Hakim davaya kızdı, Ahmet Haşim şiiriyle şerh düştü

Mersin 2’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde ‘nitelikli dolandırıcılık’ iddiasıyla 25 Şubat 2011 tarihinde açılan dava, 8 yıllık zaman aşımı nedeniyle düştü. Mahkeme, sanıkların beraatine karar verdi. Üye hâkim, davanın açılmasına da itiraz ederek Ahmet Haşim’in ‘Merdiven’ başlıklı şiiriyle şerh düştü. Hakim gerekçesini açıklamayı ‘gereksiz’ gördü ancak davanın açılmasına ilişkin düştüğü şerhi 7 sayfayla anlattı.

Mersin’de yaşayan K.H., 3 Eylül 2010’da Mersin Mezitli Ş.R., Yılmaz Polis Merkezi’ne giderek A.A. ve E.B. hakkında ‘nüfus cüzdanının fotokopisini kullanarak faturalı hat açtığı ve hattın faturaları ödenmediği’ gerekçesiyle şikayetçi oldu. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15 Kasım 2013 tarihinde soruşturma başlattı. Savcı, sanıkların cezalandırılmaları talebiyle dosyayı Mersin 2’inci Asliye Ceza Mahkemesine gönderdi ve kamu davası açıldı. Mersin 2’inci Asliye Ceza Mahkemesinde görülen dava, 2 Aralık 2014 tarihinde beraatle sonuçlandı. Ancak K.H., mahkemenin beraat kararına itiraz etti.

Bunun üzerine Yargıtay 15’inci Ceza Dairesi, 19 Nisan 2021 tarihinde dosyanın bozulmasına karar vererek Mersin 2’inci Asliye Ceza Mahkemesine gönderdi. Mersin 2’inci Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 12 Temmuz 2021 tarihinde görevsizlik kararı verilerek dosya Mersin 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Dosyayı kabul eden Mersin 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 14 Nisan’da görülen duruşmada sanıklara beraat kararı verdi.

Üye hâkim Oğuz Bekar karara şerh düşerken, ‘Muhalefet Şerhi’ başlığıyla örnekler vererek 7 sayfalık bir gerekçe yazdı. Savcıyı da eleştiren hakimin muhalefet şerhi şöyle:

“Sanık A.A., A. İletişim isimli işyerinin sahibi ve yetkilisi..
Sanık E.B., D. Pazarlama isimli işyerinin sahibi ve yetkilisi.

Mağdur, 03.09.2010 tarihinde nüfus cüzdanı ile diğer eşyalarının çalındığını belirterek şikayetçi oldu. Sanık A.A., mağdurun nüfus cüzdanını kullanarak sahte abonelik sözleşmesi yaptı ve 0542 X X X numaralı telefon hattını aldı. Bu hattı kullandı. Borcunu ödemeyerek, mağdurun zararına neden oldu. Sanık E.B., mağdurun nüfus cüzdanını kullanarak sahte abonelik sözleşmesi yaptı ve 0533 X X X numaralı telefon hattını aldı. Bu hattı kullandı. Borcunu ödemeyerek, mağdurun zararına neden oldu.

Sanıklar TCK 157/1, 207/1 maddesindeki suçu işledi. İddianame bu şekilde… Bu olayla ilgili dava ilk önce Mersin 2’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/834 Esas numaralı dosyasında açılmıştır… Bütün suçlardan CMK 223/2-e maddesine göre beraat kararı verilmiştir. Karar temyiz edilmiştir. Yargıtay 15. CD, “Telefon abonelik sözleşmesi yapıldığı sırada, kamu kurumu niteliğindeki Nüfus Müdürlüğü’nün maddi varlıklarından olan katılanın bilgilerini içerir nüfus cüzdanı fotokopisi kullanılmıştır. Bu sebeple, eylemin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme ve Kanunu’nun 56/2. delaletiyle 63/10. madde 2. cümleye muhalefet suçlarını oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve değerlendirme yetki ve görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik karar verilmesi gerekir.” diyerek bozma kararı vermiştir.

