Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde düzenlenen “Kütüphane Söyleşileri” kapsamında farklı kentlerden gençlerle bir ortaya geldi.
KÖRFEZ ÜLKELERİ İLE OLAĞANLAŞMA
Bir gencin, “Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’a resmi ziyaretler gerçekleştirdiniz. Bu ülkelerde sizi çok uygun, hatta görkemli halde karşıladıklarını gördük. Geçmişten bugüne ne oldu da bağlarımız bu türlü büyük bir değişim gösterdi?” sorusuna karşılık Erdoğan, siyasetin iniş çıkışlarının her vakit olduğuna işaret etti. Japonların, “Düşmanımız dahi olsa iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın. Gün olur o bağ size tekrar lazım olur.” biçiminde bir atasözü bulunduğunu tabir eden Erdoğan, Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle ortak paydasının bulunduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz. Bazen nasıl ailenin içerisinde patırtı gürültü oluyorsa ortamızda bizim de bu türlü kimi kahırlar yaşandı ancak biz bu zahmetleri artık aştık. Gerek Suudi Arabistan’la gerek Abu Dabi idaresiyle bunları aşarak hızla ticari bağlantılarımızı, sanayi, savunma sanayi, kültürel, turizm bütün bunlara yönelik artık planlama yaptık, adımlarımızı atıyoruz.” diye konuştu.
Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Lideri Pir Halife bin Zayid Al Nahyan’ın hayatını kaybetmesi hasebiyle taziye ziyaretine gittiğini hatırlatan Erdoğan, iki ülke ortasındaki münasebetleri çok daha güçlü bir platforma oturtmak istediklerini lisana getirdi.
Erdoğan, “Suudi Arabistan’la hakeza o denli ve şu anda da Suudi Arabistan ile olan bağlarımız çok daha olumlu istikamette o da gelişiyor. Her iki ülkeyle de başlattığımız bu süreç inanıyorum ki her iki ülkeye de çok çok kıymetli katkılar sağlayacak hem ticari noktada hem bilhassa siyasi bağlar noktasında. Savunma sanayiine yönelik alanlarda biz birikimlerimizi onlarla paylaşırken onların da birikimlerini kendilerinden istifade ederek paylaşma fırsatını inşallah değerlendireceğiz diye düşünüyorum. Gelişmeler çok âlâ. şu anda sonu da inşallah hayır olur.” dedi.
SURİYELİ SIĞINMACI TARTIŞMASI
Bir gencin, Suriyeli sığınmacıların durumuna ait “ensar-muhacir” benzetmesinde bulunduğunu belirterek, hala bu kanaati sürdürüp sürdürmediği, Türkiye’deki sığınmacıların kendi yurtlarına dönüşü konusunda bir plan, çalışma, proje olup olmadığı istikametindeki soru üzerine Erdoğan, ensar-muhacir konusunun periyodik bir kavram olmadığını, bu sürecin bitene kadar devam edeceğini söyledi.
Hazreti Peygamberin Medine’ye hicretinin sonradan yaşanmış bir hadise olduğunu, o vakit Medineli Müslümanların ensar pozisyonunda bulunduğunu ve Hazreti Peygamberin muhacir olarak Medine’ye hicret etmek durumunda kaldığını anlatan Erdoğan, Medinelilerin gönüllerini açarak Hazreti Peygamberi bağırlarına bastıklarını aktardı.
“Şu anda bizim bu sürecimize de baktığımızda Suriyeliler sanki keyiflerinden mi Türkiye’ye geldiler, zevküsefa için mi geldiler. Yoksa oradaki savaşta, oradaki mevt korkusu onları Türkiye’ye hicret etmeye, iltica etmeye mi sevk etti.” diye soran Erdoğan, bu insanların Suriye’deki zulümden, savaştan kaçarak Türkiye’ye sığındıklarını lisana getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kelamlarını şöyle sürdürdü:
“Biz, muhacir olarak gördük ve bu türlü bir hicrete de bizim ‘hayır’ dememiz mümkün değildi. Çünkü Osmanlı’dan bu yana Türkiye esasen bu tıp şeylerde her vakit kapısını açan, her vakit bu tıp ilticalara mesken sahipliği yapan bir ülkedir. Bu da doğal Türkiye’nin neyini gösteriyor, büyüklüğünü gösteriyor, Türkiye’nin bu noktadaki misafirperverliğini gösteriyor. Bu misafirperverlikle birlikte de Türkiye’nin dünyadaki şu anda mülteciler noktasında en çok göç alan bir ülke olarak ön sıraya çıktığını görüyoruz. Şu anda Türkiye bu noktada bir numara, dünyada bir numara ve biz bundan da rahatsızlık duymuyoruz. Bundan rahatsızlık duymadığımız üzere bir taraftan da Suriye’nin kuzeyinde biliyorsunuz biz briket meskenler üretimine başladık. Niçin sanki briket konutlar üretimine başladık? Zira bu beşerler çadırlarda kalıyorlar. Hayat şartlarının adeta sıfır diyebileceğimiz yerlerde kalıyorlar.”
