İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Akşener, konuşmasında şunları kaydetti:
“Bizler, bırakın anmayı, Atatürk’ün isminden bile rahatsız olanlara inat O’nu anmaya devam edeceğiz. Bizler, Cumhuriyet Bayramı haftasında, terörist rahatsız olmasın diye Atatürk resmini ve Türk bayrağını kaldırtanlara inat O’nun mirasını yaşatmaya devam edeceğiz. Bizler, 19 Mayıs haftasında, Atatürk Havalimanı’na dozerleri sürenlere inat O’nun Türkiye için ortaya koyduğu o büyük vizyonu hayata geçirmek için durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal kahramanlarımızın ruhları şad, mekanları cennet olsun. Yüce Allah, bizi onlara karşı mahcup etmesin. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’mız kutlu olsun.
Uzun zamandır ülkemizin üzerinde ağır ve kasvetli bir bulut geziyor. Ekonomiden eğitime, dış politikadan güvenliğe kadar her alanda sayısız dertle boğuşuyoruz. Üstelik bunlar yetmezmiş gibi, iktidarın kendi beceriksizliğini gizlemek için suni olarak oluşturmaya çalıştığı kutuplaştırmaya, baskıya, korkuya dayalı bir siyasi iklimle ve çirkin bir dille mücadele ediyoruz. Memleketin dört yanı kan ağlarken sarayda sefa süren utanmazlarla, hak yiyen yandaşlarla, liyakatsiz atamalarla, saçma sapan açıklamalarla, akıl dışı kararlarla ve nobran, kaba tavırlarla karşılaşıyoruz. ‘Yiyecek ekmeğim yok’ diyenin nankör, ‘tarlamı ekemiyorum’ diyenin terörist, ‘özgür olmak istiyorum’ diyenin hain, ‘geçinemiyorum’ diyenin de şükürsüz ilan edildiği yaftacı bir propagandaya maruz kalıyoruz. Annelerin dertleri, endişeleri bilinmesin diye, babaların sıkıntıları, gözyaşları konuşulmasın diye, gençlerin hayalleri, istekleri duyulmasın diye, ezcümle memleketimizin çilesi bitmesin diye uğraşan, milletinden tamamen kopmuş bir iktidarla karşı karşıyayız.
“Bir dokunuyoruz bin ah işitiyoruz”
Ve nitekim artık geldiğimiz noktada elini attığı her şeyden yeni kriz çıkartan, milletimize vereceği hiçbir şeyi kalmayan ‘Bay Kriz’ ve arkadaşlarının tutunacak tek bir dalları kaldı, o da duygularımız. Uzun bir zamandır geçmiş kavgaları körükleyerek en kıymetli değerlerimize saldırarak; kinden, düşmanlıktan ve öfkeden beslenerek, devletimizin imkanlarını da kendi çıkarlarına kullanarak iktidarda tutunmaya çalışıyorlar. Sandıktaki kaçınılmaz sondan kaçmaya çalışıyorlar. İşte tam da bu nedenle ben ve arkadaşlarım, yani sizler ve sizden yaşça büyük olanlar, 20 Ocak 2020’de bir karar verdik. Türk siyasetini içine saplandığı bu kayıkçı kavgasından çıkartmak için seçmeni yeniden veli nimet yapmaya karar verdik. Dedikodulardan bıktık, yalanlardan usandık, memleketin hiçbir derdine çare olmayan suni kavgalardan sıkıldık ve Anadolu’yu karış karış dolaşmaya karar verdik. Bu yüzden 20 Ocak 2020’den beri yollardayız. Memleketimizi il il, ilçe ilçe, sokak sokak geziyoruz. Yani bir dokunuyoruz, bin ah işitiyoruz.
Anadolu, artık o eski Anadolu değil. Tanımadığı yüzlere bile gülümseyen, sabahları dükkanını umutla açan, birbirinden selamını eksik etmeyen o Anadolu yok artık. Çünkü artık hiç kimse, gülümsemek için bir sebep bulamıyor. Çünkü artık hiç kimse, dertlerinden kafasını kaldıramıyor. Çünkü artık insanımız, güne nasıl başladığını değil, günü nasıl bitireceğini düşünüyor. Kirasını, kredi kartını, elektriğini, suyunu, taksitlerini, tarlasına atacağı gübrenin parasını, traktörün mazotunu, hayvanının yemini, ilacını nasıl denkleştirip ödeyeceğini düşünüyor. Gök mavi, dağ yeşil, tarla sarı olan memleketimizde bugün artık gök gri, dağ delik deşik, tarla ise boş duruyor.