Dosya Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2021/464 Esas numarasına kaydedilmiştir… Görevsizlik kararı verilerek dosya mahkememize gönderilmiştir. Sahte abonelik sözleşmesi düzenlenmesi fiili, 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu 63/10. Maddesinde düzenlenen suçu oluşturmaktadır. Bu suçun dava zamanaşımı dolmuştur. Bu suçla ilgili davalar hakkında düşme kararı verilmiştir… Bu konuda çoğunlukla aynı fikirdeyim. Çoğunluk diyor ki… Sanıklar, aldığı telefonu kullandı. Fatura borcunu ödemedi. Bu sebeple mağdurun zararına sebep oldu. Bu şekilde yapılan bir hareket de “dolandırıcılık” suçunu oluşturur. Sanıkların bu suçu işlediği ispat edilememiştir. Bu sebeple CMK 223/2-e maddesine göre beraat kararı verilmesi gerekir. Bu hatları kullanarak mağdurun zararına sebep olan kişilerin tespit edilmesi ve gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulması gerekir……..

Dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak…. Çoğunluk aynen bu şekilde karar veriyor. Sahte abonelik sözleşmesi ile ilgili olarak, dava zamanaşımı süresi dolduğu için… Sanıkların bu fiili gerçekten işleyip işlemediği konusunda bir şey yazmaya gerek yok.

DOLANDIRICILIK SUÇU İLE İLGİLİ AÇIKLAMA:

Bu olay dolandırıcılık suçu kapsamında kalan bir olay değildir. Dolandırıcılık suçunda sanık, mağdur ile irtibata geçer. Mağdur ile bir şeyi yapma konusunda anlaşma sağlamak ister. Mağdur lehine faydalı bir iş yapacağını söyler ve bunun karşılığında da mağdurdan para ya da parasal başka bir şey ister. Mağduru kandırmak, ikna etmek için hileli hareketler yapar. Mağdur da sanığa inanır, istenen parayı sanığa verir, bunun karşılığında da sanığın söz verdiği şeyi yapmasını bekler. Sanık ise mağdurdan parayı alır ve kayıplara karışır. Dolandırıcılık suçu bu şekilde işlenecek bir suçtur. Sahte senet düzenleyerek mağduru borçlu göstermek ve mağdura karşı icra takibi başlatmak, alacak davası, vs davalar açmak dolandırıcılık suçu kapsamanda kalmaz.

Olayımızdaki gibi, sahte abonelik sözleşmesi düzenlemek ve kullanmak, fatura borcunu ödememek ve mağdurun zararına sebep olmak, dolandırıcılık suçu kapsamanda kalmaz. Yani, yalnız başına dava konusu olaydaki gibi hareket etmek dolandırıcılık suçu kapsamında kalmayacaktır. Somut olayın şekline göre durum değişebilir. Bu hususu belirtmek gerekir. Sahtecilik farklıdır, dolandırıcılık farklıdır. Sahte olarak düzenlenen senet ile yapılan icra takibinde, sanık ile mağdur arasında bir anlaşma yapılmıyor ki biz buna dolandırıcılık suçu diyelim.

Dolandırıcılık suçunda sanık ile mağdur arasında bir anlaşrecek. Dava konusu olayda böyle bir şey yoktur. Dava konusu olayda sanık, mağduru dolandırmış sayılmayacaktır. Çünkü mağdur edilen şahıs ortalarda görünmüyor ki… Ortalarda görünmeyen ve kim olduğunu görmediğim, bilmediğim bir şahsı ben nasıl dolandıracağım… Bunun açıklamasını bana yapmanız kesinlikle mümkün değil…

Gözden kaçırdığınızı düşündüğüm şu hususu da burada açıklasam, mesele daha iyi anlaşılacaktır diye düşünüyorum. Eğer dava konusu olaydaki gibi bir hareket ile birilerinin zarara uğramasına sebep olmak, dolandırıcılık suçu sayılıyorsa…. Şöyle bir sorun ortaya çıkıyor…. Sizce burada gerçekten de TCK 157 maddesi anlamında kim aldatılmış, mağdur olmuş oluyor… Kimliği kullanılan şahıs bu olayın neresinde kalıyor.

