İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim güvenliğine dikkat çekmek için SADAT’a gitmesi ile ilgili, “Bir ana muhalefet partisi liderine gelen bilginin, belgenin mutlaka ciddiye alınması lazım geldiğini söylüyorum. Ben sandıklarla ilgili hiç kimseden korkmuyorum. Ondan kork, bundan kork; o zaman bırakalım gidelim evlerimize. O seçmenin hakkı hukuku her şeyin üstündedir, bunu yapmak zorundayız. Allah şahit toz zerresi kadar bir korkum yoktur. Biz o sandığı koruyacağız. Seçmenimiz rahat olsun.” dedi.
Akşener, Halk Tv’de Suat Toktaş’ın sorularını yanıtladı.
Akşener, şunları kaydetti:
“Ya erken ya 2023 Haziran’ında olmak üzere seçime 1 yıllık bir süre var. 2020 Ocak’tan beri il il, ilçe ilçe, sokak sokak gezmeme rağmen o atmosferin ileteceği çok fazla mesaj oluyor. Özellikle 19 Mayıs 1919’un çağrıştırdığı bir günde ilk adımı attık. Biz temalı mitingler düşünmüştük Denizli’de yaptık sonra kış geldi derken onları askıya aldık. Şimdi yeniden planlama yapacağız.
“Bütün hileler hurdalar sandık başında yapılır”
(Seçim 1912’deki ‘sopalı seçimlere’ doğru gider mi) Yok, isterler, istenir ama bugünün dünyasında ve Türkiye’sinde isteseler de bu milletin iradesinin karşısında bunu hayata geçiremezler. Nitekim İstanbul seçimlerinde denediler, çift tokat yendi. Oyun bozanlık etmek isteyecekler, ellerindeki tüm devlet imkanlarını gitmemek için, her türlüğü oyunbozanlığı yapmaya kalkışabilirler, iktidardan gitmemek üzere. Seçim oldu bu arkadaşlar gitmez diye bir kavram yok, bu netlikte söyleyeyim. Esas mesele, benim bildiğim bir şey var bu ülkede; bütün hileler hurdalar sandık başında yapılır. Bu hile ve hurdanın sandık başında yapılmasının birebir şahidiyiz 27 yıldır bütün politikacılar. Sandığı iyi korursanız, başından ayrılmazsanız ve millet iradesine duyduğunuz saygıyı, tutanağı alıncaya kadar görevinizi yerine getirirseniz, siyasi partilerin mensuplarına söylüyorum bunu, normal vatandaşın görevi demokratik hakkını kullanıp oy atmaktır; açıldığında çıkan sonucun emniyetini, güvenliğini; namusu o sandık başındaki kişilerin namusuna emanettir. Demokrasilerde bir tek şeyi tartışamazsınız o da hür iradeyle sandığa atılmış oyların dürüst, namuslu bir şekilde sayılıp, ıslak imzayla alınmış tutanaklarıdır, milletin iradesidir, tartışamazsınız.
Köylerde iki kelime kullanırlar oyunbozanlık yapanlar için; ‘cilleklik yapma’ derler, oyunbozanlık demektir. Bir de ‘zır zır ağlama’ anlamında söylerler. Bu iktidar bunlara tevessül eder, bize düşen bunu boşa çıkarmaktır, inanıyorum ki boşa çıkaracağız.
“Bütün sorumluluk siyasetçinindir”
Ben dürüstçe söyleyeyim, gayet okumuş yazmış şehirli insanlara denilir ki; bilgisayarda üçkağıt var. Yer yüzünde böyle bir yazılım yok. Konvansiyonel metotlarla ve sandıktan çıkan sonuçları dikkat ederek takip etmekle her türlü hile hurda ortadan kalkar. Kendi adıma söylersem eğer; 2010 meşhur referandumuna çok sert çalıştım özellikle Güneydoğu’da çalıştım. Arkasından 2017’de, partimizde yoktu, bu referandumda da ‘hayır’ için çalıştık. Dolayısıyla böyle bir sistemin içinde İstanbul’da, Ankara’da ‘hayır’ çıkmışsa o sandıklar korunmuşsa küçük yerlerde bazı problemler olabilir, onlara bakmamız gerekiyor; talep eden görevini yerini getirmek zorundadır, vatandaşa bir yük yüklemiyorum bütün sorumluluk siyasetçinindir.