Gençlere seslendi
AK Parti iktidarının ülkemizi içine soktuğu bu sarmaldan en çok da siz etkileniyorsunuz. Önünüzdeki fırsatlarla dolu koskoca bir ömrün heyecanını hissetmeniz gerekirken her birinizin yüzünde derin bir hüzün görüyorum. Bu hüzün, Karabük’te işlettiği kafede borçlarla boğuşan gencimizin hüznüyle aynı hüzün. Bu hüzün, Mardin’de tableti olmayan, internete ulaşamayan 10 yaşındaki Enes’in hüznüyle aynı hüzün. Bu hüzün, Malatya’da KPSS’den 81 puan almış olmasına rağmen tekstil fabrikasında çalışan genç kızımızın hüznüyle aynı hüzün. Bu hüzün, Tokat’ta yemek ve yol masrafından sonra elinde arkadaşlarıyla bir kahve içecek parası bile kalmayan gencimizin hüznüyle aynı hüzün. Mahkûm edildiğiniz bu hazin tablo yetmiyormuş gibi, bir de üstüne, gençliğini hakkıyla yaşayamamış adamların boş nasihatlerine, üst perdeden ayarlarına ve buyurgan tavırlarına maruz kalıyorsunuz. Kimi zaman hayat tarzınıza, kimi zaman bakış açınıza, kimi zaman gururunuza, hatta telefonunuza kadar uzanan kirli bir el ile mücadele ediyorsunuz. Ama şunu bilin ki bu mücadelede asla yalnız değilsiniz, asla kimsesiz değilsiniz, asla sahipsiz değilsiniz.
Onlar, sizi şımarık ilan etmek istiyor. Oysa siz, sadece emeğinizin karşılığını almak istiyorsunuz; biz biliyoruz. Onlar, sizi ülkeden kaçmakla suçluyor, hatta hain ilan ediyor. Oysa siz, ülkenizden koparılmış hissediyorsunuz; biz biliyoruz. Onlar, sizi umursamazlıkla suçluyor. Oysa sizin dertleriniz, kaygılarınız, acılarınız var; biz biliyoruz. Onlar, sizi kolaycılıkla suçluyor. Oysa siz, karşınıza duvarların dikildiği bu düzende her şeye rağmen tutunabilmek, hayata tutunabilmek için çabalıyorsunuz; biz biliyoruz.
Öfkelerinizi, endişelerinizi, hayal kırıklıklarınızı emin olun ki anlıyoruz. Siz, sadece kendiniz ya da aileniz için değil; göz göre göre ranta kurban edilen doğamız için de açlığa, şiddete, zulme maruz kalan, hayvanlarımız için de dertleniyorsunuz. Yandaşlara peşkeş çekilen topraklarımız için de har vurulup harman savurulan kaynaklarımız için de üzülüyor, dertleniyorsunuz. Hafızası, değerleri, itibarı ayaklar altına alınan devletimiz için de liyakatsiz yöneticilerin elinde arpalığa dönen kurumlarımız için de endişeleniyorsunuz. Siz, sadece öznesi olduğunuz sorunlara değil, ülkemizdeki huzursuzluğa, yokluğa ve çaresizliğe de kafa yoruyorsunuz.
Mutsuzlukla mücadele ediyorsunuz. Umutsuzlukla mücadele ediyorsunuz. Ve mücadele etmekten artık yoruldunuz. Sizler, Türkiye’de Türk olmaktan gurur duyan, ama Türkiye’de yaşamaktan artık yorulan gençlerimizsiniz. Ve çok haklısınız. Kızgınsınız, öfkelisiniz. Çok haklısınız. Kendinizi camdan duvarlara sıkışmış, gençliğiniz sizden çalınmış gibi hissediyorsunuz. Çok haklısınız. Hamasi sözlere, boş vaatlere inanmıyor, bugün yaşadıklarınız için de bizleri suçluyorsunuz. Çok haklısınız.
