CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Düzce programı kapsamında Gençlik Buluşması’nın açılışında konuştu ve gençlerden gelen soruları cevapladı.
Basına kapalı buluşmanın görüntüleri daha sonra paylaşıldı.
CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Gençosman Killik, gençler sorularını sormadan, “Bu gençlik buluşmasını şehir şehir yapıyoruz ve genç arkadaşlarımızla bir araya gelerek onların çözüm önerilerini, eleştirilerini ve fikirlerini dinliyoruz ki partimizin siyasetin de gençlerden aldığımız politika önerileri ile şekillendirelim. Çünkü gençlerin sorununu en iyi gençler biliyor ve biz gençleri dinleyerek politika üretmek istiyoruz. O yüzden sizlere söz hakkı tanıyacağız, genel başkanımız sizleri tek tek dinleyecek.” diye konuştu.
Bir gencin, “CHP’nin atanamayan öğretmenler ile ilgili bir politikası var mı?” sorusuna CHP Lideri Kılıçdaroğlu şu yanıtı verdi:
“Atanamayan öğretmenler ile ilgili olarak bir kısa vadeli, bir uzun vadeli çözümümüz var. Kısa vadeli çözümümüz şu, Sayıştay’ın raporlarına göre 183 bin öğretmen açığı var. Dolayısıyla 183 bin kişiyi atayacağız, bu ciddi bir rakam. Uzun vadeli, iki tür çözümümüz var: Bir, köy okullarını yeniden açacağız. Dolayısıyla her öğrencinin olduğu her köye mutlaka bir öğretmen veya iki öğretmen ataması olacak. Bunun sayılarını henüz net olarak bilemiyoruz. Çünkü köy okullarının bir kısmı kapandı, bir kısmı yıkıldı. Bunların yeniden yapılması, onarılması lazım. Belli bir zaman dilimine ihtiyaç var, dolayısıyla köy okullarının açılması ile beraber süreç daha hızlanmış olur, çok sayıda atama gerçekleşecek.
Üçüncüsü ise, öğretmen yetiştiren fakültelerin kontenjanını Türkiye ihtiyacına göre sınırlayacağız. Dolayısıyla her önüne gelenin atanacak diye bir kural olamayacak. Bunu yaptığımız takdirde öğretmenlik tercihini yapan, okulunu bitirdiği zaman işi hazır olacak ve işine başlamış olacak. Dolayısıyla, kısa ve uzun vadeli çözümler ile bu sorunu aşabiliriz. Kısa vadeli dediğim gibi 183 bin atama yapılacak, mesele de biraz rahatlayacak. Gelelim ikinci konuya, bu sadece atama bekleyen öğretmenler için değil. Aranızda hukuk fakültelerine giden var mı bilmiyorum. Bakın, önümüzdeki süreçte göreceksiniz binlerce hukuk fakültesi mezunun hepsi açıkta kalacak. Asgari ücretli dahi iş bulamayacaklar. Nerede bir boş bina buldularsa orayı hukuk fakültesi yaptılar, bu da yanlış. Bunun da önüne geçmek lazım, yüksek öğrenimin planlanması lazım. Önce bu ülkede kaç veterinere ihtiyacımız var, kaç doktora, kaç öğretmene, hukukçuya…
“Umutsuzluğu beslerseniz Türkiye bir kaosun içine sürüklenebilir”
Planlanması lazım ve bu plana göre yüksek öğrenimin öğrenci alması lazım. Buradan yetişecek insanların da iş yaşamına girmesi lazım, herkesin kendi alanında çalışması lazım. Siz gereksiz yere her yere fakülte açıp oraya binlerce öğrenci kazandıktan sonra, o öğrenciler büyük bir fedakarlıkla okuduktan sonra eğer işsiz kalırlar ise bu çok büyük bir felaket olur. Üniversiteyi bitirmiş, üniversite mezunu, iş arıyor ama iş bulamıyor. Umutsuzluğu beslerseniz Türkiye bir kaosun içine sürüklenebilir. O nedenle bunun yeniden planlanması lazım.”