“Her sandığa 3 kişi koyacağız”
(Seçim güvenliği) 6’lı masadaki bütün siyasi partiler çalışıyor, ortak bir komisyon kurduk genel başkan yardımcılarından oluşan seçim güvenliği için, en önemlisi insan unsurumuzu bir araya getirebileceğimiz, sandık başkanları açısından eksiğimiz var ama öyle ‘hurra’ diye bir şey diye anlatmayım eksiğimiz var, ama özellikle büyükşehirleri hızla tamamlıyoruz. Mesela İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de çok yüksek orandayız. İnsan unsurumuzun eksik kaldığı yerlerde diğer siyasi partilerin de insan unsurları bir arada olacak. Biz her sandığa tek kişi yerine 3 kişi koyacağız. Dolayısıyla bu sözü kendi partim adına ve sandık güvenliği komisyonu adına bu sözü verebilirim.
“Haziran sonu yüzde 20’yi net bir şekilde göreceğiz”
(Anket yaptırıyor musunuz?) Sanıyorum 7 araştırma şirketine aboneyiz, özel bir çalışma yapmıyoruz. Onlar her ay yapıyorlar ve kamuoyu ile paylaşıyorlar bizim oylarımız da orada ortaya çıkıyor. Bunların ortalaması yüzde 18, nisan ayı için. Biz haziran sonu bakın göreceksiniz yüzde 20’yi net bir şekilde göreceğiz. Ben sahadan gördüğümü söylüyorum: Tam 2,5 yıl oldu gezeli. İlk başladığımızla bugün arasında çok fark var. Gençlerle 1,5 yıldır çalışıyorum. Yarın da iş bulamamış kız ve erkelerimizle bir toplantı yapacağız.
“Gidiyorlar, ama rehavete kapılmak yok”
Türkiye, gençler açısından boyunlarında bir el onları sıkıyor gibi… 17 yaşındaki bir çocuk, ‘mutluluk senin için nedir?’ dediğimde ‘Hiç düşünmedim’ dedi. Müthiş bir umutsuzluk ve mutsuzluk var. Biz böyle bir korkuyu hiç yaşamadık. ‘Silivri soğuktur’, ‘İşinden olursun’, ‘Babanı işten atarlar’ diye korkutuyorlar. Biz gerçekten hürriyeti sonuna kadar hissediyormuşuz. Bugün ‘metaverse’lerin konuşulduğu bir dünyada Türkiye’nin içinde nefes alamadığını ifade eden gençlerle karşı karşıyasınız. Bu defa bu arkadaşlar, ezcümle gidiyorlar. Ama rehavete kapılmak yok. Çalışmaya devam, AK Parti’den kopuş var o seçmenin bu 6 partiden her birisine yönelebilecek imkanı var, hepimiz en maksimum oranda almalıyız.
Bizim partimizin seçmeni daha ziyade başlangıçta şehirli ve orta sınıf bir seçmendi, milliyetçi bir seçmendi. Şimdi İç Anadolu’nun milliyetçi dindarı, muhafazakar milliyetçisi ikisi birbirinden farklıdır; çünkü milliyetçilik şu an Türkiye’de Tayyip Bey’in diliyle biraz ayrıştırıcı bir dile dönüştü. Biraz demeyeyim, çok pis bir dil Tayyip beyin kullandığı, onun arkadaşlarının kullandığı dil pis bir dil. Milliyetçiliğin ne manaya geldiğini bilmedikleri için, bir kavramsal bilgileri olmadığı için; yani Ziya Gökalp’i bildiklerini, Mümtaz Turhan’ı bildiklerini zannetmiyorum… Onların dili başka bir dil ama bu milliyetçiymiş gibi algılanıyor bu ülkede.
Sığınmacılar, göçmenler, dış politikadaki her türlü problemin iç politikaya malzeme olması gibi bütün bunları bir araya koyduğunuzda İç Anadolu’nun, Doğu Anadolu’nun, Karadeniz’in tarifiyle baktığınız milliyetçi muhafazakar dindar bir seçmenin bize doğru geldiğini görüyoruz.
