CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi.
Öztrak’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“19 Mayıs’ın 103. yıl dönümünde, bu beceriksiz yönetimin elinde gençlerimiz işsizdir. TÜİK’in makyajlı verilerine göre dahi, bu ülkede çalışmayan, okumayan üç milyon genç vardır. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerimiz, ev genci olmuş; ailelerinin eline bakmaktadırlar. Ev genci sayısı itibarıyla üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içinde Kolombiya’nın ardından ikinciyiz. Üniversite mezunları da iş bulamıyor artık. Her 100 işsizden 27’si üniversite mezunu. Üniversiteli işsiz sayısı 1 milyonun üzerinde. TÜİK verileri ile 2021 yılında 18-24 yaş arasındaki gençlerin beşte biri mutsuz. Oysa 4 yıl önce 2017’de gençlerin 10’da biri mutsuz sayıyordu kendilerini. Mutsuz gençlerimizin oranı ikiye katlanmış. Ucube saray rejimi, gençlerimizin neşesini, gülüşünü ve mutluluğunu çalıp götürmüş. Her 100 gençten sekizi eğitimini yarıda bırakıyor. Bu ucube yönetim insan sermayemizi yok yere tüketiyor.
“Milleti bırakmışlar, birkaç yandaşın peşine takılmışlar”
‘Fiyatı düşüreceğiz’ diye yola çıkan iş bilmezler, konut fiyatlarını daha da uçurdu. Milletin sesine kulak vermiyorlar. Metal yorgunu kadrolarıyla, çözüm üretemiyorlar. Milleti bırakmışlar. Birkaç yandaşın peşine takılmışlar, Türkiye’yi büyük bir barınma krizinin kucağına atıyorlar.
“Hesabı Erdoğan şahsım hükümetlerinden sorulmalıdır”
Son bir yılda, DAP gübresi yüzde 205, ÜRE gübresi yüzde 293 zam gördü. Traktöre konacak mazotun fiyatı yüzde 240 arttı. Akaryakıta hala zam üstüne zam geliyor. İşte bugün İstanbul’da benzinin litresi 23 lira 86 kuruşa çıktı. Sadece çiftçi değil, besici ve süt üreticisi de zamların altında eziliyor. Besi yemi de süt yemi de son bir yılda yüzde 134 zamlandı. Bugün bir litre sütün raftaki fiyatı 20 lirayı geçtiyse, çiftçi üretmez hale geldiyse, bir kilo kıyma 150 lirayı bulduysa, bunun hesabı, bakkaldan, kasaptan, esnaftan, tüccardan, çiftçiden değil, çiftçiye kanunla vermeyi taahhüt ettiği desteğin, bugüne kadar yarısını bile vermeyen, milli paramızı pul eden, Erdoğan şahsım hükümetlerinden sorulmalıdır.
“İlk 18 gününde kamu zararı, 18 milyar 694 milyon lira”
Doların yeşiliyle gözleri parlayan Nebati Bakan’ın, ‘Türk lirası en düşük seviyesinde daha fazla ineceği bir yer yok’ demesinden bu yana, dolar kuru 5 ayda, dolar karşısında yüzde 7 değer yitirdi. Son bir yılda benzer ülkeler içerisinde, parası dolar karşısında en çok değer yitiren ülke olduk. Türkiye’nin Kredi Temerrüt Risk Primi 700’ün üzerine çıktı. Risk primi en çok artan ülke olduk. Savaştaki Rusya’nın ardından riski en yüksek ikinci ülkeyiz. Türk lirasındaki değer kaybı hızlandıkça, mali dengeler üzerindeki yük de artıyor. Sadece mayıs ayının ilk 18 günündeki devalüasyon nedeniyle, dövize endeksli mevduatlardan kaynaklanan kamu zararı, 18 milyar 694 milyon lira. Bu para bütçeden ve Merkez Bankası kasasından çıkacak. Türkiye, ikiz açık dediğimiz cari açık ve bütçe açığıyla büyük bir döviz krizine doğru, koşar adım ilerliyor.