Bir gencin “Geldiğinizde gençlerle ilgili en büyük projeniz ne olacak ve bunu hangi kaynaktan sağlayacaksınız?” sorusuna Kılıçdaroğlu şu yanıtı verdi:
“Üniversitelerde yurt sorununu çözeceğiz”
“Bir videom vardı, gençlere neleri vadettiğime dair ama önce şunu söyleyeyim. Üniversite gençleri için, bir yıl içinde Türkiye’de bütün üniversitelerde yurt sorununu çözeceğiz. Hiçbir öğrenci efendim yurt bulamadım, yer bulamadım demeyecek. Gençler ile ilgili; bir, gençlerin iş bulması lazım. İstihdam alanlarının yaratılması lazım. Ben size desem ki, biz iktidar olduğumuzda bir yıl içinde işsizlik sorununu çözeriz desem size doğruyu söylememiş olurum. İşsizlik sorununu çözmek üretim araçlarının harekete geçirilmesini sağlamak belli bir zaman dilimine ihtiyaç hissettirir ama gençlerin mutlaka ama mutlaka kendi ülkelerinde çalışabilecekleri alanları yaratmak gerekiyor. Üç alanda: bir, güvenlik (sosyal güvenlik dahil olmak üzere); iki, eğitim; üç, sağlık bu alanlarda boş kadro olmaz. Devlette çok sayıda boş kadro var. Bu alanlarda sürat aramaları yapacaksınız ve dolayısıyla sosyal devletin gereğini bu alanlarda çalışan insanlar yerine getirecekler.
Gençler ile ilgili bir projemiz daha var. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kuracağız. Bu liseler yatılı olacak. Liseleri altı yıl olacak, üçüncü yıldan itibaren öğrenci sanayide çalışacak, çalıştığı süre içinde SGK primleri devlet tarafından ödenecek ve bu kişi kendi alanında uzmanlaşacak, mezun olduğunda işi hazır olacak. Eğer, üniversiteye gitmek istiyorsa artı puanla izdüşümü olan fakülteye gidecek. Dolayısıyla bunlar çok cazip hale gelecek.
“Üstün yeteneklilerin Türkiye’de tutamıyoruz.”
Bir başka önemli şey, yüksek yetenek inşası dediğimiz bir kavram var. Yani, bir toplumun nüfusunun yüzde 2’si üstün yeteneklilerden oluşur. Bu üstün yeteneklilerin Türkiye’de tutamıyoruz. Bunların, Türkiye’de kalması lazım. Toplumu sürükleyen ister sanat ister kültür ister matematik herhangi bir alan olsun yeni bir buluşu sağlayan bu yüzde 2’lik kesimdir. Almanya’da iki Türkiye kökenli doktor ne yaptı, Covid-19 aşısını buldu ve Almanya’ya milyarlarca dolar para kazandırdı. Biz üstün yetenekli çocuklarımızı yeteri kadar kendi ülkemizde tutamıyor ve koruyamıyoruz. Bunlar için özel bir plan, özel bir program yapılması lazım.
Gençler ile ilgili, bizim gördüğümüz kadarıyla en büyük en temel sorunu iş bulamıyorlar. Özellikle üniversite mezunu olan gençler iş bulamıyorlar, bunlara süratle istihdam alanı yaratmamız lazım. Mesela biz, köy okullarını açacağız dedim ama mesela biz hayvancılık yapılan yerde, besicilik yapılan yerlerde mutlaka bir veteriner görevlendireceğiz. Yani, kamu görevlisi olarak veteriner orada olacak ve böylece her alanda ve veterinere istihdam yaratmış olacağız. İki, tarımsal üretim yapılan yerlerde mutlaka ziraat mühendisi, tarım teknisyeni görevlendireceğiz, toprak analizleri yapılacak. Yani, köyün öğretmeni olacak, köyün imamı olacak, köyün veterineri olacak, köyün ziraatçısı olacak… Dolayısıyla üretimi toplumun geniş kitlelere yayılmış olacak. İstihdamı böylece büyütmeye çalışacağız. Öte yandan üniversitelerdeki kontenjanları sınırlayacağız, daha düşük bir kontenjan olacak ama bunun yanında ara eleman olarak, nitelikli eleman olarak da özellikle sanayide çalışacak kişileri bu teknoloji liselerinden yetiştireceğiz.”