“‘Yüzde 75’ diyor, vatandaşa hakaret bu”
(Cahit Özkan’ın yüzde 75 açıklaması) Son zamanlarda Tayyip Bey’e ve AK Parti’ye verilen zararın yekünü kendi insanlarından oluşuyor. Bu yola çıkıldığı zamanla, bugün gelinen noktanın artık iflas ettiğini gösteriyor. Hukuk fakültesi mezunu bir arkadaş bu insan, biraz matematik bilir değil mi? Böyle bir şey var mı? Neticede bu arkadaş üniversite mezunu, ‘yüzde 75’ diyor, vatandaşa hakaret bu biliyor musunuz? Tayyip Bey aldı gitti, affını istedi. Burada Tayyip Bey, onu affetti bildiğim kadarıyla, o af istemedi. Türkiye’nin geldiği nokta bu, bütün bunlar Türkiye’de vasatlığın alkışlandığı; bilimin, bilginin ötelendiği bir resmi somut olarak size veriyor. Türkiye ne kadar süredir bu vasatlığa esir. Böyle bir şey olamaz. Sadakat diye bir kavramın üzerinden yürünüyor, biat etmenin, itaat etmenin adı sadakat; böyle bir şey yok, böyle bir şey olamaz.
(Baskın bir seçim ihtimali görüyor musunuz?) Eskiden Sayın Erdoğan’a dair öngörülerim vardı ama bu saraya hapsolduktan sonra dışarıya kafayı uzatmadığından beri, Sayın Erdoğan’ın gerçeklikten, vatandaşlıktan koptuğunu ve atacağı adımları rasyonellikten uzak olduğu için tahmin etmekte ben çok zorlanıyorum. Kasım ayında bir seçim olacak gibi iddialar var ama ben Meral Akşener olarak benim öngörüm böyledir diye diyemem. Kasımda da olursa hazırız ama muhtemelen 2023 Haziran’ında yapılacaksa ona da hazırız, hazırlanıyoruz.
“Tek adayla gideceğinin doğru olduğuna inanıyorum”
(Başbakanlığa mı talipsiniz?) Evet, (Cumhurbaşkanlığı niyetiniz yok mu) yok. Biz masada Cumhurbaşkanlığına dair hiçbir şey konuşmadık. O masada bir tek ben, eylül ayında sizin programınızda dedim ki, ‘aday olmayacağım.’ Bunun gerekçesi de şuydu. Adaylık üzerine o kadar çok konuşuluyor ki bu ucube sistem unutuluyor, sistemin değişmesinin tartışılması gerekiyor, bunu da ancak kendi ile ilgili bir talebi olmayan kişi yapabilir. 24 Haziran’da biz, Millet İttifakı’nın üç adayı oldu, ben, Sayın İnce, Sayın Karamollaoğlu… Orada bir şey gördük ikinci tura kalma önceliğimiz olduğu için Sayın Erdoğan ile ilgili fikirlerimizi söyledik. Ama bir heyecanımız oldu, ikinci tura ben kalayım diye, bu da normaldir.
Tek adayla gideceğinin doğru olduğuna inanıyorum, o masadan bir adayın çıkması gerektiğine inanıyorum. Bunu zaten aleni söylüyorum. Ama biz o masada herhangi bir Cumhurbaşkanı adayı konuşmadık. Önce güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerinde uzlaştık. Daha sonra bu sistemin yarın nasıl uygulanacağına dair bazı konu başlıklarına yönelik; mesela yargı, yasama ayağı gibi onlarla ilgili bir komisyon kurduk, seçim güvenliğine dair bir komisyon kurduk. Son toplantımızda kamuoyuna duyurduğumuz 4 maddelik bir şey var. Bir başka komisyon daha kurduk; Merkez Bankası’nın, Varlık Fonu’nun sorumlukları ne olacak gibi… 29 Mayıs’ta da Sayın Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığında bir yemek yiyeceğiz. Haziran’da biz ondan, sonra da Temel Beyler’de…
(Seçimler için geç kalındı mı?) Seçmenimiz bunu yaşamasın, bu ikili bir sistem; biz Cumhurbaşkanlığını alacağız buna samimiyetle inanıyorum. 13. Cumhurbaşkanı Millet İttifakı’nın adayı olacak. Ama aynı derecede önemli bir konu var Meclis çoğunluğunu almak, parlamentoyu almak. Buna yönelik de her türlü gayreti göstermemiz lazım. Burada bütün samimiyetimle sesleniyorum; ‘hadi, hadi’ yaptığınızda AK Parti inanılmaz geniş bir alandan seçmen devşiren bir siyasi parti. AK Parti’nin seçmeni katman katman; bize geleni var, Saadet Partisi’ne gideni var, Demokrat Parti’ye gideni var, DEVA Partisi’ne ve Gelecek Partisi’ne giden var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun dindar seçmeni henüz açıkta, onlar AK Parti’den kopmuş durumda. Güneydoğu’daki HDP seçmeni ağırlıkla geçmişte SHP’ye oy veren seküler Kürtlerdir. Fakat AK Parti’ye orada oy verene ciddi bir seçmen kitlesi var onlar da kopuyor. Birbirimizle esasında bu katmanlar sebebiyle rekabet etmiyoruz.