Türkiye’ye Irak’tan da Saddam periyodunda 500 bin mülteci geldiğini, onların da tıpkı kaidelerde geldiklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz yeniden kapımızı açtık. Şu anda dünyanın değişik yerlerinde buna benzeri mevzular yok mu? Var. Bir çok Meksikalının duvarları yıkarak Amerika’ya sığındığını görüyoruz ancak bizdeki üzere bir konut sahipliğini Amerika onlara yapmadı, yapmıyor. Onlar yapmıyor diye biz yapmayacak mıyız? Ona bakarsanız biz Avrupa’nın değişik ülkelerinde, örneğin Almanya belirli bir nizamlı yahut sistemsiz göçü alıyor fakat bizim üzere mi? Hayır, o teröristleri alıyor. PKK’lılardan, FETÖ’den evvel Yunanistan, Yunanistan üzerinden ne yapıyorlar, Almanya’ya, Fransa’ya gidiyorlar vesaire. Tüm Bunları şöyle değerlendirdiğiniz vakit Türkiye’nin bu noktadaki alicenaplığı ortaya çıkıyor. Bizler Türkiye olarak da şu an prestijiyle bilhassa Suriye’nin kuzeyinde bu briket konutlarla bir adım attık ve maksadımız bu briket konutlarda 1 milyon mülteciyi barındırabilmek. Onun için de alışılmış 100 bin, tahminen 200 bin konuta ne olacak, gereksinim olacak. Kaygımız onları bu cins briket konutlarla iskan edelim, yani o barınması güç, yağmurda, çamurda yaşanması sıkıntı şartlardan onları kurtaralım ve insanca yaşayabilecekleri 2 artı 1, kimileri 1 artı 1, kimileri 3 artı 1 biçiminde inşallah konutlarda bunları oralarda iskan etmek istiyoruz.”
SALGINDA ALINAN TEDBİRLER
“Birçok sefer salgın sürecinde ve salgın sonrasında Türkiye’nin bu krizi, bu meseleleri fırsatlara çevireceğinden bahsettiniz. Bu noktada teşebbüsçü vizyonumuz doğrultusunda salgın tam olarak bitti diyebilir miyiz? Türkiye’yi gelecekte genç girişimcilerin istifade edebileceği nasıl bir ortam nasıl bir gelecek bekliyor? Sizin teşebbüsçü vizyonunuz doğrultusunda genç girişimcilere tavsiyeleriniz neler olur?” soruları üzerine Erdoğan, koronavirüs salgını devrinde Türkiye’nin yatırımlarını durdurmadan süreci devam ettirdiğini söyledi.
Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve büyümenin kıymetine işaret eden ve bunların başarılması gerektiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
“Tabii bu salgın devrinde bizim yapmamız gereken en kıymetli iş neydi? Hastanelerimizin mevcut sayısını daha da artırmaktı. Bugün şu anda bizim 19 tane kent hastanemiz var. Bu sayılar daha da artacak. Alışılmış kent hastanesi ne demek? Yani en küçüğü 500 oda. Ondan sonrası 1006, 2 bine kadar devam ediyor. Ve biz bu süreçte 3 ay içerisinde örneğin İstanbul’da şu anda, bay Kemal’le anlaşamadığımız ve bilmediği, anlamadığı, 1006 odalı biz Atatürk Havalimanı’na hastane yaptık. Birebir formda Anadolu yakasında da mevcut bir havalimanımız vardı, orada da tekrar 1006 yataklı bir hastane de orada yaptık. Bunların her ikisi de kent hastaneleri statüsündedir. Bunlar tek katlı fakat içerisinde ultrasonografiden, tomografiye, MR’a bütün bunlara varıncaya kadar en ülkü biçimde bu hastanelerimizde bunları yaptık.”
