Parıltı Kaplan
ANKARA – Türkiye’de son günlerde artan göçmen sorununa, “göçmen erkeklerin bayanlara yönelik taciz” savları da eklendi. Siyasetçilerden sanatkarlara kadar pek çok farklı kısımdan kişinin katıldığı tartışmaya ait bayan örgütleri ile konuştuk.
‘ŞİDDET UYGULAYANIN MİLLİYETİNE BAKMAK SAĞLIKLI SONUÇLAR ÜRETMEZ’
Cinsel taciz dâhil şiddetin bütününe karşı olunması gerektiğinin altını çizen Eşitlik İçin Bayan Platformu’ndan (EŞİK) avukat Hülya Gülbahar bu hususa tek başına etnik köken, sınıf ya da eğitim durumu açısından bakmanın hakikat olmadığı görüşünde. Gülbahar şunları söyledi:
“Şiddet uygulayanın milliyetine, sınıfına, eğitim durumuna, gelir durumuna bağlı olarak tolerans göstermenin sağlıklı sonuçlar üretmeyeceği açık. Bayana yönelik şiddetin siyasi görüşler ve çekişmeler nedeniyle milliyetçi hatta ırkçılığa varan hislerle araçsallaştırılmasına çok dikkat etmek gerekiyor. Cinsel taciz kelam konusu olduğunda şu ya da bu nedenle hiçbir kesite hiçbir biçimde müspet ayrımcılık yapılamaz. Rastgele bir problemden o toplumun en dezavantajlı, güçsüz, kırılgan, bırakılmış kısımlarının daha fazla etkilendiği gerçeği bu göçmen, göç, mültecilik siyasetleri kelam konusu olduğunda da karşımıza çıkıyor. Yasal müsaadeleri alınmış ya da alınmamış göçmen olma durumu, çocuk cinsel istismarından bayanlara yönelik tecavüz dâhil cinsel şiddete ya da erken yaşta evliliği yahut erkek çok eşliliğinin yasallaştırılmasına bir araç olarak da kullanılabiliyor.”
‘KADINLARA KARŞI İŞLENEN CÜRÜMLERDE CEZASIZLIK CESARETLENDİRİYOR’
“Sağlıklı bir göçmen siyaseti olmaması, hatta göçmen siyaseti olmaması Türkiye’yi yeni sıkıntılarla karşı karşıya bırakıyor” diyen Gülbahar, asıl bayanlara karşı işlenen cürümlerin cezasız kalmasının cesaretlendirdiğine vurgu yaptı. Gülbahar, “Ne yazık ki Türkiye’de siyasetsizlik ve bayanlara karşı işlenen cürümler karşısında cezasızlık yalnızca Türkiyeli tacizcileri, tecavüzcüleri cesaretlendirmekle kalmıyor burada şu ya da bu nedenle bulunan erkekleri de rahat hareket etmeye teşvik eden bir ortam yaratıyor” halinde konuştu.
‘MÜLTECİ AYRIMI YAPILMAKSIZIN CEZA KARARI UYGULANMALI’
Cinsel taciz hatasında mülteci ayrımı yapılmaksızın ceza kararı uygulanması gerektiğini vurgulayan Türk Bayanlar Birliği Genel Lideri avukat Sema Kendirci Uğurman ise şunları söyledi:
“Cinsel taciz kabahatini işleyenlerin oralı ya da buralı olmasını tartışmadan bir ceza kararıyla karşı karşıya bırakılması gerekir. Ancak şayet şu andaki yönetim hudut dışı etmeyi önümüze koyuyorsa bu işlenen cürmün ortadan kaldırıldığı manasına gelmiyor. Yabancı olduğu için işlenen cürümden bir an evvel kurtulalım mantığını bana hatırlatıyor. Bu tahlil mü? Bugün bu kabahati işleyeni hudut dışı edersiniz ya sonra? Pürüz mi oldunuz? Bir öteki cürmün oluşmasına pürüz olmanın yolu bu mudur?”