“Hiçbirimizin umudu yok gelecekten”
Bir başka genç Kılıçdaroğlu’na şu soruyu sordu:
“Öncelikle bu eğitim sistemini her gelen bozuyor, biz düzenli eğitim alamıyoruz. Hiçbirimizin umudu yok gelecekten. Siz bize ne tarz bir vaatte bulunuyorsunuz? Ne gibi bir düzen sağlayabilirsiniz eğitim alanında? İkinci sorum da bizi biz yapan hayata güzelliği katan kadınlarımız her gün öldürülüyor sessizce ve kimse duymadan. O kadınlarımız öldürülüyor ve buna yetkisi olan gerekli mercilerdeki insanların ses çıkarmaması bizim canımızı sıkıyor. Bu adaletsiz ülkemizde siz adalette ne gibi bir değişiklik yapacaksınız ve bize ne gibi bir imkân sunacaksınız? Ayrıca hepimizin ortak sorunu olan mülteciler milyonları aştı. Siz bunları göndermekte zorluk çekecek misiniz? Biz gençlik olarak arkanızda olacağız her zaman, size inanıyoruz. Bir güç olarak sizleri görüyoruz.”
Kılıçdaroğlu ise şu yanıtı verdi:
“Bir toplumu geri bıraktırmak istiyorsanız eğitim sistemini bozacaksınız, Türkiye’de yapılan bu. Eğitim sistemini belirleyecek olanlar siyasetçiler değil. Bu işin uzmanları. Yani, işi ehline teslim edeceksiniz. Bir eğitim sistemi ne zaman başarılı olur? Okula başlayan çocuk ne kadar nitelikli sorular sormaya başlarsa o eğitim o kadar değerlidir ve önemlidir, başarılıdır. Eğer, eğitim sistemi ezberci bir sistem ise o eğitim sistemi içinde yetişen çocuğun ülkeye bir faydası olmaz. Nitelikli soru sorma, kaliteli soru sorma ve merak duygusunu büyütme eğitimin temel özelliğidir, aykırı düşünceler kadar değerli hiçbir şey yoktur. Aykırı düşünceler. O nedenle üniversitelerde her türlü düşüncenin özgürce tartışılması lazım. Vay efendim ben senin düşünceni beğenmedim diye akademisyeni üniversiteden atarsanız, farklı düşündü diye gençleri şöyle ya da böyle cezalandırırsanız bunlar Türkiye’nin büyümesini engeller. Aykırı düşünce her zaman önemlidir, merak duygusunu büyütmek her zaman önemlidir. Nitelikli sorular sormak her zaman önemlidir.
İstanbul Sözleşmesi
Kadınlar konusunda; kadına yönelik şiddeti biz de biliyoruz, gazetelerin üçüncü sayfalarında, televizyon haberlerinde görüyoruz. Burada iki tane şey var, iki tane sözüm var. Bir, İstanbul Sözleşmesi ilk bir hafta içinde tekrar yeniden ilan edeceğiz. İkincisi, katil gitmiş kadını öldürmüş, hapse atmışlar, beyefendi kravat takıyor, temiz elbise giyip gelince iyi hal indirimi… Ne demek iyi hal indirimi? Katile iyi hal indirimi mi olur? İyi hal indirimini kaldıracağız, cezası neyse onu çekecek.