Çam-Sakura Hastanesinin de hizmete açıldığını anımsatan Erdoğan, salgın periyodunda yapılan bu hastanenin de yalnızca Türkiye’de değil dünyada örnek hastanelerden biri haline geldiğini tabir etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Eğer bu hastanelerimiz bizim olmamış olsaydı biz ne yapacaktık? O kritik devirde sağa sola bakacaktık, sanki nereden ne yardım gelir de biz bu işi çözebiliriz diye. Lakin bunları yapışımız işimizi kolaylaştırdı. Ve şu anda bizim bakın ağır bakımlarda vesaire filan bu hastanelerde önemli muhtaçlığımız kalmadı. Bu türlü bir noktaya geldik. Lakin olağan bunlar kâfi mi? Hayır. Biz bilhassa yola çıkarken bir şey söylemiştik. Eğitim, sıhhat, emniyet, adalet, ulaşım, tarım, dış siyaset, güç bunlar bizim en kıymetli adımlarımız olacak demiştik ve biz bu adımları gerçekleştirdik, gerçekleştirmeye de devam ediyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Bunlar yapılmazsa o teşebbüsçü ruhun ispatlanamayacağını söz eden Erdoğan, yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve büyümenin teşebbüsçü ruhun sonucu olduğunu lisana getirdi.
Teşebbüsçü ruha sahip olunmadan bunların başarılamayacağını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Şu anda Türkiye’de bizler bu adımı atmak suretiyle dünyada örnek bir ülke haline geldik. Şu anda dünyada Türkiye bu pozisyonuyla parmakla gösterilen bir ülke durumunda. Ve birçok ülkeye bizler örneğin o sorunlu periyotta, salgın periyodunda 167 ülkeye bizler her türlü dayanağı verdik. İlaçtan tutunuz da tüm başka aparatlara kadar bu cins takviyeleri verdik ki o beşerler, bilhassa de Afrika’da yaşayanların halini düşünün. Onlara olan bu dayanaklarımız çok çok önemli manada Türkiye’ye muhabbeti artırdı. Bundan sonraki süreçte de tıpkı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Lakin İstanbul’da gerek Yeşilköy Havalimanı’nda gerekse Anadolu yakasındaki bu hastanemiz, bunlar sahiden örnek teşkil ediyor. Artık biz mesela Yeşilköy Havalimanını, kuruluşunda bu ismi almıştır, daha sonra yani Cihan devrinde Atatürk Havalimanı ismini almıştır, şu anda da biz bu dev İGA dediğimiz dünyadaki birinci 3 içerisinde olan yeni havalimanımız ile birlikte burayı boşalttık ve nasip olursa burayı Türkiye’nin en Büyük Millet Bahçesi haline getiriyoruz. 29’unda inşallah birinci fidanı, ağacı dikeceğiz ve fetih şenliğini de inşallah 29’unda orada yapacağız.”
İSVEÇ VE FİNLANDİYA’YA VETO BİLDİRİSİ
Bir gencin, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusundaki olumsuz beyanatta bulunmuştunuz. Bunu açıklayabilir misiniz?” sorusu üzerine Erdoğan, NATO ile ilgili adımda, İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’deki terör odaklarını kendi ülkelerinde barındırdığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “PKK’ya YPG’ye bu derece ülkelerinde konut sahipliği yapacaklar, yürüyüşse yürüyüş, paçavralarını köprü üstlerine, her yere asacaklar. Bunlar, ülkemdeki terör kaynaklarını teşvik edip, bunlara önemli manada nakdî dayanaklar de verip, bunlara silah takviyesi veren bu ülkeler. Kendilerine de söyledik.” tabirlerini kullandı.
NATO’nun bir güvenlik teşkilatı olduğunu, bu türlü bir güvenlik teşkilatı içerisinde terör örgütlerini destekleyen ülkelerin olmasını kabullenemeyeceklerini vurgulayan Erdoğan, “Geçmişte girenler girdi. Bunun içinde işte Almanya, Fransa var. Yunanistan ve Fransa zati girip çıkmışlardı lakin sonra maalesef o periyodun Türkiye’deki idaresi bunların önünü açtı ve bunlar tekrar NATO’ya geri dönebildiler. Geri döndüler de ne oldu? Örneğin şu anda Dedeağaç’ta Amerika üs kurdu. Yunanistan’ı söylüyorum.” halinde konuştu.