Sanıklar, kimliği kullanılan şahıs ile mi anlaşma yapıyor.. Sanıklar, kimlik sahibinin yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyor. Bu şekilde meçhul bir adam nasıl dolandırılacak. Bunun açıklamasını ben yapamıyorum. Anlaşma, telefon şirketi ile yapılıyor…. Fatura borcunun ödenmemesi durumunda icra takibi başlatıldığında…. Bu durumda kim mağdur olmuş oluyor, söyler misiniz….. Bu durumda kimlik sahibinin düşeceği tek sıkıntı, sadece ve sadece şudur….. O kişinin kendisi olmadığını ispat etmekle uğraşmak.. Zaten ispat da edilmesi lazım, normalde. Çünkü hat sözleşmesini o yapmamış ki…. Sonuçta, kimlik sahibi, fatura borcunu ödemekten kurtulacak…

Lütfen söyler misiniz…. Bu durumda olan kime olmuş oluyor…. Cevabını ben vereyim…. Telefon şirketine… Tahsilatı yapamamış….. Mağdur olmuş….

Eğer sen bu işe dolandırıcılık suçu diyorsan, bu suçun mağdurunu yanlış seçmiş durumdasın… Bu durumda mağdur, sadece ve sadece telefon şirketidir…..

Ve eğer gerçekten de.. Kimliği kullanılan şahıs, masum olduğunu ispat eder ve telefon şirketine ödeme yapmaktan kurtulursa……. Bu durumda, sanıklar, şirketi resmen dolandırmış oluyor. TCK 157 maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu da kesinlikle oluşuyor…. Bu görüşüme hayır diyebilecek miyiz…… Mümkün değil gibi….

Her şey çok basit ve ortadadır bence… Sanık kiminle konuşup anlaşıyor ve suç sayılan işi yapıyorsa….. O suçun mağduru da, konuşup anlaştığı kişidir… Sizce de öyle değil mi…

Hat sahibinin, bu olay sebebiyle icralarda uğraşması, dolandırıcılık suçu kapsamında kalan bir mağduriyet değildir… Bu mağduriyet için Borçlar Kanununda haksız fiil esaslarına dayanarak manevi tazminat davası açabilir… İcrada uğraşırken harcadığı paralar için de, haksız fiil esaslarına dayanarak maddi tazminat davası açabilir. Bu şekilde oluşacak bir mağduriyetin, dolandırıcılık suçu ile alakası kesinlikle yoktur. Olamaz da…..

Ayrıca bir de şu husus var, gözden kaçan…. Dolandırıcılık suçunda ne olması lazım. Mağdurun cebinden bir paranın çıkması ve sanığın cebine girmesi lazım. Yani, sanığın cebinde 5 lira varsa, bu 5 liranın 10 liraya çıkması lazım…

Peki bizim olayımızda, mağdurun cebinden çıkan ve sanığın cebine giren bir para var mı…. Hayır yok…. Olayımızda, mağdur hakkını ispat edemezse, cebinden bir para elbette çıkacak. Ama bu para, sanığın cebine girmeyecek. Telefon şirketinin cebine girecek…

Böyle bir durumda, sanık açısından ne sonuç doğmuş olacak… Fatura sebebiyle sanığın cebinden çıkması gereken bir para, sanığın cebinden çıkmamış olacak…..

O zaman size soruyorum…. Bu şekilde, sanığın cebinden çıkmayan bu para…… TCK 157 maddesi kapsamında, sanığın elde ettiği bir para sayılacak mıdır… Kesinlikle hayır…. O halde, böyle bir durumda da dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır.

