HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Sancar, konuşmasında şunları kaydetti:
“Yerküremiz, pandemi sonrası dünyaya yayılma riski taşıyan yeni felaketlerle karşı karşıya. Ve bunun en büyük örneği, savaş-silahlanma yarışı, yeniden karanlık dönemlere dönüş tehlikesidir. Bildiğimiz üzere, pandemi ilan edilir edilmez Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), küresel ateşkes çağrısı yapmıştı. Ne yazık ki bu çağrı yeterli karşılık bulmadı ve tanık olduğumuz bu son aylarda, BMGK’nın daimi üyeleri dahil olmak üzere neredeyse bütün dünya, çatışmaları engellemek yerine adeta bir silahlanma ve çatışma yarışına girmiş durumda.
“Dünya halkları için büyük tehditler doğuracağı ortada”
Rusya’nın işgal politikaları ortada. Ukrayna’ya yönelik savaş politikaları ortada. Bir yanıyla dünyayı bu karanlık ortama sürükleyen ateşin kıvılcımlarını burada görebiliyoruz. Öte yanda NATO’nun da genişlemede ısrarı ve silahlanma yarışındaki kararlılığı, bu tabloyu iyice karartmaktadır. Bizler, Ukrayna’da yaşananların bir insanlık trajedisi olduğunu, oradaki savaş politikalarının ve işgal uygulamalarının kabul edilemez olduğunu hep söyledik. Bu bağlamda İsveç ve Finlandiya halklarının kaygılarını da anlıyoruz. Verecekleri karara da saygı duyuyoruz. Fakat HDP olarak biliyoruz ki askeri rekabet ve silahlanma yarışının, genişlemeci politikaların dünya halkları için büyük tehditler doğuracağı ortada.
Bu tehditler, aynı zamanda iki önemli alanda ciddi tahribatlar da yaratacaktır. Bunlardan ilki, insani güvenliktir. Bugün devletlerin çok büyük bir kısmı, ulusal veya milli ve askeri güvenlikle o kadar yoğunlaşmış durumdalar ki Birleşmiş Milletler’in insani güvenlik olarak tanımladığı hedeflerden ve ilkelerden hızla uzaklaşmaktadırlar. Birleşmiş Milletler’e göre insani güvenlik, korkudan ve muhtaç olmaktan azade olma ve haysiyetli yaşam hakkıdır. Şimdi sadece Ukrayna halkı değil, sadece savaşların yaşandığı, doğrudan doğruya yaşandığı bölgeler değil, dünyanın neredeyse tamamı insani güvenlik hakkından mahrum olacak duruma gelmiştir. Buna Rusya da Avrupa da Afrika da Ortadoğu da dahildir. Bu politikaların yaratacağı yoksulluklar ve yokluklar, acılar ve yaralar küresel bir nitelik kazanacaktır. O nedenle bizler diyoruz ki bu küresel silahlanma politikası ve çatışmacı anlayış, yarışma, sadece ölümleri değil sivillerin sağlıklı gıdaya erişemediği, kişisel ve kolektif güvenliklerinin sağlanamadığı ve politik haklarının olağanüstü düzeyde tehdit altında olduğu, ayrıca iklim krizinin de derinleştiği bir döneme kapı aralamaktadır. Dünya halklarının mahrum kalmakla karşı karşıya bırakıldığı ikinci önemli durum, demokratik istikrardır.
Hem uluslararası hem ulusal düzeyde temel hak ve özgürlüklerin belki de tamamıyla yok sayılacağı, demokratik kurumların doğrudan veya dolaylı olarak tasfiye edileceği bir zemin oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bugün askeri rekabet ve silahlanma yarışına baktığımızda, açıkça bu yöndeki gelişmelerin ilerlemekte olduğunu görebiliriz. Şu ana kadar yaşanan savaşın önüne geçilmesi için devreye girmesi gereken kurumlar iyice etkisizleşmiştir. Dünyanın soğuk savaş döneminde sıcak çatışmaları önlemek için oluşturduğu küresel ve bölgesel diplomasi ve demokrasi kurumları, işlevlerini yerine getiremez duruma düşmüşlerdir. Bunlardan bir tanesi şüphesiz Avrupa Konseyi, diğeri de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’dır.
“Büyük bir barış hareketinden yoksunuz, dünyada da ülkemizde de böyle”
Bizler, silahlanma yarışına ve bu çatışmacı güvenlik politikalarına karşı diplomasi ve demokrasi temelinde işlev görecek kurumların güçlendirilmesini savunuyoruz. Eğer bu kurumlar iyice etkisizleşirse ortam ve ortalık sadece silah ve silah ticareti alanında iş gören, pazar arayan ve egemenlik, hegemonya kurma çabalarına giren aktörlere kalacaktır. Askeri kurumlar güçlendikçe ve büyüdükçe diplomasi ve demokrasi kurumları daha da zayıflayacaktır… Dünya büyük savaşlardan geçti. Büyük küresel savaşlar yanında bölgesel çatışmaların ağır yıkımlarını yaşadı ve bunlar hep, silahlanma yarışı ve askeri yayılma anlayışına dayanan politikalardan kaynaklanıyor. Yeniden bu karanlık dönemlere girmemek için silahlanma yarışına, askeri rekabete değil; diplomasiye, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, özgürlüğe dayanan kurumları yeniden güçlendirmek ve etkili kılmak gerekiyor. Bu, sadece kurumlarla sınırlı bir mesele de değildir elbette. Dünya çapında güçlü bir demokrasi ve barış hareketine de ihtiyaç vardır. Ne yazık ki bu konuda dünyada karşılaştığımız tablo umut vermiyor ya da umutsuzluk kaynağı olarak karşımızda duruyor. Büyük bir barış hareketinden yoksunuz, dünyada da ülkemizde de böyle. Uzun zamandır çağrısını yaptığımız büyük barış ve demokrasi hareketinin Türkiye’de hala oluşamamış olması, bizlerin bir kayıp olarak hanemize, hepimizin ortak hanesine yazması gereken bir gelişmedir. Ama burada umutsuzluğa kapılmanın da gereği yoktur. Çalışmaları durdurmanın bir faydası yoktur. Tam tersine hepimiz, savaş karşıtı politikalara karşı çıkmalı ya da savaş karşıtı politikalara karşı en geniş koalisyonu, ittifakı oluşturma çabalarımızı ilerletmeliyiz. Hedef, demokrasiye ve insani temellere dayalı bir istikrar ve güvenlik anlayışını dünyaya da Türkiye’ye de bölgeye de egemen kılmak olmalıdır.