Erdoğan, FETÖ üyelerinin Yunanistan üzerinden Avrupa’ya seyahat ettiğini, verdikleri teröristlerin isim listesinin görmezden gelindiğini, bunların hala korunmaya devam ettiğini bildirdi.
Muhatapların, “Efendim işte talepleriniz nedir, bilelim ona nazaran İsveç’ten ve Finlandiya’dan bunları isteyelim.” dediğini aktaran Erdoğan, şunları söyledi:
“Biz, bir defa sokulduğumuz delikten bir daha sokulmayı düşünmüyoruz. Yunanistan’da bunu yaşadık. Biliyoruz ki İsveç de Finlandiya da bize tıpkı numarayı çekecekler. Niçin bu türlü bir gaflete düşelim ki? Kusura bakmasınlar. NATO’da tam ittifak gerekiyor. Bir ülke ‘hayır’ derse NATO ittifakı içerisinde ne yapamazlar, o ülkeyi alamazlar. Bizim de şu anda bu mevzuyla ilgili mutlaka, bu iki ülke hakkında, hele hele İsveç, mutlaka tam bir terör odağıdır, terör yuvası. Bunlar bize silah noktasında yaptırım da uyguladılar. Yunanistan’a geliyoruz. Batıya 400 milyar avro borcu var, hala Batı bunlara silah dayanağı veriyor. Amerika’nın üs kurmasına müsaade ediyor. Bir taraftan da bizimle görüşmelerinde ‘sizinle aramızdaki münasebetleri geliştirmek istiyoruz şöyledir, böyledir’ diyorlar. Bunu derken kalkıp Kıbrıs ile ilgili ‘iki devletli tahlile olumlu bakmıyoruz’ diyor. Senin olumlu bakmadığın şeye bizim olumlu bakacağımızı kim söylüyor. Kusura bakma. Biz de şayet 85 milyonluk Türkiye isek geçmişte bu ülke bu delikten bir defa sokuldu lakin bu delikten tekrar bir daha sokulmayı muhakkak istemiyoruz. Onun için de kararlı bir formda bu siyasetimizi sürdüreceğiz. NATO’ya Finlandiya ve İsveç’in girmesine ‘hayır’ diyeceğimizi ilgili arkadaşlarımıza söyledik. Yolumuza bu biçimde devam edeceğiz.”
“DENGE SİYASETİ İZLİYORUZ”
Erdoğan, “Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında sürdürdüğünüz unsurlu ve tarafsız bir tutum vardı. Bu tutum sonucunda bilhassa Rusya ve Batı’dan rastgele bir baskı oldu mu? Olduysa Türkiye bununla nasıl başa çıktı?” sorusu üzerine, şu sözleri kullandı:
“Gerek Rusya gerek Ukrayna’yla ilgili istikrar siyaseti güdüyoruz. Bu siyasette ne Sayın Putin ile ne Zelenskiy ile bağları koparıp atmaya asla niyetim yok. Sayın Putin ile de Zelenskiy ile de telefon diplomasimi sürdürüyorum. Özel temsilcimi onlara gönderdim, gönderiyorum. Bundan sonraki süreçte de yeniden tıpkı formda bunu devam ettireceğiz.”
“BÖLGEDE BİR İSTİKRAR ÖGESİ OLACAK DEVLET VARSA BU DA TÜRKİYE’DİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni bir dünya savaşının çıkmasının ne bölgeye ne de dünyaya yararının olacağını lisana getirdi.
Şu anda Ukrayna’dan olan göçün ortada olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
“Öbür tarafta bu işin Rusya’ya Ukrayna’ya olan maliyetleri ortada. Bir taraftan da bizim her iki tarafla değişik bağlarımız var. Bugün Rusya ile nükleer güçte bir adımımız var. Önümüzdeki yıl içinde inşallah Akkuyu Nükleer Santrali’ni bitirip, açacağız. Bizim için çok çok önemli bir kaynak. Öbür taraftan Ukrayna ile ilgili adımlarımız var. Şu anda kullandığımız doğal gazın yüzde 50’sini Rusya’dan temin ediyoruz. Artık bunlar bizim için stratejik değerde münasebetlerdir. Bu münasebetlerimizi kesip atamayız. Ukrayna ile besin, hububat vesaire alanlarında birçok iştirakimiz var. Bunları da birebir formda devam ettiriyoruz. Bölgede bir istikrar ögesi olacak devlet varsa bu da Türkiye’dir. Bunu korumak zorundayız.”