“Görecekler ki sonuç son derece iyi olacak”
DEVA kurulalı Mart 2020, 2021 Ekim Gelecek Partisi, biz 25 Ekim 2017; biz bugün bir koalisyon protokolünü bugünden yapabiliriz sakıncası yok. Ama bugünden yaptığınız zaman hepiniz tek bir dil üzerinden yürürsünüz ve çerçeve dışına çıkamazsınız o zaman da oy maksimizasyonu konusunda sorun yaşarsınız. O farklılıklar bizim enerjimiz aynı zamanda, o farklılıklara saygı duyuyoruz. Böyle bir sistemde bu farklılıklar, enerjiye çevriliyor. Birlikte bir koalisyon metni şeklinde gidilecekse elbette müştereklerimiz üzerinden gidilecek.
Koalisyonda yeter ki anlaşılsın çok hızlı metin yazılır, yani bakanlık paylaşmaları falan da son derece kolaydır. Bizim bu yürüyüşümüze biraz sakinlikle bakılırsa görecekler ki sonuç son derece iyi olacak.
“Umutsuz hale dönmüş seçmen kazanmış”
(İttifak içi ittifak) Belki olabilir. Şimdi bir kanun geçti. O kanuna göre girersek başka bir dünya Kasım’da seçim yapılırsa 2018 seçimlerine girdiğimiz gibi gidiliyor. Biz o seçimde partilerin oylarının birbirine eklenmesi neticesinde İYİ Parti 4 milletvekili kazandı, CHP 21 milletvekili kazandı, üç partinin oylarının birbirine geçmesiyle. Bir şey daha var; İYİ Parti açısından biz her şeyin olumlu yanına bakıyoruz ve bu masada en rasyonel en olumlu adımların atılmasını sağlamak gibi kendimize İYİ Parti olarak bir görev edindik. Biz seçime girmeseydik Türkiye neyi tartışıyor olacaktı? AK Parti çoğunluğunu kaybetmemiş belki 400 vekil olacaktı, ben Sayın Kılıçdaroğlu’na gittim 5 milletvekilimiz vardı 15 milletvekili istedim sizin aracılığınızla hem bu 15 milletvekili arkadaşımıza hem de Sayın Kılıçdaroğlu’na bir kez daha teşekkür edeyim. İYİ Parti meselesi değil ki; demek ki yapabiliyoruz. Sonra o arkadaşlarımız geri döndüler ama ben ne yaptım 20 kişilik grubu olan bir siyasi partinin genel başkanı olarak onların imzasıyla aday olmak yerine, o arkadaşlarımızın gururunu korumak için ben 100 bin imzayla aday oldum. Ya 100 bin imzayı bulamasaydım? Aday olamayacaktım, bu incelik karşılıklı. Bu neyi getirdi biliyor musunuz? 31 Mart’ta birlikte yol yürümeyi getirdi. İYİ Parti ve CHP’nin yan yana gelip ortaya koyduğu bu yolculukta kim kazanmış? Seçmen kazanmış, umutsuz hale dönmüş seçmen kazanmış. Hedefimiz AK Parti’yi daha düşük bir orana getirmek olmalı, tekleşmenin hiçbir anlamı yok.