“‘Ulusal vergi konseyi’nin kurulmasını savunuyoruz”
Üç; adalet dediniz, Suriyelileri geri gönderirken zorluk çeker misiniz diye. Zorluk çekmeyiz; Suriyeliler gönüllü gidecek oraya, o konuda hiç endişe etmeyin. Adalet konusunda devlette liyakati sağlarsanız yani işi ehline verirseniz adaleti de sağlamış olursunuz. Harcadığınız paranın hesabını halka verirseniz sağlamış olursunuz. Bakın biz bunun ile ilgili ‘Ulusal Vergi Konseyi’nin kurulmasını savunuyoruz. Ulusal Vergi Konseyi şu: ödediğimiz vergilerin nerelere harcandığının hesabını halka verilmesi, bu konseyin görevi o olacak. Hepiniz vergi veriyorsunuz, otobüse binerken de su alırken, simit yerken, ekmek yerken, kahvaltı yaparken, çay içerken vergi verirsiniz. Ama şu soruyu sormuyorsunuz: Ödediğimiz vergiyi nereye harcıyorlar? Bu sorunun sorulmadığı ülkede demokrasi gelişmez, demokrasinin çıkış noktası ödediğimiz vergilerin nerelere harcandığını sorgulamakta başlar. Ben vergi veriyor muyum? Evet. Kim parayı götürüyor? Beşli çete. Dünyanın parasını götürüyorlar, isyan eden yok, itiraz eden yok ama hepsinin burnundan fitil fitil getireceğim, paraları alacağım.”
“O paraların tamamını da Türkiye’ye getireceğiz”
Bir genç, “Bir söz var, Türk olmaktan gurur duyup, Türkiyeli olmaktan nefret eden bir gençlik büyüyor. Bizim nefret etmemizin sebebi adaletten, markete gidip istediğimiz hiçbir şeyi alamadan geri dönmek. Genel bir sorunumuz var. Yaşam çok pahalı…” sözlerine Kılıçdaroğlu şöyle yanıt verdi:
“Kaynak dağılımını yaratılan gelirin haksızca paylaşılması… 84 milyonun bir avuç kişiye çalışmış olması üç yolla bu sağlanıyor. Şimdi bir de dördüncü yol çıktı. Birincisi şu, Kamu- özel iş birliği. Az önce örnek verdim. Devlet yaptığı zaman 3 milyara yapıyor, kamu-özel iş birliği ile yapıyorsunuz 6 milyara mal oluyor. Felaket bir şey. İkincisi, kur korumalı mevduat. Doların varsa, götürüp kur korumalı mevduata yatırıyorsun iki dolar yükselsin insin hiç fark etmiyor, oradan gelir elde ediyorsun. Üç, faiz elde ediyorsun. Dört, vergi vermiyorsun çünkü vergiden muaf. Böyle bir düzen olmaz. Kur korumalı mevduata kim para yatırır? Doları olan, avrosu olan, milyonları olan yatırır. Geniş kitleler vergi verirken o beyler beş kuruş bile vergi vermeyecek. Böyle bir garabet var. Yeni bir şey çıkardılar, o da enteresan: ‘Ev almak isteyenlere milyon vereceğim; bir milyon, iki milyon, beş milyon, on milyon…’
Yıllık, yüzde 11 faiz ama ihtiyaç kredisi için vatandaş gidip para çekerse yıllık yüzde 27 faiz. Yani, milyonları olan yani bunlar ayrıca aylık 27 bin lira taksit ödeyecekler, konut taksiti. 27 bin lira taksit kim ödeyebilir arkadaşlar? Ancak varlıklılar ödeyebilir. Buradan da kaynak aktarıyorlar. Düzen öyle bir düzen ki 84 milyonun bir avuç kişiye çalıştığı bir düzen oluşturmuşlar ve gelir dağılımında olağanüstü bir bozulma var. Bu beyler de buradan kazandıkları parayı, avroları, dolarları yurt dışına kaçırdılar. O paraların tamamını da Türkiye’ye getireceğiz. Hiç endişe etmeyin.”
“Ulaşımda büyük bir sıkıntımız var. Ben öğrenciyim o kadar maddi durumum yok”
Öğrenci olduğunu belirten bir genç ise “Ülkemizde ciddi büyük bir ekonomik sıkıntı var özellikle öğrencilerle alakalı. Özelikle ulaşımda büyük bir sıkıntımız var. Ben her gün otobüs kartına her gün yüklemek zorunda kalıyorum. Bu bende büyük bir sıkıntı açıyor, ben öğrenciyim o kadar maddi durumum yok öğrenci olarak yani. Öğrencilerin bu konuda biraz daha yardıma ihtiyacı var. Ülkemizde insanlara asgari ücret yetmiyor en basitinden çünkü asgari ücret arttıkça her şeyin fiyatı arttığı için gene yetmiyor bu asgari ücret. Bu asgari ücreti attırmak gibi projeniz var mı?” diye sordu.