Birisi hakkında sahte senet düzenleyerek, o kişiye karşı icra takibi başlatmak. Birisi hakkında sahte evrak düzenleyerek, o kişiye karşı alacak davası açmak. Olmayan bir alacak icat ederek icra takibi başlatmak ya da alacak davası açmak. Olayımızdaki gibi, sahte abonelik sözleşmesi düzenlemek ve fatura borçlarını ödememek.

Yukarıda belirttiğim bir şekilde hareket etmek, dolandırıcılık suçu kesinlikle değildir…. Bu şekilde hareket yaptık. Karşı tarafın cebinden para çıktı ve bizim cebimize girdi… Bu durum, kesinlikle dolandırıcılık olamaz….

İyi de karşı tarafın cebinden para çıkmış. Buna ne diyeceksin… Ben buna şunu diyeceğim….. Birisi, sahtecilik yaparak birisinden haksız kazanç sağlamış…. Buna başka bir şey denilmesi kesinlikle mümkün olamaz, olmamalı….

Çay içmek için gittim bir yere. İki adam oturmuş, çay sohbeti yapıyor.. Ben de yanlarına oturdum. Sohbet, muhabbet derken… Onlara dedim ki….. Ben falancadan biraz para koparmak istiyorum… Bu konuda bana şahitlik yaparsanız, benden 10’ar kaat çalışır. Onlar da , bir anlat da bakalım dediler… Ne yapacağımızı, gereken şeyleri onlara anlattım. Onlarla anlaştık… Birisi bana hakaret etmiş.. Ben de o adama manevi tazminat davası açacağım…. Neyse masadaki adamlarla anlaştık… Davamı açtım, şahitlerimi gösterdim… Bu davamın tek delili ney… Şahitler.. Başka delil yok…

Dava konusu olayın, dolandırıcılıkla zaten hiçbir ilgisi yok da…. Biraz önce verdiğim örnekteki tazminat davası ile sahte senet düzenleyerek yapılan icra takibi arasında fark var mı… Kesinlikle yok… Bu tazminat davasını kazansam da kaybetsem de, benim hakkımda dolandırıcılıktan işlem yapılacak mı, hayır….

Dava konusu olayın, dolandırıcılıkla zaten hiçbir ilgisi yok da…. Yukarıda çeşitli ihtimalleri yazarak belirttiğim yollarla haksız kazanç sağlamaya ne denir biliyor musunuz…. Yasal olarak işlenen yağma suçu denir….. Niye mi… Şunun için….

Yağma suçunda ne oluyordu… Karşı tarafla mücadele edilerek, ondan haksız bir kazanç sağlanmak isteniyordu…. Senin istediğin bu paraya, o adamın rızası oluyor muydu… Hayır….

Sen ne yapıyordun… Rastgele bir adamın yanına gidiyordun. Bana şunu ver, bunu ver. Yoksa seni şöyle yaparım, böyle yaparım… Tehdit, dayak…. Sonuçta ne oluyordu…. Eğer sert kayaya çarpmışsan, eline bir şey geçmiyordu. Canını zor kurtarıyordun… Eğer o adama gücün yetmiş ise, o adam korktuğu için , istediğin parayı sana veriyordu… Yani karşı tarafla bir mücadele yapılıyordu.. Sonuçta mücadeleyi kim kazanırsa…. Cepten bir para çıkıp çıkmayacağı ona göre belli oluyordu…

Dava konusu olayın, dolandırıcılıkla zaten hiçbir ilgisi yok da…. Size soruyorum….. Biraz önce verdiğim örnekteki durum ile, sahte senet düzenleyerek icra takibi başlatmak işi arasında bir fark var mıdır…. Kesinlikle hayır. İkisi de tamamen aynı mantık… Sadece şekil kurallarında farklılık var…