“Ortak aday çıkar diye düşünüyorum”
(Ortak aday çıkaramama ihtimali görüyor musunuz?) Görmüyorum, ortak aday çıkar diye düşünüyorum. Arkadaşlarım adına konuşma yetkim yok ama gözlemimi söylüyorum; 5 arkadaşımızın 5’ide (kendimi çıkardım) bu ucube tek adam sisteminin Türkiye’ye maliyetinin farkında dolayısıyla önceliğimiz egolarımız, nefsimiz değil Türkiye, buna da uyulacağını görüyorum ben.
“Türkiye’de inanılmaz bir psikolojik harp yapılıyor, iktidar tarafından”
(Sadece prensip mi konuşuyorsunuz?) Pek çok şey oluyor, her gün bir şey oluyor bu ülkede. Birbirimizden gizlimizin olmaması gereken bir masa bu. Ben, seçmenimize diyorum ki; merak etmeyin, ama bu oy maksimizasyonuna süre verin. Pasta paylaşması yok, önce o pastayı oluşturmak lazım. Bu toplantılar sürdüğü, bu şekilde bir uyum oluştuktan sonra göreceksiniz bir problem çıkmayacak.
Belediye başkanları ile ilgili bir şey konuşmadık, netlikle söyleyeyim. Hem İstanbul hem Ankara, ikisinin adı geçtiği için söylüyorum; her iki arkadaşımızın da ita amiri CHP. Millet İttifakı olarak hep birlikte çalıştık. Ama kimin listesinden girdiler CHP’nin listesinden girdiler. Bu arkadaşlarımızla ilgili başlangıç tasarrufu CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu’nundur. Onun için bu konuda aşırı bir dikkatimiz var bizim. Kemal Bey bir öneride bulunacak mı, gerçekten bilmiyorum. Onlar seçmenin kalbine girdikçe, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığını ve Meclis’te çoğunluğu alması garanti hale dönüyor. Seçmeni yanıltmanın şu aşamada yanlış olduğunu düşünüyorum. Şu anda Türkiye’de inanılmaz bir psikolojik harp yapılıyor, iktidar tarafından. Bilgisayarda bir yazılım var, buradan 5 yazıyor ilgili şahıs oradan 100 çıkıyor, buna inandırıldı bu ülke. Böyle bir şey yok. Yapılan alengirli bir işin, üç kâğıdın bu bulunamaz diyerek inanmasını ve itiraz edilmemesini sağlar.
“Tayyip Erdoğan’ın oyunu sıfırın altına düşürür”
(İmamoğlu’na bir siyasi yasak bekler misiniz?) Ben beklemiyorum, bu kadar kafa yenemez. Her şeye rağmen; seçim tekrarlandı, 13 bin 500 farkı, bir şekilde yiyemediler… Sonra ne oldu? 805 bin. 350 bin AK Partili seçmen birinci turda (İBB seçimleri) sandığa gitmedi bunların yüzde 75’i dindar Kürt, HDP seçmeni değil; AK Parti’ye oy veren seçmen. Buna karşı 248 bin CHP seçmeni de sandığa gitmedi, İstanbul’u zaten alamayız duygusuyla. Ama ikinci turda bunların tamamı gitti. 805 bin. Bu Osmanlı tokadının çift elle atılması demek. Bunu yaşamış bir siyasetçiden feraset beklerim ben. Böyle bir noktada Sayın İmamoğlu’na ya da Sayın Yavaş’a bu manada bir adım atılması Tayyip Erdoğan’ın oyunu sıfırın altına düşürür.
“Canan Hanım’ın meselesinden ziyade Sayın Erdoğan’ın yargıya buyurması, talimat vermesi”
(Kaftancıoğlu hakkındaki Yargıtay kararı) Sadece Sayın Kaftancıoğlu meselesi olarak görmüyorum. Burada elbette fikrimizi, tavrımızı koyduk. Ama esas mesele şu; Sayın Kaftancıoğlu bitirdi mi bu ceza? Hayır. Atılan her tokat onlara zarar veriyor. Kamuoyu vicdanında Canan Hanım’ın meselesinden ziyade, Sayın Erdoğan’ın yargıya buyurması, talimat vermesi. Millet vicdanını zedeleyen bu.
