CHP Genel Lider Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, basın toplantısı gerçekleştirdi.
Ekonomik kriz, SADAT tartışmaları ve siyaset gündemini kıymetlendirdi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın SADAT yöneticileri ile ilgisinin olmadığını açıklamasını kıymetlendiren Öztrak, “Karar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Siyaset Kurulu’na yaptığı atamalara ait. 8 Ekim 2018 tarihinde imzalamış. 9 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmış. Kendine bağlı Güvenlik ve Dış Siyasetler Kurulu’na, kendi imzasıyla Adnan Tanrıverdi’yi, hem de birinci sıradan atamış. Pekala Adnan Tanrıverdi kim? SADAT’ın kurucusu. Kendi güvenlik ve dış siyaset şurasına birinci sıradan atadığı birini, tanımadığını söyleyen birine bu millet nasıl inansın? Erdoğan’ın içeride öteki, dışarıda diğer konuşması, bugün ak dediğine, yarın kara demesi hadiseyi adiyeden oldu….” sözlerini kullandı.
Öztrak’ın satır başları şöyle:
“TÜM YURTTA BÜYÜK BİR COŞKUYLA KUTLADIK”
“Dün, Büyük Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim doğum günümdür” dediği, yok edilmek istenen bir ulusun, emperyalizme karşı, en haklı, en ulu, en onurlu gayretini başlattığı, 19 Mayıs 1919’un yıl dönümüydü. Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını, tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutladık.
Büyük lider, gençlerine umut veremeyen bir ülkenin, geleceğine de asla umutla bakamayacağını görmüştür. 19 Mayısın 103. yıl dönümünde, bir maharetsiz idarenin elinde gençlerimiz işsizdir.
“ÇALIŞAN HER 100 GENÇTEN 38’İ KAZANDIĞIYLA KEYİFLİ OLAMIYOR”
TÜİK’in makyajlı bilgilerine nazaran; bu ülkede çalışmayan, okumayan üç milyon genç var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak gençlerimiz, mesken genci olmuş, ailesinin eline bakıyor. Mesken genci sayısında, üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içerisinde, Kolombiya’nın akabinde, ikinciyiz. Bu ülkede analar, babalar, “Yeter ki evladım okusun” diye yemiyor, evlatlarına yediriyor. Giymiyor evlatlarına giydiriyor. Okutuyor. Fakat üniversite mezunları da iş bulamıyor. Her 100 işsizden 27’si üniversite mezunu. Üniversiteli işsiz sayısı, 1 milyonun üzerinde. TÜİK datalarıyla 2021’de, 18-24 yaş ortasındaki gençlerin beşte biri mutsuz. Meğer daha dört yıl evvel, 2017’de, Gençlerin onda biri kendini mutsuz sayıyordu.
Ucube saray rejimi fiilen hayata geçtikten sonra, 4 yılda, ülkemizde mutsuz gençlerimizin oranı, ikiye katlanmış. Ucube saray rejimi, gençlerimizin sevincini, gülüşünü ve memnunluğunu çalıp götürmüş. Bugün ülkemizde her 100 gençten 8’i, eğitimini yarıda bırakıyor. Eğitimden uzaklaşan gençlerimizin yarısı, ekonomik ezalar nedeniyle okulunu bırakıyor.
Bu ucube idare insan sermayemizi yok yere tüketiyor. Çalışabilen şanslı gençlerimizi de, aldığı fiyat ve maaş keyifli etmiyor. 2017’de, çalışan her 100 gençten 31’i yararından mutsuz iken, 2021’de Çalışan her 100 gençten 38’i kazandığıyla memnun olamıyor.
“AYDA 28 BİN 555 LİRA TAKSİDİNİ ÜLKEMİZDE KAÇ GENÇ ÖDEYEBİLİR?”