Sahte senetle icra takibi başlatıldığında da karşı taraf seninle bir mücadele ediyor, hemen gidip istenen parayı yatırmıyor, yanlış mıyım… Yasada belirtilen kuralları uygulayarak, hakkını ispat eder ise, mücadeleyi kazanmış oluyor… Şekil şartına uymaz, süre şartına uymaz, ispat edecek delil bulamaz,… gibi sebeplerle mücadeleyi kaybedebilir de…

Şu bildiğimiz normal yağma suçundaki mücadele, bilek gücü ile yapılıyor. Bileği güçlü olan mücadeleyi kazanıyor. Sahte senetle başlatılan icra takibindeki mücadele ise, kanunda belirtilen kurallara göre yapılıyor. Kanunda belirtilen şeylere sahip olan kişi kim ise, mücadeleyi de o kazanıyor… Tek fark, mücadelenin ne ile yapıldığı konusunda oluyor… Arada başka bir fark yoktur…. Kurguladığım bu olayın, dolandırıcılıkla ne ilgisi var.. Var diyorsanız, bunun izahını yapmalısınız. İzahının yapılmasının kesinlikle mümkün olamayacağını düşünüyorum.

Dava konusu yapılan fiil TCK 157 maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu kapsamında kalmamaktadır. Bu fiil kanunda dolandırıcılık suçu olarak tanımlanmamıştır. Bu sebeple bütün sanıkların, dolandırıcılık suçundan, CMK 223/2-a maddesine göre beraatine karar verilmesi gerekir.

SAVCILIĞA YAPILAN İHBAR İLE İLGİLİ AÇIKLAMA:

Bu konu ile ilgili genel açıklamayı biraz sonra yapacağım. Öncelikle şu husu belirtmek istiyorum. Dava konusu olay, kanunda dolandırıcılık suçu olarak tanımlanmamıştır. Bu sebeple CMK 223/2-a maddesine göre beraat kararı verilmesi gerekir. Bu şekilde beraat kararı verilen bir olay için ihbarda bulunulması ise mümkün değildir. Olmayan bir suçun faili de olmaz. Öyle değil mi….
Şimdi de genel açıklamayı yapacağım…. Bu açıklama, dava konusu yapılan fiilin suç sayılması durumunda geçerlidir. Suç olmayan bir olay için ihbarda bulunmak zaten mümkün olamaz. Yukarıda belirmiştim. Bu kısmı okurken buna dikkat edelim lütfen….

Cumhuriyet savcısı, suç teşkil eden bir fiil işlendiğini haber aldığında gerekli araştırmayı yapar ve bu fiilin failini bulmaya çalışır. Hakkında kamu davası açmayı gerektirecek derecede yeterli şüphe bulunan bir şahıs tespit edildiğinde de bu şahıs hakkında davayı açar. Yapılan yargılama sonucunda, hakkında dava açılan şahsın, bu suçu işlediği kesin olarak ispat edilemezse bu şahıs hakkında beraat kararı verilir. TCK 54/4 maddesi gereğince, mesela uyuşturucu madde gibi, müsaderesi gereken bir eşya varsa bu eşyanın da müsaderesine karar verilir.

Verilen bu beraat kararıyla da suç oluşturan bu fiil ile ilgili ceza muhakemesi işlemleri bitmiş olur. Yani, ” bu şahıs hakkında beraat kararı verildi, bu suçu kim işledi ise yeniden araştırma yapılsın ve bulunsun ” gibi bir mantık ile hareket edilerek, bu suç ile ilgili yeni bir ceza soruşturması yapılması mümkün değildir. TCK 54/4 maddesi gereğince, mesela uyuşturucu gibi, müsaderesi gereken bir eşyanın bulunması da durumu değiştirmeyecektir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bunu gerektiren, emreden bir hüküm yoktur. Zaten böyle bir düşünce mantık kurallarıyla da bağdaşmaz. Aksi düşüncenin kabulü, cumhuriyet savcısının, ciddi bir araştırma yapmadan, rastgele bir kişi hakkında dava açtığı anlamına gelecektir. Bunun da kabulü mümkün olamaz.