Kılıçdaroğlu ise, “Asgari ücret açlık sınırında. Açlık sınırı var bir de biliyorsunuz, başka bir sınır daha var. TÜRK-İŞ bunları düzenli aylık olarak yayınlıyor. Şu anda asgari ücret zaten açlık sınırının altında kaldı onu da ifade edeyim. Ama bunların belli bir zaman dilimi içerisinde hepsi düzelecek. Göreceksiniz” yanıtını verdi.
Başka bir genç ise şöyle konuştu:
“Tek baş ve bir olan gerçek olan başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi umutsuz durumlar yoktur umutsuz insanlar vardır ve ben Türkiye’den halktan ve geleceğinden umudumu kaybetmedim ve kaybetmek de istemiyorum. İyi günlerin de geleceğini biliyorum. Ne olursa olsun bu ülkenin bir şekilde aydınlanacağını da biliyorum. Merak ettiğim ise siz iktidara geldiğiniz zaman şu an iktidarda olan malum partinin bazı atılımları ve projeleri var bu projeler ne olacak. Bunlarla ilgili bir planınız var mı, iptal ya da devamı için bunu sormak istedim”
Kılıçdaroğlu’nun yanıtı ise şöyle:
“Başka ülkelere el avuç açan bir devlet olmaz. Kendi onuruyla yaşamak zorundadır. Aç kalırız ama onurumuzdan ödün vermeyiz. Örnek vereyim; cumhuriyet kurulurken, o fakir cumhuriyet, Osmanlının borcunu son kuruşuna kadar ödedi. Hiç kimseye el avuç açmadı, ülkeyi demir ağlarla donattı, her yere fabrikalar kurdu. Etibanklar, Sümerbanklar, Karakaya barajları, Keban barajları, bütün bunların tamamı yapıldı. Bir yerlerden büyük paralar alınarak, el avuç açılarak değil. Bunların tamamı satıldı, şimdi dilenci durumuna düştük. Şimdi Türkiye’yi buradan çıkarmamız lazım. Onun için güçlü bir ekonomik programla yola devam etmek lazım.
“Ekonomik bağımsızlık olmayınca siyasi bağımsızlığınız olamaz”
Mustafa Kemal Atatürk’ün iki temel kuralı vardır. Bir, der ki özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Bu siyasi bağımsızlıktır. Bayrağımın altında özgürce yaşayacağım. İkinci bir özelliği de vardır, temel kriteri daha vardır. Savaş meydanlarından kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça Türkiye bağımsızlığını koruyamaz. Ekonomik bağımsızlık olmayınca siyasi bağımsızlığınız olamaz. Bugün Türkiye ekonomik bağımsızlığını büyük ölçüde kaybetmiştir. Ekonomik bağımsızlığı yoktur Türkiye’nin. O nedenle Papazı ver dedikleri zaman itirazsız papaz verildi. O nedenle Merkel bana gazeteciye ver dediği zaman hapisten çıktığında tutuklama emri vardı başka bir mahkemenin tutuklama emrini tebliğ ettiler hava alanına götürdüler bindirdiler uçağa ve Almanya’ya gönderdiler.