Erdoğan şahsım hükümeti, ülkeyi çok makûs yönetti. Paramızı pul etti. Milletimizi hayat pahalılığına ezdirdi. Bu şartlarda, gençlerimiz nasıl evleneceğini, nasıl yeni bir hayat kuracağını kara kara düşünüyor. Karı koca çalışan genç bir çiftin, bir konut, bir otomobil alması artık hayal oldu.
Lakin iş başındaki hükümet, milleti unutmuş, gençlerin halini görmüyor. İşte uçan konut fiyatlarını düşürmek için çıkardıkları son paket. Birinci kere konut alacaklara, 0,99 faizle 10 yıl vadeyle 2 milyon lira kredi. Allah aşkına!
Ayda 28 bin 555 liralık kredi taksitini, ülkemizde kaç genç ödeyebilir? Bunu lakin dolar, avro kazanan yabancılar öder. İnşaat maliyetleri uçmuş. Eldeki konut sayısı azalmış. Sen kredi vererek, yabancılara konut satanlara teşvik vererek, Türk vatandaşlığını yabancıya eşantiyon diye vererek, talebi azdırıyorsun. Bu cahillik sonucunda, daha kredinin lafı duyulur, duyulmaz, konut fiyatlarına artırım yağdı. “Fiyatı düşüreceğiz” diye yola çıkan iş bilmezler, Konut fiyatlarını daha da uçurdu.
“MİLLETİN SESİNE KULAK VERMİYORLAR”
Milletin sesine kulak vermiyorlar. Metal yorgunu takımlarıyla, tahlil üretemiyorlar. Milleti bırakmışlar, birkaç yandaşın peşine takılmışlar, Türkiye’yi büyük bir barınma krizinin kucağına atıyorlar. Lakin bu topraklarda ümitsizliğe yer yok! Biz; “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz beşerler vardır. Ben hiçbir vakit umudumu yitirmedim” diyen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz.”
“TÜRKİYE ÇOK ÖNEMLİ BİR BESİN VE AÇLIK KRİZİYLE KARŞI KARŞIYA”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin olduğu yerde, her vakit umut vardır. Gelecek vardır. Geleceğimizi gençlerimizle birlikte inşa etmeye kararlıyız. Maharetsiz, ehliyetsiz Saray takımlarının elinde, ülkemiz yalnızca barınma kriziyle değil; çok önemli bir besin ve açlık kriziyle de karşı karşıya… İstanbul’un kimi ilçelerinde ekmek fiyatı 4,5 lirayı buldu. Bir litre karton süt, 20 lira oldu. Bakkaldan süt alıyorsunuz, “Ne kadar?” diye soruyorsunuz, bakkal, “Çok özür dilerim, 20 lira oldu” diyor. Sen niçin özür diliyorsun esnaf kardeşim? Özür dilemesi gereken sen değilsin. Özür dilemesi gerekenler, “manda yoğurduna, kestane balı, Medine hurması, yulaf ezmesi” katıp, akşamları afiyetle mideye indirirken, vatandaşlarımızı bir litre süte bile ulaşamaz hale getirenlerdir. Bu yıl mutfakları yaz mevsimi de kurtaramayacak. Ucuz zerzevat, meyve artık büsbütün hayal oldu.
TÜİK ’in son açıkladığı makyajlı istatistiklere nazaran dahi, tarım eserlerinde üretici fiyatları, Nisan’da yüzde 18, son bir yılda yüzde 119 artmış. Fakat millete yansıyan besin enflasyonu yüzde 91. Yani heybede daha çok turp var. Maliyet enflasyonunda şampiyonluk, baklagiller, tahıllar üzere bitkisel eserlerde. Buradaki fiyat artışları yüzde 191. Son bir yılda, DAP gübresi yüzde 205, ÜRE gübresi yüzde 293 artırım gördü.