Kalıcı tahlil üretilmesi için devlet siyasetlerine muhtaçlık olduğunu söyleyen Uğurman, şöyle devam etti:
“Bütün bunların tek bir karşılığı var, bizim politikalarımız hakikat değil. Mülteci, sığınmacı… Hukukta hepsinin bir karşılığı var lakin daha statüleri bile muhakkak değil. Cürüm işlenmesini ortadan kaldıracak caydırıcı tedbirler hayata geçirilmeli. Gerçek olmayan devlet siyasetleriyle bugün düşmanlıklar oluşturuluyor. Sorun zihniyet ve bakış sorunu o parti, öteki parti sıkıntısı değil. Devlet siyasetinin yokluğu gündemde olduğu için bir belediye lideri ‘istemiyorum’, bir diğeri ‘şehrimde istemiyorum’, hatalı ‘linç edelim’ diyebiliyor. Pekala niye burada bu beşerler? Kendi ülkelerinde hatalı tipler miydi? Hata işleyenin karşılığını görmesi gerekiyor, kim olduğunun bir değeri yok. Öteki mülteci bayana ya da kız çocuğuna karşı işleyince haklılığı mı var?”
‘NE HATA İŞLEMİŞ OLURSA OLSUN TEHDİT ALTINDA BULUNACAĞI BİR YERE GÖNDERİLEMEZ’
Mahallî halkın ve mültecilerin karşı karşıya getirildiğine dikkat çeken Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) İdare Heyeti Üyesi Sevinç Ünal da cinsel tacizde bulunan erkeklerle ilgili milliyet tartışmalarına aralıklı duran isimler ortasında. Ünal, “Cinsel tacizde bulunan erkekler her kimse Türk, Kürt, Iraklı, Çerkez olarak bakmamak gerekir. Hangi kabahati işlediyse cezasını çekmeli. Türkiye’de 6284 sayılı yasa var. Türk vatandaşına hangi cezayı veriyorsan ona da o cezayı vermelisin” dedi.
İşlenen cürmün akabinde hudut dışı edilmenin insan haklarına alışılmamış olduğunu lisana getiren Ünal, “Her uygulamanın hukuka ve insan haklarına uygun bir formda yapılması gerekiyor. Cinsel tacizde bulunan bir mülteci ister ‘Geçici Muhafaza Statüsü’nde ister ‘Uluslararası Muhafaza Statüsü’nde olsun 6458 Sayılı Yabancılar ve Memleketler arası Muhafaza Kanunu’nun 4. Hususuna nazaran, ‘Hiç kimse azaba, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza yahut muameleye olağan tutulacağı yahut ırkı, dini, tabiiyeti, aşikâr bir toplumsal kümeye mensubiyeti yahut siyasi fikirleri hasebiyle hayatının yahut hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez” dedi.
‘GÖÇMEN DÜŞMANLIĞI BAYANLARA VE ÇOCUKLARA TEHDİT OLUŞTURUYOR’
Siyasi çıkarlar uğruna kimi halkların gaye haline getirildiğine vurgu yapan Bayan Savunma Ağı Üyesi Çağla Akdere ise göçmenlerin iktidar ve politikler tarafından vakit zaman kullanılan bir koz olduğunu söz etti. Akdere, “Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması bu kadar gündem değilken, buna karşı siyaset üreten siyasalların bugün bayanların ‘güvenliğini’ münasebet göstererek göçmen tersliğini örgütlemesi legallik tabanı yaratmaktan öteye geçmiyor” dedi.
Son günlerde artan göçmen zıtlığının bayanlar ve çocuklar için tehdit oluşturduğunun altını çizen Akdere, “Neden bu beşerler göç etmek zorunda kalıyor diye emperyalist güç ilgilerine bakmamız gerekiyor. Savaştan ötürü mağdur olan ya da göç etmek zorunda kalan diğer ülkelerde aslında hiç insani olmayan şartlarda yaşama sıkı sıkı bağlanan insanlarda hesap sorarak yapamayız bunu. Pek çok Suriyeli bayan sokağa çıkmaya korkar halde. Bu kışkırtılan göçmen düşmanlığı münasebetiyle tehdit altında hissediyorlar. Çocuklar akran zorbalığına maruz kalıyorlar, okula gitmek istemeyen çocuklar var” diye konuştu.