“Gidişten endişe duyuyorsunuz, o endişeyi gidermek sizin elinizde”
Türkiye’yi bu durumdan kurtarmamız lazım ve çıkarmamız lazım. Ha buna karar verecek olan kim, sizsiniz. 6 milyon 300 bin genç ilk kez sandığa gidecek oy kullanacak. Geçmişte hiçbir değişim olmasa, herkes kendi partisine oy verse yani geçmişte oy kullananlar ilk kez sandığa gidip oy kullanacak 6 milyon 300 bin genç Türkiye’ye demokrasi getirecek. Yani Demokrasiyi getirecek olan ben değilim sizlersiniz. Türkiye’yi karanlıktan çıkaracak olan ben değilim sizlersiniz. Sizin hem Mustafa Kemal Atatürk’e hem tarihe karşı ciddi bir sorumluluğunuz var. Gidişten endişe duyuyorsunuz, o endişeyi gidermek sizin elinizde. Ben sadece siyasal olarak sizin sözcülüğünüzü yapmaya çalışıyorum. Yaşadığınız sorunları anlatmaya çalışıyorum. Biz bunların tamamını aşabiliriz hiç endişe etmeyin, tamamını. Güç sizde. Dolayısıyla gücünüzü kullandığınız andan itibaren Türkiye çok farklı bir noktaya gelecektir.”
“Okulu bırakan, hevesini kaybeden arkadaşlarım oluyor”
Bir genç kadın ise şu soruyu sordu:
“Tarımsal nüfus aşırı azaldı, hayvancılık yapan nüfus azaldı. Bunlara teşvik için çok bir proje göremiyorum. Gittikçe de azalıyor. Çiftçinin umudu kalmadı, çiftçilik yapan insanlar da artık çiftçilik yapmayı bıraktı. Bunun için izlediğiniz bir politika var mı? Yoksa ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bunun dışında gençlerin bazı kaygıları var. İşsizlik, üniversiteye gitmek… Üniversiteye giden insanlar parayı yetiştiremiyor. Üniversiteye gidemeyeceğini düşünene ya da gittiğinde iş bulamayacağını düşünen kişiler de okumaya karşı hevesini kaybediyor. Bu yüzden okulu bırakan, hevesini kaybeden arkadaşlarım oluyor. Gençleri ülkeye kazandırmak için ya da bu kaygılarımızı azaltmak için bir projeniz var mı varsa ne teşekkür ederim.”
Kılıçdaroğlu’nun yanıtı ise şöyle:
“Eğer tarımı stratejik sektör olarak görmezseniz insanları aç bırakırsınız, şimdi olduğu gibi. Biz şimdi buğdayı, arpayı, yulafı, mercimeği, mısırı hepsini dışardan ithal ediyoruz; canlı hayvanı, eti dışardan ithal ediyoruz. Hollanda, Konya’dan küçük toprak bütünlüğü olarak. Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı yıllık 180 milyar doların üstünde. Konya’dan küçük bir devlet 180 milyar doların üstünde tarım ürünü ihraç ediyor. Peki ne oluyor da devasa Türkiye Cumhuriyeti Devleti aç kalıyor? Buğdayı dışardan fasulyeyi dışardan samanı dışardan mercimeği dışardan…
“Büyük kentlerin varoşlarında insanlar asgari ücretle iş arıyorlar”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; arpayı, buğdayı, samanı dışarıdan alıyor. Bütün gelişmiş ülkeler 84 milyonu beslemek için sıraya girmiş vaziyetteler. Bu hale niye geldik? Çünkü tarımı stratejik sektör olarak görmediler, nasıl olsa dışarıdan dediler. Kendi çiftçimize yasanın öngördüğü desteği de vermedik. Çiftçilerin AK Parti hükümetinden 247 milyar lira alacakları var ama kimse korkudan dava açıp alacağını istemiyor başım belaya girer diye. Çiftçiye hak ettiği desteği vermemiz lazım ve Türkiye’nin üretmesi lazım. Üretmediği için köyler boşaldı; büyük kentlerin varoşlarında insanlar asgari ücretle iş arıyorlar. Tarımı yeniden ayağa kaldırmamız lazım, az önce söyledim kırsala ziraat mühendisi, teknisyeni göndereceğiz toprak analizi yapacak kim neyi ekecek onu bilecek. Veteriner göndereceğiz, besicilik yapanlara yardımcı olmak için. Hiçbir çiftçi zarar etmeyecek. Havza bazlı bir planlama yapılacak kimin neyi ekeceği önceden planlanacak. Denilecek ki buğday mı ektin şu kadar, sulu mu susuz arazi mi maliyeti ne? Kullandığı maliyeti bulacağız üstüne makul bir kar koyacağız.