“Bugün artık karşımızda ‘Beştepeli bay kriz’ var”
Sayın Erdoğan, bu çocuklar, sadece hak ettiklerini istiyorlar. Bu çocuklar, sadece gösterdikleri çabanın karşılığını almak istiyorlar. Bu çocuklar, razı olmayı, ikna olmayı değil, sadece mutlu olmayı istiyorlar. Cebinde beş kuruş olmadan utana sıkıla ailesinin eline bakmayı değil, okudukları okulun, edindikleri mesleğin, yaptıkları işin değerini görmek istiyorlar. Yokluğa muhtaç olmayı değil çalışmayı, üretmeyi, kazanmayı istiyorlar. Her sesini çıkarttığında kafasına vurulmasını değil, fikrinin dinlenmesini istiyorlar. Ama sen, o koca kibrinle bu istekleri artık anlayamazsın Sayın Erdoğan. Bu istekleri Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan anlardı. Çünkü gece aç uyumanın, yokluğun, yoksulluğun ne demek olduğunu saray sefasına kapılan Sayın Erdoğan bilmez; bir yüzükle yola çıkan Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan bilirdi. Çünkü bir tweet yüzünden tutuklanan gençlerimizin hislerini, yargıya emirler yağdıran Sayın Erdoğan anlamaz; bir şiir okudu diye tutuklanan Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan anlardı. Ama Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan artık yok, gitti. Kendisi bu diyardan gideli çok oldu. Bugün artık karşımızda, ‘Beştepeli Bay Kriz’ var. Ve Bay Kriz’in rant bürümüş gözlerinde ne geçlerimizin ne de milletimizin zerre değeri, zerre önemi yok. Bu kadar basit.
“Gençlerimizi düşmanlaştırarak bizi bölemezsin”
Ama asla unutma Sayın Erdoğan, gençlerimizi ittirerek, kaktırarak, ötekileştirerek Türkiye’yi yönetemezsin. Çünkü Türk devletinin kurucu ruhu, işte onlarda saklı. Gençlerimizi düşmanlaştırarak bizi bölemezsin. Çünkü Türk milletinin mayası, onlarda saklı. Gençlerimizi susturamaz, bastıramaz, yok sayamazsın. Çünkü Cumhuriyet’imizin mirası, onlarda saklı. Sen, onlara zulmettikçe karşında bizi bulacaksın.
Senin elinde milletine karşı kullanacağın her türlü imkan olabilir. Varsın olsun. Bizim de kalbi milleti için atan koca yürekli insanlarımız var. Senin elinde vesayetine aldığın devlet imkanları, devlet kurumları olabilir. Varsın olsun. Bizim de vesayetin karşısında dimdik duracak çelikten irademiz var. Senin elinde besleme medyan, trollerin, yandaşların olabilir. Varsın olsun. Bizim de arkamızda bu büyük milletin hayır duası var. Hodri meydan! Elinden geleni ardına koyma. Zalimin zulmü varsa Türk gencinin arkasında da kaya gibi duracak, sesini duyuracak, hakkını savunacak İYİ Parti var.
“Kimse, bu iktidarın arkasında tamir edilmez bir hasar bırakacağı ümitsizliğine düşmesin”
Kimse endişeye kapılmasın. Kimse enseyi karartmasın. Kimse, bu iktidarın arkasında tamir edilmez bir hasar bırakacağı ümitsizliğine düşmesin. İlk seçimde çekip gidecek bu yoz iktidarın ardından bu büyük millet, hak ettiği huzuru ve refahı ivedilikle bulacak. Kimse merak etmesin. Çünkü bizler varız. Hep birlikte varız. Ve dimdik ayaktayız. Birlikte çalışacak, birlikte üreteceğiz. Ve hep birlikte, çok kısa sürede bu enkazı kaldıracağız. Adaletle özgürleşen, güvenle yaşayan, liyakatle eşitlenen, sevgiyle güçlenen, üreterek kalkınan, güçlü, zengin ve mutlu Türkiye’ye el ele, kol kola, hep birlikte yaratacağız, kavuşacağız. Emin olun, az kaldı.
“O gün de millet iradesine uzanan ellere ‘hayır’ demiştik, bugün de ‘hayır’ diyoruz”
Türkiye’nin iyi ve cesur gençleri, bu duruma nasıl geldik biliyor musunuz? Bu duruma, Cumhuriyet’imizin değerlerini bir türlü içselleştiremeyen, devlet yerine şahsını, millet yerine yandaşını koyan, ‘biz’ yerine ‘ben’ diyen bir çirkin anlayış yüzünden geldik. Bu duruma, yoksulluğu kader, yolsuzluğu hizmet, tutsaklığı da sadakat diye benimsetmeye çalışan bir kirli zihniyet yüzünden geldik. Bu duruma, Türk devletinin gücünü, Türk Milleti’nin iradesini bir kişinin iki dudağı arasına bırakan, meydanlarda hamasi nutuklarla pazarlanan, ülkemizi uçuracağına uçuruma götüren bir ucube sistem yüzünden geldik. Biz, o gün de millet iradesine uzanan ellere ‘hayır’ demiştik, bugün de ‘hayır’ diyoruz. Biz, o gün de yüce Meclis’imize vurulan prangalara ‘hayır’ demiştik, bugün de ‘hayır’ diyoruz. Biz, o gün de Türk devletinin hafızasını, kurumlarını ve değerlerini yok etmek isteyenlere ‘hayır’ demiştik, bugün de ‘hayır’ diyoruz.
