izleyicilere böyle bir kıymet veriliyor bence. Verilse de reyting kaygısından hemen vazgeçiliyor. Dolayısıyla senaristi de oyuncusu da hikâye anlatımı üzerinden kendini kıymetli hissetmiyor, yerinin çok çabuk ve daha kalitesiziyle doldurulabileceğini hemen görüyor; yeter ki yeni gelen istedikleri kadar çalıştırılabilecek biri olsun. Ekonomi de kötü olunca kimse zaten bunu yıkmak için bir güç bulamıyor kendinde. Sadece baskı, sansür ve tehdit altında yapılan işlere izin var gibi bir durum var her işin “ticari” kısmında.
Sorunun genel bir oyuncu hareketiyle çözülebileceğine inanmıyorum. Dünyada da problemler yaşayan bir sektör sinema. Ama genel olarak dizilerdeki ve filmlerdeki oyuncuların yapabileceği en iyi şey; seyircisini küçümsemediği, hikâyesine sahip çıktığı ve bunun iyi yapılmasını her an senaristten, yönetmenden, yapımcıdan talep ettiği bir yerde durması.
Biket İlhan (Film Yönetmenleri Derneği Başkanı)
*“Tüm sektör bileşenleri birlikte hareket etmeli”
Kendi ülkemizin dizi ve sinema sektörünün sorunlarına baktığımızda da her şeyin hakkaniyetli yürümediğini biliyoruz. Önemli olan tüm sektör bileşenlerinin birlikte hareket etmesi. ‘70’lerde sinemacıların sansüre karşı Ankara yürüyüşü güçlü bir dayanışmaydı. Daha sonra 2010 yılında ‘’Yerli dizi yersiz uzun’’ sloganıyla Taksim AKM önünde bir protesto gerçekleşti ve hepimiz katılmıştık. Sonuç olumlu olmasa da birlik olmanın gücüne tanık olmuştuk. Daha sonra 2017’de Antalya Altın Portakal film festivalinin ulusal yarışmayı kaldırması üzerine de tepki gösterildi. Hem yönetmenler hem de oyuncular tüm sektör çalışanları karşı çıktı. Açıklama ve çağrı metni hazırlandı ve tüm kurumlar meslek birlikleri ve yönetmenler imza attılar. O yıl festivale katılmadık. Gerektiğinde sesimizi yükseltecek gücümüz her zaman var.
Film Yönetmenleri Derneği olarak yeni yönetim bu yıl nisan ayında göreve başladı. Yönetmenlere daha iyi şartlarda çalışmak için alan açmak, en zor olan yönüyle projelerimize kaynak yaratmak için girişimlerimizi sürdürüyoruz. Bakanlık desteklerinin daha tatmin edici olması, yerel yönetimlerin de sinema için bir fon oluşturması, çekimlerde kolaylık sağlanması ve sponsor arayışlarımızda özendirici olmak anlamında yasaların getirilmesi gibi…
Esin Küçüktepepınar (Sinema Yazarları Derneği Başkanı)
*“Bizde herkes tek başına hareket ediyor”
‘Amerikan rüyası’ üzerinden milyarlar kazanan ve bunu iş modeli (Çalış senin de olur!) olarak sunan Hollywood’un artık imaj derdinde olmaması endişe verici. Tom Cruise bile kodaman stüdyo patronlarını adaletli bir gelir dağılımı konusunda ikna edemiyorsa durum vahim. Neyse ki teselli edici şeyler var, onlarla bizi ayıran: Sendikalaşma sayesinde topluca dayanışma ve grev hakkı. Yani hep birlikte hakkını arama ve pazarlık edebilme şansı. Ayrıca tuzu kuru starların da tehlikenin farkında olması ve daha az şanslı olan emekçi meslektaşlarıyla dayanışması da çok önemli. Bizler, Yeşilçam sokağının gariban figüranlarının çektiği çileleri, star oyuncuların bile bir türlü vadesi gelemeyen çek ve senetlerle çalışmak zorunda kaldığı hikâyeleri dinledik hep. Azıcık paralarla ve yoklukla yapılan filmlerin yaratıcılığıyla teselli bulduk. Ama ancak bir arpa boyu yol gitmiş gibiyiz. Bizde endüstri yok, gişede kazanılan para farklı projelere dönmüyor; ne sendikalaşma var ne de emeğin hakkını takip edebilmek olası. Herkes tek başına hareket ediyor. Fransa modeli yani devletin sanata destek çıkması çok kıymetli. Ancak bunun yasalarla korunması, emeğin ve insanın yalnız bırakılmaması gerekiyor.