Fenerbahçe’de İsmail Kartal’ın yeniden teknik direktörlüğe getirilmesinin ardından sportif direktörlük görevi ise Mario Branco’ya emanet edildi. Fenerbahçe, Branco’nun yeni görevine resmen başladığını açıklarken “Sezon yapılanmasını sürdüren Profesyonel Futbol Takımımızda, Sportif Direktörlük görevine Mario Branco getirilmiştir.” ifadeleri kullanıldı.
Milliyet’in usta kalemlerinden Attila Gökçe, Mario Branco’da Jesus rüzgarının etkili olduğunu kaleme aldı. Gökçe, Branco ile İsmail Kartal arasındaki yetki sınırlarının da belirtilmesi gerektiğini vurguladı.
İşte Attila Gökçe’nin bugünkü yazısı:
FUTBOLUN OLİMPİK BORCU
Yüzüncü yılın eşiğindeyiz. Cumhuriyetimiz birinci yaşını doldurmadan 1924 Paris Olimpiyat Oyunları’na katıldık.
Atletizm, eskrim, güreş ve halterin yanı sıra en kalabalık sporcu grubu futbolculardı. Kimler yoktu ki; Leblebi Mehmet, Nedim Kaleci, Bombacı Bekir (Refet), Zeki Rıza Sporel, (Yavuz) İsmet Uluğ, Kemal Rıfat Kalpakçıoğlu… Bunlar Türk futbol tarihinin ilk harcını karan oyunculardı. Hepsi de ayrı bir değerdi. Olimpiyatın resmi açılışı yapılmadan ön eleme gibi bir maçla bizi temsil ettiler, Çekoslovakya’ya 5-2 yenildik ve elenmiş olduk. Yine de saygı ile anıyoruz. Savaştan çıkmış bir kuşağın genç temsilcileri futbolda da bayrak gösterdiler.
Sonraki oyunlarda da futbol vardı ve bizim Milli Takımımız da katılma başarısı gösterdi. Son olimpik futbol maceramızı 1960 Roma Olimpiyatları’nda yaşadık. O takımdan Ahmet Suat Özyazıcı’yı sevgiyle, saygıyla anıyorum. Hepsi o kadar… Aradan geçen 63 yılda futbolumuz olimpiyat oyunlarını adeta boykot etti. Türkiye milli ligini, profesyonel birinci ligi ve nihayet bugün Süper Lig’e dönüşen büyük organizasyonunu oluştururken, Roma’dan sonra futbola adeta veda etmişti. Oysa profesyonellik, büyük transferler, karizmatik yabancı futbolcular, Metin Oktay, Lefter, Can, Kadri, Baba Recep, Sabri Dino gibi yıldızlar bize heyecanlı maçlar sunarken, Olimpiyat’ı unuttuk. O büyük organizasyonu da sadece güreş ve halterle anımsar olduk.
Şimdi bugüne dönüyorum. Gelecek yıl, katıldığımız ilk olimpiyatın yüzüncüsü yine Paris’te düzenlenecek. Elbette sporcularımızla orada olacağız ama futbolcularımız sadece ‘namevcut’ listesinde yer alacak. Sözün kısası Z:Paris’te yokuz. Pekin 2008’de arkadaşlarla müsabakaları canlı izlerken biri: “Abi” dedi, “Bizim Ümit Milli Takımı (U21) ancak eleme grubundaki maçlar bittiğinde öğrenmiş ki, o maçlar aynı zamanda bir olimpiyat elemesidir.” Bu komik durum bugüne kadar hep böyle devam etti.
U21 hocalarımızdan Olimpiyat’a katılma istek ve heyecanına dönük anlamlı mesajlar alamadık. Olimpiyat Oyunları’nı bilmiyor, hesaba katmıyor, bildirildiği halde dikkate almıyorlardı. Şimdi Paris’te de aynı durum var. Bugün de TRT Spor’da Avrupa U21 yarı final maçlarını izleyeceksiniz. Hadi görmezden gelinen, unutulan noktayı da ben açıklayayım. Olimpiyat Oyunları’nda Avrupa’nın üç kontenjanı var. Bu kontenjan şampiyonada ilk üçe girenlerle belirlenmiş olacak. Takımlar şimdiden belli: Yarı finalde yer alan İngiltere, Büyük Britanya adıyla olimpiyata kayıtlı olduğu için Paris’e zaten gidemiyor. Geri kalan üç yarı finalist İsrail, Ukrayna, İspanya otomatikman Paris biletini almış oldular. Bu organizasyonda gruplardan çıkamadığımızı, elendiğimizi söylüyorlar ama ilgili dostlar Olimpiyat adını unutuyor ya da ihmal ediyor.
Tüm spor dalları içinde ilk özerkliği alan, 2 milyar 819 milyon liralık bütçesiyle, kendi çarklarını çeviren, milyarlarca lira ya da yüz milyonlarca euro, dolar borç içine giren futbolumuz bize UEFA Kupası, Dünya Kupası 3.’lüğü ve katıldığımız Avrupa şampiyonaları dışında olimpik bir heyecan vermiyor. Çünkü futbolumuz 23 yaş altı takımlar oluşturup iyi bir planlama ile Olimpiyat Oyunları’na katılma hesabı yapmıyor.
Bu arızanın çok nedeni var. Ancak işbaşındaki dostlarla yaptığım konuşmalardan sonra anladım ki; U19, U21 takımlarında oynayıp pişmeden genç heyecanlarıyla A Milli Takım’da forma giyen çocuklarımız, orada olgunlaşmış ağabeylerinin, neredeyse babası yaşındaki büyüklerin arasında eziliyor. Gençleri kendi kategorilerinde pişiremediğimiz için U21’de de, A takımında da beklediğimizi alamıyoruz.
Şimdi buradan Futbol Federasyonu’nun değerli başkan ve yöneticilerine bir dilekçe uzatıyorum: Lütfen stratejik planlarınız arasına Los Angeles 2028’i de katınız. Türk futbolunu ve futbolseverini yetim çocuklar gibi Olimpiyat ruhundan mahrum etmeyiniz.
BRANCO&KARTAL
Fenerbahçe Yönetimi dün bir açıklamayla Portekizli Mario Branco’nun sportif direktör olarak göreve başladığını duyurdu. Açıp baktım, Transfermarkt’ta Haziran 2022’de göreve geldiğini, 30 Haziran 2023’te görevinin sona erdiğini yazıyordu. İnternet enformasyonunda böyle yanlışlar çok olur. Kontrol etmek gerekir. Bu yazıyı yazarken, zamanım çok dardı. Branco’nun Balkan ve Orta Avrupa ülkelerinde çalıştığını, sportif direktörlüğün yanı sıra şef scout olarak da görev yaptığını öğrendim. Belki çok büyük futbolcular keşfetmiştir, ne bileyim çok büyük başarılara imza atmıştır. Önyargılı olmamak gerekir. Ama yine de bu olayda bir Jorge Jesus rüzgarının olabileceğini düşünüyorum. Daha da önemlisi: Fenerbahçe Teknik Direktörü İsmail Kartal ile Fenerbahçe Sportif Direktörü Mario Branco’nun entegrasyonu nedir? Bu bir dikey entegrasyon olacaksa kim ast, kim üst? Bilmeliyiz. Hayır yatay entegrasyon ise görev tanımlarını ve yetki sınırlarını bilmemiz gerekir.