Traktöre konacak mazotun fiyatı yüzde 240 arttı. Akaryakıta hala artırım üstüne artırım geliyor. İşte bugün İstanbul’da akaryakıtın litresi 23 lira 86 kuruşa çıktı. Yalnızca çiftçi değil, besici ve süt üreticisi de artırımların altında eziliyor. Besi yemi de, süt yemi de son bir yılda yüzde 134 zamlandı. Bugün bir litre sütün raftaki fiyatı 20 lirayı geçtiyse, çiftçi üretmez hale geldiyse, bir kilo kıyma 150 lirayı bulduysa, bunun hesabı, bakkaldan, kasaptan, esnaftan, tüccardan, çiftçiden değil, çiftçiye kanunla vermeyi taahhüt ettiği takviyenin, bu güne kadar yarısını bile vermeyen, ulusal paramızı pul eden, Erdoğan Şahsım hükümetlerinden sorulmalıdır.
Mayıs ayının üçte ikisi geçti. Çukurova bölgesinde buğday hasadı başladı, başlayacak. Lakin ortada bir taban fiyat hala yok. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız badireler ortada. Bizim çiftçimizden buğdayın tonunu 2250 liraya satın aldılar. Bir mühlet sonra tıpkı Toprak Mahsulleri Ofisi, dışarıdan tonunu 6700 liraya buğday ithal etti.
Bizim çiftçiye verdiğinin üç katını öbür ülkelerin çiftçisine verdi. Bugünki dolar kuruyla ithal buğday 7140 lira. Çiftçimizin kazanması, Borçlarını kapatıp, seneye de tarlasını ekebilmesi için, buğdayda taban fiyat en az 7,5 lira olmalıdır. Hükümet konuta mecnun; ele âlâ olmayı bırakmalıdır.
“BOŞUNA EL YETERLİSİ DEMİYORUZ”
Ayrıyeten, kuru alanlarda üreticinin ekmeye devam edebilmesi için, bu yerlerde çiftçiye daha yüksek takviye primi verilmelidir. Çay üreticisine verdiğiniz taban fiyat da, tavan fiyat oldu. Taban fiyatı sahiden en düşük fiyat haline getirecek tedbirleri alın. Bırakın el yeterlisi olmayı, bırakın öteki ülkelerin çiftçisini sevindirmeyi, bu toprakların çiftçisini yaşatın. Biz Erdoğan Şahsım Hükümetine, boşuna el düzgünü demiyoruz.
Bunlar; kendi gencine, kendi esnafına, kendi çiftçisine, kendi işçisine, kendi emeklisine alabildiğine gaddar. Elin gencine, elin çiftçisine, Londra’daki bir avuç faiz lobisine, beşli çetelerine alabildiğine müşfik. Birinci dört ayda, bu ülkenin çiftçisine, besicisine verdikleri toplam takviye, 15 milyar 636 milyon lira.
BÜTÇE AÇIĞINDA REKOR
Fakat tıpkı devirde dövize endeksli mevduat sahiplerini, kur hareketlerinden korumak için bütçeden verdikleri para, 16 milyar 256 milyon lira. Buna bir de vazgeçtikleri 10 milyar liralık vergi tahsilatını da ekleyin. Dört ayda çiftçiye verdiklerinin 2 katını tek kalemde, bir avuç mevduat sahibine verdiler. Yeniden dört ayda, milletin alın terinden toplanan vergilerle, faiz lobilerine ödenen para 103 milyar 973 milyon 521 bin lira.
Tekrar ediyorum: Bir avuç tefecinin, faizcinin cebine konan para, 103 milyar 973 milyon 521 bin lira. Bu ucube hükümet, yalnızca vatandaşın bütçesini değil, devletin bütçesini de dikiş tutmaz hale getirdi. Bütçe, tek bir ayda 50 milyar lira açık verdi. Bu, Nisan ayları itibariyle en yüksek açık. Fecî bir rekor…
“MERKEZ BANKASI’NIN KASASINI BOŞALTTILAR”
İktisat biliminin köküne kibrit suyu döken Saray ve şürekâsı, Nasreddin Hoca fıkrasına benzeyen, kelamda bir modelle, Türkiye iktisadını perişan etti. Güya faizler inecek, döviz kuru artacak, ihracat şahlanacak, cari açık kapanacak, rezervler artacak, döviz kuru düşecek, enflasyon da gerileyecekti…
Sonuç ne oldu? Merkez bankasının kasasını boşalttılar. Yetmedi faizi indirdiler. Ulusal paramızı pul ettiler. Buna karşın cari açık rekorlar kırdı. Orta Vadeli Programda, yılın tamamı için öngörülen cari açığa, Nisan ayında ulaştılar. Yalnızca cari açığın finansmanı için, 8 milyar dolara yakın rezervimizi erittiler.