“Cumhurbaşkanı başta olmak üzere ciddiye alınması lazım”
(SADAT, seçim güvenliği endişeniz var mı?) Sayın Kılıçdaroğlu, ana muhalefet partisinin genel başkanı. Elbette daha farklı bilgiler ediniyordur, kendisiyle konuşmadık, bir bilgi alışverişinde bulunmadık. Fakat Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu eylemini, buraya çektiği dikkati Cumhurbaşkanı başta olmak üzere ciddiye alınması lazım. Çünkü bir şirket değil, paramiliter bir örgüt olarak altını çizdi.
Ben kendimden biliyorum ki bunun ciddiye alınması lazım geldiğini söyledim ama ilginçtir Sayın Erdoğan ‘Ben onları tanımam etmem’ dedi. Sayın Erdoğan genel olarak canı istediği zaman böyle hemen inkar eder. Bütün mesele bu, işine gelmediği zaman hemen inkâr eder. Bugüne kadar bunlar geçerliydi artık değil. İlk değil ki hep böyle yapıyor. Ekonomi tepe taklak, yargı yok, liyakat yok, yandaş kayırma çok. Yani insanların tencere kaynatacak mecali yok; geçinemiyorum diyene ‘şükürsüz’, tarlamı ekemiyorum diyene ‘terörist’, açım diyene ‘yalancı’… O derece bir sitem var. Sayın Erdoğan saha siyasetinin s’sini bırakmış noktada. Şu anda ki Sayın Erdoğan aç uyumanın ne olduğunu bilmez, ama dünkü Kasımpaşalı Erdoğan aç uyumanın neye mal olduğunu bilirdi. Çünkü paralel bir evrende yaşıyor.
“Ana muhalefet partisi liderine gelen bilginin, belgenin mutlaka sorulması lazım”
SADAT mevzusu şu; 2018 Ocak gibiydi, ben eski İçişleri Bakanıyım, bir fotoğraflar dizisi geldi, Konya ve Tokat’la ilgili oradaki kamplara dair fotoğraflar geldi, eğitim yaptırılan kamplar, SADAT’a ait. Ben bunu sayın Saygı Öztürk üzerinden paylaştım. Savcı konuyla ilgili soruşturma açtı. Benim söylediğim, bahsettiğime dair savcılık bir soruşturma açtı, beni davet etti uzunca bir süre konuştuk. Ben kendisine o fotoğrafları gördüğümü, ama o fotoğrafları şahsıma almadığımı… Yani elimde tuttuğum takdirde, kendisine verdiğim takdirde hangi kurumun içinden geldiğini anlayabileceklerini düşündüğüm için vermediğimi, ama bu fotoğrafların gerçek olduğunu gördüğümü ve ona inandığımı söyledim. Ben gördüm almadım, kaynağına bıraktım. Gerçek olduğuna inandığım için bir ön alma amaçlı ifşa ettim. Sonuçta bu SADAT’ın başkanı olan arkadaş başdanışmanlıktan ayrıldı, kamuoyundan düştü. 2018 seçimi yaptık o seçimde herhangi bir SADAT iddiası ile karşılaşmadık. Kemal Bey’in elindeki bilgi nedir, bilmiyorum. Dolayısıyla bir ana muhalefet partisi liderine gelen bilginin, belgenin mutlaka sorulması lazım geldiğini ve bunun ciddiye alınması lazım geldiğini söylüyorum.
Bu önemli bir iş, ana muhalefet partisi genel başkanını, tırnak içi ‘şirket’ geçiyor ya, onun önüne getiren; bilgi, belge neyse çok önemli ki orada. Şimdi bütün bunların ışığında bu şirket, adı şirketin Türkiye’deki meselesinde, burada bunlar hangi işle iştigal ediyor kimse bilmiyor, hukuki olarak çerçevesi nedir kimse bilmiyor, Cumhurbaşkanın başdanışmanı olduğu dönemde bu şirketin sahibi görünen arkadaş devletin güvenlik toplantılarına katılmış, buradaki bilgileri alıp paraya çevirip çevirmediğini bilmiyoruz, olmaz böyle bir şey. Yarın Türkiye’nin önüne korunmuş kollanmış, biz ‘beşli çete’ diyoruz müttehitlere, çünkü korunup kollanıyorlar.