“Fındık fiyatını neden yabancı tekeller belirliyor?”
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin bir dönem üstünde yazardı; ‘Ofis çiftçinin kara gün dostudur’ diye şimdi kalmadı. Fındık, Karadeniz için stratejik ürün, çay Rize ve Artvin için stratejik üründür. Dünya’da fındıkta bir numarasınız ama fiyatını siz belirleyemiyorsunuz. Neden yabancı tekeller belirliyor? Bakın şunu göreceksiniz Karadenizli fındık üreticileri bir süre sonra kendi fındık bahçelerinde işçi olarak çalışacaklar, aklınıza gelmiyor değil mi?
“İlk yapacağımız işlerden birisi stratejik planlama teşkilatı kuracağız”
Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı vardı değil mi? Şimdi bu kurum kapatıldı biliyor musunuz? Genç arkadaşlar size sormak isterim planlaması olmayan devlet olur mu? Burs alıyorsanız ay sonuna kadar ne yapacağım değil mi? Onun planlamasını yaparsınız, bir devlet bir günü değil 1 yıllık 6 aylık, 5 yıllık, 10 yıllık planlar yapar. Dünya hızla değişiyor, teknoloji hızla değişiyor hangi alanlara yatırım yapılacak bunun planlamasını yapar, hangi kaynak nereye harcanır bunun planlamasını yapar. Tıp fakültesi açmışsınız Kars’ta hocası diyor ki; ‘Burada doktor yok diyor biz hepsini Erzurum’a gönderiyoruz’ o fakülte mi şimdi? Kadavra görmeyen bir tıp fakültesi öğrencisi olur mu olmaması lazım. Profesör olamayan bir hukuk fakültesi olur mu, olmaması lazım. Bakıldığı zaman sağlıklı ve tutarlı bir planlamayla devam edilmesi lazım. Bizim ilk yapacağımız işlerden birisi Stratejik Planlama Teşkilatı kuracağız. Siz planlamayı yapmadan devleti yönetemezsiniz. Planlama nedir, devletin gelirini, giderini bileceksiniz, yükümlülükleri bileceksiniz, önceliklerini saptayacaksınız ve ona göre yatırım yapacaksınız.
“Olay bir memleket, bir vatan olayıdır”
Uçak inmeyen havaalanına siz para harcar mısınız? Köprü yapıyorsunuz gayet güzel, kimse geçmiyor ama benim ödediğim vergiden beşli çeteye para veriyorsunuz. Üstelik dolar bazında veriyorsunuz; dolar arttıkça adamın keyfi yerinde. Türkiye tam bir soygun düzeni içinde ve bu soygun anlayışından kurtulması lazım. Kurtaracak olan siyaset kurumu, yani beraber kurtarmak zorundayız birlikte bunu mücadele etmek zorundayız. Bu işin sağı solu yok onu söyleyeyim, bu işin milliyetçisi, ülkücüsü, sağcısı, solcusu yok. Olay bir memleket, bir vatan olayıdır. Türkiye artık bu noktaya gelmiş durumdadır, eğer Türkiye bu noktaya gelmişse biz birbirimize farklı gözlerle bakamayız. Elin oğlu Türkiye üzerinde her türlü oyunu oynayabiliyor. Eğer bir ülkenin Cumhurbaşkanı başka bir ülkenin Cumhurbaşkanı’na ‘aptal olma’ diyorsa oturup hepimizin sorgulaması lazım. Nasıl bunu söyleyebilir?