“Mevcut iktidar bloğu Türkiye halklarına pek çok yıkımı yaşatmaktadır”
Mevcut iktidar bloğu, Türkiye halklarına pek çok yıkımı yaşatmaktadır, yaşatacak politikaları hızla derinleştirmektedir. Bunlar, savaş politikaları, güvenlikçi anlayıştır. Ve bu anlayışın geldiği yer, ekonomide çöküş, halkın büyük bir kesiminin yoksullaşması, özgürlüklerin neredeyse tamamen askıya alınması, demokratik kurumların tasfiye edilmesidir. Şimdi Türkiye’deki iktidar bloğu, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği meselesini bahane ederek bu anlayışı bütün dünyaya yaymaya çabalamaktadır. İsveç ve Finlandiya konusunda, bu ülkelerin NATO’ya üyeliği konusunda pazarlık için öne sürdüğü şartlara baktığınızda, buradaki otoriter anlayışı, antidemokratik politikaları başka ülkelere ve mümkünse dünyaya dayatma arayışını da görebiliyorsunuz. Şimdi dünyayı da Avrupa’yı da Türkiye’ye benzetme politikaları izleniyor. Ve burada, dönüp dolaşıp mesele yine aynı noktaya geliyor. Kürt sorununda çözümsüzlük. Dikkat edin, pazarlık masasına sürdükleri kozlar ve şartlar; bu iktidarın NATO’nun genişlemesi konusunda pazarlık konusu yaptığı meselelere bakın, yine tamamı Kürt sorununa çıkıyor; demokrasi sorunu ile bağlantılıdır.
“Orada arabulucu, barış güvercini; Orta Doğu ve ülkede savaş şahini”
Bölgesel askeri operasyonların daha da yaygınlaşacağını dün AKP Genel Başkanı duyurdu. Bütün bunların yeniden bir kanlı girdabı bu coğrafyaya ve bu ülkeye taşıyacağını, mevcut kanlı girdabın ve karanlık döngünün derinleşmesine yol açacağını hepimiz görmek zorundayız. Bu iktidarın Ukrayna savaşında arabuluculuk gibi çabaları, iddiaları, girişimleri ne kadar ikiyüzlüce bir tutumu işte burada da görebiliyoruz. Orada arabulucu, barış güvercini; Orta Doğu ve ülkede savaş şahini… Savaş karşıtlığı öyle basit bir şiar değildir. Barış hedefi öyle kalıplaşmış, tekdüze bir söylem olarak algılanmamalıdır. Savaş karşıtlığı ve barış politikası, aynı zamanda hayatlarımıza sahip çıkma; hayatlarımız, geleceğimiz hakkında karar verme hakkının temelini oluşturmaktadır.
“Çiftçilerin bankalara olan borçları derhal sıfırlanmalı”
Gıda krizi kapımızda… Bizler ‘toprak, ağaç ve doğa’ diyoruz; iktidar ‘beton ve rant’ diyor… Türkiye’de her yıl çiftçiler tarımsal üretimden çekilmektedir. 2008 yılında çiftçilik yapan her iki kişiden biri, bugün artık üretimde yoktur. Çünkü maliyetler artıyor hem de öyle bir artıyor ki çiftçilik yapmak kendini sefalete ve açlığa mahkum etmekle eş anlama geliyor… Bizim acil olarak alınması gereken önlemler paketimiz var. Sadece üç tanesini burada sizlere başlık olarak sunacağım… Bir; çiftçinin üretim maliyetlerini düşürmek için mazot ve gübre başta olmak üzere her türlü üretim girdisindeki vergi yükü derhal kaldırılmalıdır. Çiftçilerin bankalara olan borçları derhal sıfırlanmalıdır. Tarım alanlarında yapılaşmaya son verecek yasal ve anayasal düzenlemeler hemen gündeme alınmalıdır.
“İktidar savaş söylemine sarılıyor”
Enflasyon fırlıyor, bugün kurlara bakanlarınız vardır tabii, kurlar yükseliyor. Enflasyon fırladıkça, kurlar yükseldikçe iktidar savaş söylemine sarılıyor. Enflasyonun ve kurların tırmanmasıyla savaş politikaları arasında doğru orantılı bir ilişki var. Kimse yoksulluğu tartışmasın diye yeniden Kuzey Batı Suriye’ye operasyon hazırlıkları ilan ediyorlar. Ve herkes yeniden savaşı konuşsun istiyorlar. Ama inanıyorum ki Türkiye halklarının çok büyük bir çoğunluğu, artık bu manevraları, bu ucuz oyunları açıkça görmektedir. Kimsenin bu oyunlara prim vermemesi gerekiyor… Bütün partilerin, en başta bizim dışımızdaki muhalefet partilerinin de iktidarın bu oyunlarına değil, halkların gerçek sesine, toplumun vicdanındaki duygulara kulak vermesi gerekiyor.” (ANKA)