Eğitim yaptırılıyordu (kamp fotoğrafları), muhtemel sivil, saç başı dağınık insanlar. Kamuoyuyla paylaştım, Saygı Bey de yazdı sonuç itibariyle o gündem dışına çıktı.
“Biz o sandığı koruyacağız. Seçmenimiz rahat olsun”
Ben sandıklarla ilgili hiç kimseden korkmuyorum. Ondan kork, bundan kork. O zaman bırakalım, gidelim evlerimize. O seçmenin hakkı hukuku her şeyin üstündedir, bunu yapmak zorundayız. Ben onun için kendi adıma söyleyeyim, Allah şahit toz zerresi kadar bir korkum yoktur. Böyle şeyler olacağına da inanmıyorum, düşünmüyorum. Kararlılık, netlik, çalışkanlık ve alınan tedbirler her türlü melaneti ortadan kaldırır.
Cumhur İttifakı’nın adayını, AK Partililerin ağzından da Erdoğan’dan da duymadık. Sadece MHP’den duyduk. Erdoğan ‘ben adayım’ diye bir cümle sarf etmedi. Bunlara ön almak lazım bu SADAT vesaire durumlarına, biz o sandığı koruyacağız. Seçmenimiz rahat olsun. Samimiyetle söylüyorum.
“Gezi bir ruh, itiraz eden bir ruh, Atatürk’ü buraya getiren ruh”
Gezi’ye sahip çıktım. Sonra Tayyip Bey’in bozduğu bir dönem oldu. 28 Şubat’ta başörtülü kadınlara otoriter sistem üzerinden haksızlık yapıldı. Onların yanında her fikirden gençler vardı. Erkekler kızlar vardı. Gezi de aynı. Ağaç bir sembol. Anlamı nedir? Topçu Kışlası’nın yıkılması. Geldiklerinden beri Atatürk ile yarışıyor. En son ‘iki ayyaş’ denilince gençler kalktılar. Erdoğan sonra el attı, olaylar çıktı. Düşünün ki Marmara Üniversitesi’nin kapısında içeri alınmadığı için başörtülü kadının yanında pek çok genç durdu. O gençler oradaydı. O gençlerin orada oluşu, otoriterliğin sonunu getirdi. Buna karşı durduğunu söyleyen iş başına geldi. Onlardan beter çıktı. Gezi olaylarında çıktı. Gezi bir ruh, itiraz eden bir ruh. Atatürk’ü buraya getiren ruh. Gezi de aynı ruh. Ağacına, kuşuna, iklimine karşı çıkma eylemi. Nobran tutuma karşı bir eylemdi.
Türkiye 19 Mayıs’ı sadece spor bayramı olarak kutluyor. Atatürk yok, spor var. 19 Mayıs 1919’daki ilk adımı atan, nereye getirdi, Sivas Kongresi ve Cumhuriyet’in ilanı. Bayrak kime bırakıldı, gençlere. Cumhuriyetin ve demokrasinin değerlerinin, varlığının bekçisi gençlik. Bu gençlik Atatürk’ün evlatları.
“İstanbul Havalimanı’nın adını, ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk Havalimanı’ yapacağız”
Atatürk Havalimanı’nın kapladığı alan bin 178 hektar, değeri 3,8 milyar dolar. Şu anda çalışıyor olsaydı, 15 bin kişilik iş gücü sağlayacaktı. İstanbul deprem bölgesi. Avrupa ülkelerinde şehir merkezlerinde daha küçük havalimanları var. Havalimanı tarifinden çıkarılmak üzere bir millet bahçesi konuluyor. AVM ve ranta açılıyor yani. Uyarıyorum. İyi parti iktidarında buranın kırılmasında imza atan, buranın kırılması için görev alan, talimatı veren her kim varsa hesap sorulacak. 1 yıllık süreç içerisinde böyle hızlı bir iş yapılmaya karışılıyor, buraya dokunulmaması gerekiyor. İstanbul Havalimanı’nın adını, ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk Havalimanı’ yapacağız.” (ANKA)