“Bu altınlar da gizli saklı satılmaya başladıysa…”
Dün yabancı bir haber ajansında, yabancı bir merkez bankasının İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlarından yüklü bir satışı yapmış olabileceği yazıldı, çizildi. Bu hangi Merkez Bankası? Biz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın da İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu yaklaşık 4 milyar dolarlık altını olduğunu biliyoruz. Bu altınlar da gizli saklı satılmaya başladıysa yandı gülüm keten helva. 128 milyar doları arka kapıdan buharlaştıranlardan bu konuda mutlaka bir açıklama yapmalarını bekliyoruz.
“Yıkım işine plansız, programsız giriştiklerini itiraf etti”
Bir kuru inat uğruna; eşi, dostu zengin etmek uğruna, imar planlarında bile yer almayan bir proje için, Atatürk Havalimanı’nın pistlerini kırmaya başladılar. Ama dün akşam sarayın kibirlisi gençlerle yaptığı toplantıda çıktı, ‘bir ihtimal pistleri kaldırmayacağız’ dedi. ‘Şecaat arz ederken, sirkatin söylemek’ işte budur. Erdoğan’ın bu yıkım işine nasıl plansız, programsız giriştiklerini itiraf ettiğini, nasıl itiraf ettiğini gördük. Devlet ihtimalle yönetilmez. Akılla ve bilimle yönetilir. Bunlarda akıl olsa, izan olsa, milleti perişan ettikten sonra, bir de üstüne çıkıp, ‘ekonomide son iki yılda gösterdiğimiz büyük başarı tüm dünya tarafından takdir ediliyor’ demezler. Millet ekmek kuyruklarındaymış, et alamaz hale gelmiş, bebekler süt içemiyormuş, çocuklar beslenemedikleri için kansız kalıyormuş, millet faturalarını ödeyemiyormuş, elektriksiz kalıyormuş, ne gam… Nebati Bakan için bunların hiçbir önemi yok. Yeter ki sarayın kibirlisinin yüzünü güldürebilsin gülsün. Sorunun sebebi olanlar, çözümün adresi olamazlar.
“Erdoğan’ın içeride başka dışarıda başka konuşması, vakayı adiyeden oldu”
Erdoğan, Genel Başkanımızın SADAT’ın kapısına dayanıp, ‘sandığa sonuna kadar sahip çıkacağız, SADAT’çılarınıza pabuç bırakacak değiliz’ demesi üzerine birkaç gün önce çıktı, ‘SADAT yöneticileriyle uzaktan yakından alakası olmadığını’ söyledi. Güzel… Ama Cumhurbaşkanı Kararı öyle demiyor. Karar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulu’na yaptığı atamalara ilişkin. 8 Ekim 2018 tarihinde imzalamış. 9 Ekim 2018 tarihli Resmî Gazete’de de yayımlanmış. Kendine bağlı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu’na, kendi imzasıyla; Adnan Tanrıverdi’yi, hem de ilk sıradan atamış. Peki Adnan Tanrıverdi kim? SADAT’ın kurucusu. Kendi Güvenlik ve Dış Politika Kurulu’na ilk sıradan atadığı birini tanımadığını söyleyen birine, bu millet nasıl inansın? Erdoğan’ın içeride başka, dışarıda başka konuşması, bugün ak dediğine, yarın kara demesi vakayı adiyeden oldu.