Aslında ortada ne model, ne de önlem var. Yalnızca pansuman, yalnızca yama var. Doların yeşiliyle gözleri parlayan Nebati Bakan’ın, “Türk Lirası en düşük düzeyinde, Daha fazla ineceği bir yer yok” demesinden bu yana, dolar kuru 5 ayda, dolar karşısında yüzde 7 bedel yitirdi. Son bir yılda benzeri ülkeler içerisinde, Parası dolar karşısında en çok bedel yitiren ülke olduk.
Kredi Temerrüt Risk Primimiz (CDS) 700’ün üzerine çıktı. Risk primi en çok artan ülke olduk. Savaştaki Rusya’nın akabinde riski en yüksek ikinci ülkeyiz. Türk Lirasındaki bedel kaybı hızlandıkça, mali istikrarlar üzerindeki yük de artıyor. Yalnızca Mayıs ayının birinci 18 günündeki devalüasyon nedeniyle, dövize endeksli mevduatlardan kaynaklanan kamu ziyanı, 18 milyar 694 milyon lira.
Bu para bütçeden ve Merkez Bankasının kasasından çıkacak. Türkiye, ikiz açık dediğimiz “cari açık” ve “bütçe açığıyla”, Büyük bir döviz krizine yanlışsız, koşar adım ilerliyor. Kayınpeder ve damat, 128 milyar doları buharlaştırdılar.
TÜRKİYE’NİN İNGİLTERE MERKEZ BANKASI’NDAKİ ALTINLARININ SATILDIĞI İDDİASI
Kasada merkez bankasına ilişkin tek sent kalmadı. Döviz kasasının borcu, alacağını kat be kat aştı. Dün yabancı bir haber ajansında, yabancı bir Merkez Bankası’nın, İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlarından yüklü bir satışı yapmış olabileceği yazılıp, çizildi. Bu hangi Merkez Bankası? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın da, İngiltere Merkez Bankası nezdinde tuttuğu, yaklaşık 4 milyar dolarlık altın var. Şayet bunlar da zımnî, gizli satılmaya başladıysa, yandı gülüm keten helva…
128 milyar doları art kapıdan buharlaştıranlardan, Bu bahiste kesinlikle bir açıklama bekliyoruz.
“ATATÜRK HAVALİMANI’NIN PİSTLERİNİ KIRMAYA BAŞLADILAR”
Fransız müellif Honore de Balzac’ın dediği üzere; “Akılsız beşerler, Hoş topraklardan beslenen ziyanlı otlara benzeri.” Saray Hükümetinin akıldan azadeliği de bu hoş toprakları ziyanlı bir ot üzere sardı. Ülkemizin rahmetini kaçırdı. Lakin bunlardaki akılsızlık bir değil, yüz değil, bin değil…
Bir kuru inat uğruna, eşi, dostu güçlü etmek uğruna, imar planında bile yer almayan bir proje için, Atatürk Havalimanı’nın pistlerini kırmaya başladılar. Ancak dün Sarayın kibirlisi gençlerle yaptığı toplantıda çıktı, “Bir ihtimal pistleri kaldırmayacağız” dedi.
Şecaat arz ederken, sirkatin söylemek diye işte buna denir. Erdoğan bu yıkım işine nasıl plansız, programsız giriştiklerini, bir hoş itiraf etmiş.