SİYASET YASAĞI TARTIŞMASI
Bir gencin, “Son günlerde siyasetçilerin yargılanmasının mahpus cezaları ve siyasi yasaklarla sonuçlandığını görüyoruz. Bunun, hükümetin yargıya baskı ve müdahalesinin sonucu olduğu konuşuluyor. Siz bu mevzu hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine Erdoğan, tutuklunun, siyasi olanı yahut siyasi olmayanı halinde ayrılamayacağına işaret etti.
Erdoğan, kelamlarını şöyle sürdürdü:
“Siyasetçi sanki niçin tutuklanır? Türkiye bir hukuk devleti. Anayasamız var, kanunlarımız var. Bu anayasa ve kanunlar muvacehesinde bir sefer siyasetçi de olsa, siyasetçi olmasa, şayet bu kabahati irtikap ediyorsa bunun bedelini ödemek durumundadır. Yani ben siyasetçiyim diye bu işlediğim cezalardan herhalde kaçamam. Kaçarsak, bu kez sivil olana saygısızlık olur. Bunu da ne yapmamız lazım? Aşmamız gerekiyor. Münasebetiyle ben şu anda siyasetçiyim. Siyasetçi olduğuma nazaran istediğim üzere Cumhurbaşkanına da küfür ederim, istediğim üzere vatandaşa da küfür ederim, istediğim üzere vatandaşa vurabilirim, kırabilirim, onların yerlerine saldırabilirim, oralarda gerekli olan kabahati işleyebilir, hatta daha ileri, öldürebilirim. Bu türlü bir hak olabilir mi? Bu türlü bir yetki olabilir mi? Olamaz. Bedeli neyse bu da anayasada ve maddelerde belirlendiği üzere bedelini ödemek durumundadır.”
ATATÜRK HAVALİMANI TARTIŞMASI
Bir gencin, “Atatürk Havalimanı’na millet bahçesi inşasının başladığını haberlerden öğrendik. Havalimanı yerine millet bahçesi yapılması sizce herkesi keyifli edecek mi?” sorusu üzerine, “Ben şimdiden size muştuyu vereyim. İnşallah çok çok keyifli edecek.” tabirini kullandı.
Bütün o bölgenin Türkiye’nin en büyük millet bahçesi olacağını bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
“Orada hafta sonlarını, hafta içini geçirecek aileler olacak. Oyun parklarıyla kültürel merkezlerle orası çok önemli bir güç devşirecek. O bölge aslında millet bahçesi noktasında Başakşehir, tüm oralara kadar yoksul. Ancak şu anda bu millet bahçesiyle ağacıyla yeşiliyle orası çok çok hoş bir yer olacak. Alışılmış bir taraftan da yanında kent hastanesi var. Kent hastanesiyle onlar iç içe olacak. Düşünün bir tarafta 1006 odalı bir kent hastanesi, yanında millet bahçesi. Oranın hoşluğu neyle izah edilebilir? Bütün yeşiliyle oyun parklarıyla vesaire burada pek hoş bir proje hayata geçecek. Şimdiden ben oranın bitmiş halini adeta görüyorum. Bir ihtimal pistleri tahminen de kaldırmayacağız. Pistler tahminen de kalacak fakat pistlerin dışındaki şu andaki mevcut yeşil alanları çok daha farklı bir yeşil alan haline getirmek suretiyle orayı zenginleştireceğiz. Şu anda proje üzerindeki çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 29 Mayıs kutlamasını bu sene orada yapacağız.”
SAHİPSİZ HAYVANLARA YÖNELİK ÇALIŞMALAR
Bir gencin, “Sokak hayvanlarıyla alakalı hassasiyetinizi çok uygun biliyorum, yanlış hatırlamıyorsam sizin de Çiko isminde bir köpeğiniz vardı sanırım.” kelamları üzerine Erdoğan, Çiko’nun çok yaşlandığını söyledi. Gencin, “Bu hususla alakalı gerekli talimatları verdiğinizi toplumsal medyadan da takip ediyoruz. Bununla alakalı belediyelerin rastgele bir gücü var mı ya da kâfi olduğunu düşünüyor musunuz, kâfi işçi var mı?” sorularına karşılık Erdoğan, “Rahmetli Neşet babanın bir kelamı var, aşkınan koşan yorulmaz.” dedi.