“Grup başkanvekilleri bile bu dönüşe ayak uyduramadı”
Daha iki yıl önce Birleşik Arap Emirlikleri’ni 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçluyordu. Yandaş gazetelerinde bu ülkeye manşetten küfrettiriyordu. Atama İçişleri Bakanı, daha geçen yıl bu zamanlar; devlet televizyonundan Birleşik Arap Emirlikleri’ne söylemediğini bırakmadı, olmadık hakaretler etti. Peki, bugün ne oldu? Aynı Birleşik Arap Emirliği’yle, birkaç milyar dolar SWAP karşılığında can ciğer kuzu sarması oldular. Öyle ki, Grup Başkanvekillerinin bile bu dönüşe ayak uyduramadığını gördük. Grup Başkanvekilleri olanı biteni anlamadı. Öyle anlaşılıyor ki içine de pek sindiremedi. Çıktı, ‘Biz diz çökmedik, Birleşik Arap Emirlikleri diz çöktü’ deyiverdi. Bunun üzerine, AK Parti Sözcüsü apar topar çıktı, ‘Grup Başkanvekilimizin sözleri partimizin görüşlerini yansıtmıyor’ dedi. Yani Birleşik Arap Emirlikleri diz çökmedi, dedi. Sonra da bu Grup Başkanvekilinin beli, dün resmen kırıldı, Birleşik Arap Emirlikleri’ne söz söyledi diye, görevden alındı. Sonra Erdoğan da Birleşik Arap Emirlikleri’ne, ‘Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz’ deyiverdi. Suudi Arabistan’dan gelen cellatlar, ülkemizin topraklarında gazeteci katletti. Erdoğan önce belgeleri dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz diyor. İçeriye dünya lideri havası basıyor. Sonra dolara sıkışınca, dosyanın tamamını Suudi Arabistan’a gönderiveriyor, satıyor. Erdoğan’ın doların yeşiline olan aşkı, sarayın kendi evlatlarının başını daha çok yer.
“Böyle bir atasözünden Japonların haberi yok”
Erdoğan şimdilerde bu dönüşlere bahane bulmak için, bir de atasözü uydurmaya başladı. Güya Japonların; ‘Düşmanımız dahi olsa, iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur’ diye atasözü varmış. Ama böyle bir atasözünden Japonların haberi yok. Dış politika tutarsızlık kaldırmaz. Sabah başka, akşam başka konuşulmaz. İdeolojik körlükle dış politika yürütülmez. Dış politikadan iç politikaya rant devşirmeye kalkılmaz. Dış politika, 84 milyonun çıkar ve menfaati için yürütülür. Bunun nedenle de dış politikanın milli olması gerekir. Türkiye büyük bir ülkedir, çok güçlü bir ülkedir. Dış politika bununla uyumlu olmalıdır.”
“Erdoğan’ın dış politikadaki bu sert dönüşlere alışmamış”
Öztrak, açıklamalarının ardından, basın mensuplarının sorularına yanıt verdi.
Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine itiraz etmesine yönelik soruya Öztrak, şu yanıtı verdi:
“Geçtiğimiz günlerde Erdoğan çıktı, ‘İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşıyım’ dedi. Bir dış politika konusunu oy devşirmek için iç politikaya malzeme etmeye başladı. Bu arada sarayın sözcüsü de yabancı ajanslara ‘İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine kapıyı kapatmıyoruz’ diye demeçler vermeyi de ihmal etmedi. Sonra Erdoğan vites yükseltti, ‘bizi iknaya geliyorlarsa, boşa gelmesinler’ dedi. Finlandiya Cumhurbaşkanı da çıktı dedi ki, ‘bir ay önce Erdoğan ile telefonla konuştuk, destekleyeceğini söyledi, açıklamalar çok hızlı değişti’ dedi. Şaşkınlığını dile getirdi. Anlaşılan Finlandiya Cumhurbaşkanı, Erdoğan’ın dış politikadaki bu sert dönüşlere alışmamış. Aslında sarayın yaptığı hep aynı şey. Önce içeriye bir höreleniyor, sonra dışarısı ne derse kabul ediyor. CHP olarak NATO’nun güçlenmesinden memnuniyet duyarız, Ancak Türkiye’nin çıkarları her şeyden önce gelir. Müttefik diyeceğimiz ülkelerin, müttefiklik hukukuna saygı duymalarını da elbette bekleriz.”
“Kürtçe şarkı türkü söylemek serbesttir”
Kürtçe konser ve tiyatro oyunlarına getirilen yasakların sorulması üzerine Öztrak, “Gerçekten bu iktidarın, ne yaptığını anlamamız son derece güçtür. Türkiye’de Kürtçe şarkı türkü söylemek serbesttir. Neden böyle bir, sözleşme iptali noktasına gidilmiştir, anlayabilmek mümkün değildir. CHP olarak Kürt meselesinin nasıl çözeceğimiz konusunu defalarca dile getirdik. Biz bu meseleyi TBMM’de çözeceğiz.” dedi. (ANKA)