“DEVLET AKILLA VE BİLİMLE YÖNETİLİR”
Devlet ihtimalle yönetilmez. Akılla ve bilimle yönetilir. Lakin hakikaten bunlar akıldan azade…
Bunlar da akıl olsa, İzan olsa, Milleti perişan ettikten sonra, Bir de üstüne çıkıp, “Ekonomide son iki yılda gösterdiğimiz büyük muvaffakiyet Tüm dünya tarafından takdir ediliyor” derler mi? Millet ekmek kuyruklarındaymış, et alamaz hale gelmiş, bebekler süt içemiyormuş, çocuklar beslenemedikleri için kansız kalıyormuş, millet faturalarını ödeyemiyormuş, elektriksiz kalıyormuş, ne gam…
Nebati Bakan için bunların hiç bir değeri yok. Kâfi ki sarayın kibirlisinin yüzü gülsün… Bu bilgisiz, maharetsiz idare, ne paramızın pul olmasını önleyebilir, ne enflasyonu dizginleyebilir, ne de milletin yarasına merhem olabilir. Sorunun sebebi olanlar tahlilin adresi olamazlar.
İPSOS ’un 11 farklı ülkede yaptığı anketin sonuçları ortada. Milletimizin yüzde 80’i yaşadığı ekonomik meselelerin sebebinin, hükümetin izlediği iktisat siyasetleri olduğunu söylüyor. 11 ülke içinde enflasyonun sorumlusu olarak, ülkeyi yöneten hükümeti gören, vatandaş sayısının, en yüksek olduğu ülke Türkiye. Daima söylüyoruz. Milletimiz olan biteni görüyor. Notunu veriyor.
“ERDOĞAN, ADNAN TANRIVERDİ’Yİ HEM DE BİRİNCİ SIRADAN ATAMIŞ”
Lakin bu elimde gördüğünüz, Cumhurbaşkanı Kararı o denli demiyor. Karar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Siyaset Kurulu’na yaptığı atamalara ait. 8 Ekim 2018 tarihinde imzalamış. 9 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmış.
Kendine bağlı Güvenlik ve Dış Siyasetler Kurulu’na, kendi imzasıyla Adnan Tanrıverdi’yi, hem de birinci sıradan atamış. Pekala Adnan Tanrıverdi kim? SADAT’ın kurucusu. Kendi güvenlik ve dış siyaset konseyine birinci sıradan atadığı birini, tanımadığını söyleyen birine bu millet nasıl inansın? Erdoğan’ın içeride öbür, dışarıda öteki konuşması, bugün ak dediğine, yarın kara demesi hadiseyi adiyeden oldu…
“ERDOĞAN’IN DOLARIN YEŞİLİNE OLAN AŞKI…”
Daha iki yıl evvel Birleşik Arap Emirliklerini 15 Temmuz’un finansör olmakla suçluyordu. Yandaş gazetelerinde bu ülkeye manşetten küfür ettiriyordu. Atama İçişleri Bakanı, daha geçen yıl bu vakitler, devlet televizyonundan Birleşik Arap Emirliklerine, olmadık hakaretler ediyordu.
Pekala, bu gün ne oldu? Tıpkı Birleşik Arap Emirliği’yle, Birkaç milyar dolar SWAP karşılığında, can ciğer kuzu sarması oldular. O denli ki, Küme Başkanvekillerinin bile bu dönüşe ayak uyduramadı. Olanı biteni anlamadı. İçine de sindiremedi. Biz diz çökmedik, Birleşik Arap Emirlikleri diz çöktü deyiverdi. Evvel AK Parti Sözcüsü apar topar çıktı, “Grup Lider vekilimizin kelamları Partimizin görüşlerini yansıtmıyor” dedi. Sonra da, bu Küme Başkanvekilinin beli “resmen” kırıldı, Birleşik Arap Emirliklerine kelam söyledi diye, vazifeden alındı.