“Bugün ortak mücadeleyi verme zamanıdır ve biz bu ortak mücadeleyi vermek istiyoruz”
Milli Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin Cumhurbaşkanı’na bu laf edilir mi ediliyor ama ses dahi çıkmıyor. Olay bir memleket olayıdır. Bunun üzerinde durmamız lazım. Umutsuzluk kadar tehlikeli bir şey yoktur gençleri umutsuzluğa sevk ederseniz, umudu yeşertecek olan siyaset kurumudur. Siyaset kurumu umutsuzluk beslerse büyük sıkıntılar yaşanır. 84 milyon insan bir avuç tefeciye çalışır mı? Alıyorsunuz 1 trilyon borç, 2 trilyon faiz ödüyorsunuz; faiz ana parayı geçiyor. Dış ticaret açığımız var, bütçe açığımız var. Cumhuriyet tarihinde bunlar yaşanmadı, derin bir kriz içindeyiz, bir ekonomik buhran içindeyiz. Türkiye’yi buradan çekip çıkarmak zorundayız. Milli Kurtuluş Savaşı’nda nasıl atalarımız, babalarımız, dedelerimiz ortak mücadele verdilerse bugün ortak mücadeleyi verme zamanıdır ve biz bu ortak mücadeleyi vermek istiyoruz.
“Devleti yönetecek kişinin verilemeyecek hesabının olmaması lazım”
Gençler olarak sizler sakın umutsuzluğa kapılmayın, hepsi aşılacaktır, aşarız. Yeter ki sandığa gittiğinizde elinizi vicdanınıza koyup oy kullanın. Bir oyun altın kadar değeri var. Türkiye’nin kurtuluşu için, bağımsızlığı için, güçlü olması için. Suriye’de 33 askerimiz şehit edildi, Putin’in ayağına gittik. Ülkücü kardeşlerime de söyledim; ne milliyetçiliği, milliyetçi olan varsa hepimiz milliyetçiyiz, vatansa bizim vatanımız, bayraksa bizim bayrağımız, bunlar bizim kırmızı çizgilerimiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten birisinin, 33 şehidimiz var gidiyorsun Putin’in ayağına, niye gidiyorsun? Tarihin en ağır mektubunu yazıyor sana bir başka lider; ‘Efendim mektubu alıp geri götüreceğim.’ Niye alıp aynı yollarla iade etmiyorsun? Devleti yönetecek kişinin verilemeyecek hesabının olmaması lazım.
“Niye sessiz kalayım?”
Gayet açık, net söylüyorum; biz Kuvayı Milliye’ciyiz, bu ülkenin bekası için ne gerekiyorsa yapacağız, bir canımız var gerekirse bu vatana feda edeceğiz. Cami avlularında kurşun atıldı, şehit cenazelerinde linç edilmeye kalkıldım ama bir adım bile geri adım atmadım, atmayacağım. Her türlü iftira atıldı, 27 buçuk yıl kamuda çalıştım, 27 buçuk yılımın tamamını denetlediler acaba bir şey bulabilir miyiz diye, bir kuruş bile bulamadılar, bulamazlar. Boğazımdan aşağı haram lokma geçmedi. Gençler size büyük görev düşüyor, bu mücadeleye destek vermek zorundasınız, kavga hepimizin kavgası. Amerika’ya milyarlar götüreceksin Kılıçdaroğlu sessiz kalacak ki, niye sessiz kalayım? Kimin parasını o para? Manhattan, Amerika’nın en pahalı yeri, metrekaresi 10 bin dolar. Clayn çiftliğini satın aldılar niye satın alıyorsun? İleride oraya yerleşecekler onun için bürokratlara söyledim onlar kaçacak da kaçtıkları uçakta o imza atan bürokratlara kapıyı kapatacaklar ve onların da hesabını ben soracağım. Bu ülkeye demokrasiyi, insan haklarını ya getireceğiz ya getireceğiz.
“Sizin feriştahınız gelse korkmam”
SADAT’çı kuruluşlar, adam sözleşmesine yazmış terörist nasıl yetiştirilir biz yapacağız, suikast nasıl yapılır biz yapacağız, böyle bir anlayış olur mu? Dernek kuruyorsunuz ben terörist yetiştireceğim diye ve izin veriliyor, veren kim nasıl bir anlayıştır bu? Söylüyorum; ‘Vay efendim kıyameti niye koparıyorsunuz?’ Niye koparmayım onlar sanıyor ki Kılıçdaroğlu’nu biz korkutacağız, SADAT’çılar, onların yandaşları, sizin feriştahınız gelse korkmam. Onun mücadelesini yapacağız.” (ANKA)