Belediyelerin hepsinin kendi ölçüsünde gücü bulunduğunu lisana getiren Erdoğan, “Koskoca İstanbul Büyükşehir Belediyesi niye bu mevzuda kalkıp da hayvanlarla ilgili barınak yapmıyor? Yapsın. Örneğin şu anda bizim Konya Büyükşehir Belediyemizin nefis bir barınağı var. Geçiyorum ilçe belediyesi olarak mesela İstanbul’da Beykoz Belediyemizin çok hoş bir barınağı var.” diye konuştu.
Burada en değerli sürecin kısırlaştırmadan geçtiğini tabir eden Erdoğan, “Yani kısırlaştırmaya yönelik, özelikle sokak hayvanlarına yönelik bu adımın atılması gerekiyor. Aksi takdirde olağan sokak hayvanlarındaki bu sınırsız çoğalma, önemli bedeller de ne yapabilir, bize ödettirebilir. Onun için belediyelerimizin işinin kolaylaşması noktasında kısırlaştırmanın büyük kıymeti var.” değerlendirmesinde bulundu.
Bunun yanında bilhassa teşhis, tedavi ve operasyonların kıymetli olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:
“Ben alışılmış gittim, gezdim gördüm, baktım belediyemiz gerçekten nefis bir yer yapmış, adeta hastane. Demek ki isteyince oluyor. Yani aşkınız varsa bu mevzuda bir şeyler yapmak istiyorsanız var. Tıpkı durum Konya’daki Büyükşehir Belediyemiz o da büyük bir projeyi hayata geçirdi. İstanbul’da Beykoz Belediyemiz ve başka ilçe belediyelerimizin içinde tekrar atılan adımlar var. Biz bu bahisle ilgili bilhassa Tarım ve Orman Bakanlığımızı da devreye soktuk ve müşterek çalışma yapmak suretiyle olağan sokak hayvanlarına yönelik kimi adımlar atmamız gerekiyor ki yani Allah göstermesin bu çocuklarımızın, kızlarımızın, yavrularımızın yani köpeklerin saldırısına uğramaları herhalde anne babalar olarak bizleri de rahatsız edecektir. Bunu kimse güle oynaya karşılayamaz. Düşünün ki bir anne babanın yavrusu parçalanıyor, ne olacak, alkış tutacak hali yok. ‘Hayvan sevgisi’ diyebilir mi, diyemez. Burada da gerçekçi olmak lazım öyleyse önlem, teşhis, tedavi ve müdafaa metotları ve bunlara yönelik de adımlarımızı atıyoruz ve birinci derecede de bu bahiste bilhassa Tarım ve Orman Bakanımıza dedim ki artık bütün hocalığını her şeyini bu işte kullanacaksın ve adımı da atacaksın.”
“STİL BİRÇOK ŞEYLERİ DEĞİŞTİREBİLİYOR”
Bir gencin, masa tenisi oynarken neden raketi farklı halde tuttuğu, bunun kendisine avantaj sağlayıp sağlamadığı istikametindeki sorusu üzerine Erdoğan, dünyada masa tenisinde çok farklı tarzlar bulunduğunu aktardı.
Türkiye’nin klasik raket tutma biçimi olduğunu, dünyada da çoğunlukla bu biçimin kullanıldığını ve raketin sap kısmından tutulduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Ama mesela Çinlilerin, Japonların tutuş hali ise benim tuttuğum biçimdir. Ben onlardan örneği alarak o biçimi kullanıyorum. Kötü da değil yani bayağı işe yarıyor. Son vakitlerde birtakım dostlarla yaptığımız karşılaşmalarda işe yaradı. Mesela yurttaki masa tenisinde voleybol ulusal kadromuzun koçu Giovanni (Guidetti) ile oynadık. O da o klasiği kullanıyordu, ben ise raketi avucuma alarak kullandım. ‘Sen yeterli oynuyorsun’ dedi. ‘Senin kadar değil’ dedim. ‘Yendin beni’ dedi. Artık demek ki tarz birçok şeyleri değiştirebiliyor. Hani futbolda da bir plase vuruşlar vardır, trivela vuruşlar vardır değil mi? Hepsinin farklı farklı bu sistemde kendine has sonuç alışları var. Ben de masa tenisinde raketle bu noktada işime yaradı, yeterli de gidiyor. Bundan sonraki süreçte de herhalde başkasını öğrenecek halim yok.”