Çünkü onlar unuttular. Asla unutulmaması gereken bazı şeyleri unuttular. Bu muhteşem ve büyük ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu, bu aziz ve kahraman milletin de Türk milleti olduğunu unuttular. Tarihimizin hiçbir döneminde baskıya boyun eğmediğimizi, söz konusu bağımsızlığımız olunca bırakın bir kişiyi, tüm dünyayı dize getirdiğimizi, millet iradesine dokununca yeri göğü inlettiğimizi unuttular. Galata simsarlarının yok oluşunu, Duyun-u Umumiye memurlarının defoluşunu, yokluğa mahkûm edilen Anadolu’nun yeniden doğuşunu unuttular.
“Kendilerini Atatürk’le yarıştırmanın peşine düştüler”
Kendilerini Atatürk’le yarıştırmanın peşine düştüler. Sattıkları fabrikanın, söktükleri ağacın, yıktıkları pistin bu memleketin varlıkları olduğunu bir türlü kavrayamadılar. Bastıkları toprağı vatan yapan değerlerimizi bir türlü özümseyemediler. Türkiye Cumhuriyeti’ni fethedilmesi gereken bir yer olarak gördükçe, bu ülkenin kendi ülkeleri olduğunu da unuttular.
“Ey Türk gençliği, onlar unuttular ama sen hatırlayacaksın”
Ey Türk gençliği, onlar unuttular ama sen hatırlayacaksın. Türkiye Cumhuriyeti’nin esas sahibi ve bekçisi, Türk demokrasisinin mirasçısı, Türk bağımsızlığının yılmaz kalesi Türk gençliği, sen hatırlayacaksın. Milletini yok saymak isteyenlere ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’ diye haykıran atalarını hatırlayacaksın. Dört bir yandan kuşatılan, doymaz bir iştahla paylaşılan, uçurumun kenarındaki yıkılmış Anadolu’ndan çıkan ‘Ya istiklal ya ölüm’ parolanı hatırlayacaksın.
Tam 25 yaşında Bekirağa Zindanı’nda yatan, 28 yaşında Harekat Ordusu’na katılan, 33 yaşında Çanakkale’de destan yazan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü hatırlayacaksın. Garbın afakını saran o çelik zırhlı duvara, dahili ve harici bedhahlara, gaflete, dalâlete ve hıyanete karşı Samsun’da atılan o ilk adımı hatırlayacaksın. Seni ‘geleceğimiz’ diyerek meçhule mahkûm etmeye çalışanlara inat, bugünün tarihini yazmak için 1919 ruhunu hatırlayacaksın.
Çünkü 1919 ruhu, umudun ruhudur, azmin ruhudur, inancın ruhudur. 1919 ruhu, bağımsızlığın, istikbalin, hürriyetin ruhudur. 1919 ruhu, vatanı kılıcının ekmeği olarak gören, vatan sevgisini yalnızca toprağında değil, üstünde yaşayanların sevgisinde de arayanların ruhudur. 1919 ruhu, Avrupa’ya kıvılcım olarak gidip Anadolu’ya alev olarak dönmek isteyenlerin ruhudur. 1919 ruhu, milleti fakru zaruret içindeyken sarayda sefa süren aymazlığa, memleketi parsel parsel yağmalayan arsızlığa karşı hayatını Türk Milleti’ni yükseltme hedefine adayanların ruhudur. 1919 ruhu, varlığı sona erdirilmek istenen bir büyük milletin istiklâlini kazanmasının; ilime, bilime ve akla inanarak milli ve çağdaş bir devlete kavuşmasının ruhudur. 1919 ruhu, ateşten gömlekler giyenlerin, milletinin her bir ferdi için bir ana, bir baba, bir evlat, bir ışık olmaya ve hiçbir şeyden korkmamaya yemin edenlerin ruhudur. 1919 ruhu, hakkın kuvvetten üstün olduğuna inanların, hiçbir zaman umutsuz olmayanların, Türk toprağına feda olanların ruhudur. 1919 ruhu, önündeki imkânsızlıklara değil, kalbindeki inanca, elindeki güce, damarlarındaki asil kana inanarak mavi gözlü Bozkurt’unun ışığında dinlenmeden yürüyenlerin ruhudur.
Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları, işte bu yüzden, önünüze çıkarılan tüm engeller karşısında dimdik durabilmek için 1919 ruhunu anlayacak ve yaşatacaksınız. Her daim ve her zaman bu ruhu hatırlayacak ve hatırlatacak, ihtiyacınız olan umudu bu ruhta bulacaksınız. Çaresizliğe ve karamsarlığa kapıldığınız her vakit, 1919 ruhundan ilham alacaksınız.
“İşgalcilerin adı değişmiş, işgal planı değişmemiştir”
Şunu asla unutmayın; tarihimizde her zaman istiklalimize ve istikbalimize saldırmak isteyenler oldu, yine olacak. Milletin evine, cebine, hakkına göz dikenler oldu; yine olacak. Memleketin kaynaklarını şahsi mirası gibi görenler oldu; yine olacak. Ama her dönemde, Cumhuriyet’imize ve demokrasimize siper olanlar da oldu. Milletin hakkına dikilen gözlere engel olanlar da oldu. Vatanın her karış toprağı için vazifeye atılan genç yürekler de oldu. İşte bugün yine çok kritik bir dönemeçteyiz. 19 Mayıs 1919’un üzerinden geçen bir asrın ardından, işgalcilerin adı değişmiş, işgal planı değişmemiştir.
“Damat Feritler gitmiş, ama damatların sebep olduğu yıkım değişmemiştir”
Yunanlı gitmiş, yerine ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyenler gelmiştir. İngiliz iş birlikçileri gitmiş, yerine yerli ve yabancı yandaşlar gelmiştir. Duyun-u Umumiye gitmiş, ama milletin hazinesine uzanan kirli eller gitmemiştir. Damat Feritler gitmiş, ama damatların sebep olduğu yıkım değişmemiştir. Kapitülasyonlar sonlanmış, ama Türk vatandaşlığını pazarlayanlar türemiştir. Topraklarımız her gün göz göre göre satılırken, milletimiz ‘öz yurdunda garip, öz vatanında parya’ yapılmaya kalkılırken dün olduğu gibi bugün de vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlike altındadır. Kurumlarımız yıpratılıp içleri boşaltılırken, devletimizin itibarı, ciddiyeti ve hafızası her gün yok edilirken dün olduğu gibi bugün de iktidar sorumluluğunu yerine getirememekte, milletimizi yokluğa mahkûm etmektedir. Ancak her ne kadar hürriyeti elinden alınmış, tüm hakları teker teker gasp edilmiş olsa da dün olduğu gibi bugün de milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
“Samsun’da atılan o ilk adımın kararlılığına, cesaretine ve azmine ihtiyacımız var”
Sevgili gençler, işte bu yüzden bugün size çok ihtiyacımız var. Hayallerinize, fikirlerinize ve yeteneklerinize ihtiyacımız var. Samsun’da atılan o ilk adımın kararlılığına, cesaretine ve azmine ihtiyacımız var. Bugünümüzü kurtarmak, geleceğimize sahip çıkmak için tüm ayrışmaları, kutuplaşmaları ve kavgaları geride bırakarak millet için, memleket için yeniden bir araya gelmeye, hep beraber yürümeye ihtiyacımız var. 1919 ruhunu yeniden diriltmeye ihtiyacımız var.
Sizler, Türk Milleti’nin yegane umudu olarak, bugün buradan başlayarak 1919 ruhunu bizimle birlikte yeniden diriltmeye ant içer misiniz? Kayıtsız ve şartsız tam bağımsızlık ülküsü için yakılan kutlu ateşimizi yeniden harlamaya ant içer misiniz? Sizi yok sayanlara, görmezden gelenlere, susturmak isteyenlere Cumhuriyet’imizin esas sahibi ve bekçisi olduğunuzu en güçlü sesinizle duyurmaya ant içer misiniz? Bir mazlum için bin zalime karşı durmaya, devletimizin malına, milletimizin hakkına emanetçi olmaya ant içer misiniz? ‘Yapamazsın, başaramazsın, Silivri’ye atılırsın’ diyenlere inat korkusuzca dimdik durmaya; aklın, bilimin ve tarihin ışığında başarmaya, Türk devletini yeniden layık olduğu muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaya ant içer misiniz? Milletimizin egemenliğine, Cumhuriyet’imizin değerlerine, Ata’mızın mirasına sahip çıkmaya ant içer misiniz? Ülkemizin üzerindeki tüm kara bulutlara rağmen, 1919’un 19 Mayıs’ında Samsun’da doğan güneşin aydınlattığı o ilk adımı bizimle birlikte yeniden atmaya ant içer misiniz? Allah her birinizden razı olsun. İyi ki varsınız. Varlığımız, Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu, Türküm diyene.”