Erdoğan’da Birleşik Arap Emirlikleri’ne, “Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz” deyiverdi. Suudi Arabistan’dan gelen cellatlar, Ülkemizin topraklarında gazeteci katletti. Erdoğan evvel dokümanları dinletiriz, gösteririz lakin vermeyiz dedi. İçeriye dünya önderi havası bastı. Sonra dolara sıkışınca, evrakın tamamını Suudi Arabistan’a sattı.
Erdoğan’ın doların yeşiline olan aşkı, sarayın kendi evlatlarının başını yemeye başladı… Erdoğan şimdilerde bu dönüşlere mazeret bulmak için, atasözü uydurmaya başladı.
Güya Japonların; “Düşmanımız dahi olsa, iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur” diye atasözü varmış. Fakat bu türlü bir atasözünden Japonların haberi yok.
“SURİYELİLERİ EN GEÇ 2 YIL İÇİNDE ÜLKELERİNE GÖNDERECEĞİZ”
Dış siyaset da tutarsızlık kaldırmaz. Sabah diğer, akşam diğer konuşulmaz. İdeolojik körlükle dış siyaset yürütülmez. Dış siyasetten iç siyasete rant devşirmeye kalkılmaz. Dış siyaset 84 milyonun çıkar ve menfaati için yürütülür. Bunun için dış siyasetin ulusal olması gerekir. Türkiye büyük bir ülkedir. Türkiye çok güçlü bir ülkedir. Türkiye’nin dış siyaseti da, iç siyaseti da, ülkemizin büyüklüğü ve gücüyle uyumlu olmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, dış siyasetimizde temel prensibimiz, “Yurtta sulh, cihanda sulh” olacak. Devletimiz bölgesinde ve tüm dünyada, tekrar kelamına itimat duyulan bir devlet olacak. Bizim idaremizde Türkiye, dostluğu aranan, Hasımlığından kaçınılan bir ülke olacak. Ülkemizdeki Suriyelileri en geç 2 yıl içinde, ülkelerine göndereceğiz. Komşularımızla başta ekonomik, diplomatik ve siyasi ilgilerimizi geliştireceğiz.
Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı kesinlikle kuracağız. Biz hazırız. Milletimiz hazır. Artık biran önce seçim sandığının gelmesini bekliyoruz.
“MİLLETİN SESİ MİTİNGİMİZİ GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ”
Sözlerimi bitirmeden evvel, milletimize bir davetimiz var. Biliyorsunuz, yarın İstanbul’da olacağız. Saat 18.00’de Maltepe Meydanı’nda, Milletin Sesi mitingimizi gerçekleştireceğiz.
Yarın Maltepe Meydanına ucube tek adam rejiminin; açlık sonunun altında yaşamaya mahkûm ettiği taban ücretlileri; mahkeme kararı olmadan vazifelerinden uzaklaştırdığı KHK mağdurlarını; geleceksiz, hayalsiz bırakmaya çalıştığı, yandaşlarını doyurmak için mülakat mağduru ettiği gençlerimizi; pahalılığa ezdirdiği emeklileri, kelamını tutmadığı EYTlileri işsiz, aşsız bırakılan anne ve babaları; isyanı arşa ulaşan zulme uğrayan bayanları, yanlış siyasetler nedeniyle önünü göremeyen iş insanlarımızı, tarlasına küsen çiftçilerimizi, borç kıskacındaki esnaflarımızı, işçilerimizi, apartman görevlilerimizi, motokuryelerimizi, toplum vicdanının sesi, sanatkarlarımızı, “İsraf haramdır, Yolsuzluk haramdır, Yandaş kayırmak haramdır!” diyen yurttaşlarımızı, “Bu ülkede barış istiyoruz, Huzur istiyoruz, İş-aş istiyoruz” diyen tüm vatandaşlarımızı davet ediyoruz.
Milletin sesi yarın, Maltepedeki Adalet Meydanı’ndan yükselecek. O ses, Saray’ın kibir duvarlarını da yıkacak. Benim söyleyeceklerim bu kadar.”