Sonuçta, cumhuriyet savcısı gereken araştırmasını yapmıştır. CMK 170 maddesinde belirtilen şekilde, bir kişi üzerinde dava açılmasını gerektirir derecede şüphenin oluştuğu kanaatine varmıştır ve bu kişi hakkında davayı açmıştır.

Bu işin sonsuza devam ettirilmesi işin tabiatına ve CMK kurallarına aykırı olacaktır. Yukarıda belirtilen husus, normal kuralına göre düzenlenen iddianame ile dava açılması durumunda uygulanan, uygulanması gereken bir durumdur.

Fakat, zaman zaman, suça konu olan şeyler ya da hakkında dava açılması gereken kişiler iddianamede dikkatsizlik sonucu yanlış belirtilebiliyor. Dava açılınca, bu hususa dikkat etmeden iddianamenin kabul edildiği durumlar da olabiliyor.

Mesela; Resmi belgede sahtecilik suçundan dava açılmış. 1 numaralı, 2 numaralı, 3 numaralı, 4 numaralı, 5 numaralı olmak üzere toplam 5 tane resmi belge var. İddianamede, olay anlatılırken, bu 5 adet resmi belgeden de bahsedilmiş. Fakat, sahtecilik yapılarak kullanıldığı iddia edilen ve dava konusu yapılmak istenen resmi belge ise sadece 2 numaralı resmi belge.

Cumhuriyet savcısı, “Süpheli, böyle böyle hareket ederek, 2 numaralı resmi belgeyi şu şeklide sahte olarak düzenledi ve şu şekilde kullandı ” demek istiyor, aslında amacı bu. Bu düşünce, soruşturma dosyasından açıkça anlaşılıyor.

Fakat iddianamede, bazen dikkatsizlik sonucunda, sahte olarak düzenlenen ve kullanılan 2 numaralı resmi belgeyi değil de, 5 numaralı resmi belgeyi dava konusu yapıyor. Yani, davayı hatalı açıyor. Bu durumda, dava hatalı açıldığında, yargılama aşamasında bu durum fark edildiğinde, bu hususun, klasik maddi hatanın düzeltilmesi gibi düzeltilmesi mümkün olmayacaktır. Sonuçta, özünde hatalı da açılsa, şeklen usulüne uygun bir şekilde açılmış bir dava, dava konusu yapılmış bir fiil vardır. Bu dava hakkında esastan bir karar vermek gerekecektir.

Burada, iddianamenin iadesi aşamasında, eğer farkına varılmış ise, zaten mesele olmaz, iddianame iade edilerek bu hata düzeltilebilir. Fakat, iddianamenin iadesi aşamasında farkına varılmamış ise, iddianame kabul edilerek yargılama aşamasına geçilmiş ise durum ne olacaktır, ne yapılması gerekecektir.

İşte bu durumda, iddianamedeki hata belirtilerek, eldeki bu davada sanık hakkında beraat kararı verilecektir ve “sahtecilik yapılarak kullanıldığı iddia edilen ve dava konusu yapılmak istenen 2 numaralı resmi belge ” hakkında dava açılması için cumhuriyet savcılığına ihbarda bulunmak gerekecektir. Beraat kararı verildiği halde niye ihbarda bulunulacaktır. Çünkü burada suç teşkil ettiği iddia edilen 2 numaralı resmi belge hakkında henüz dava açılmamıştır ve bunun hakkında dava açılması gerekecektir.

Ya da dava hatalı bir kişi hakkında da açılmış olabilir. A şahsı hakkında dava açılmak istendiği halde B sahsı hakkında dava açılmış olabilir. Bu durum yargılama aşamasında fark edilmiş olabilir. Bu durumda B şahsı hakkında beraat kararı verilir…. A şahsı hakkında dava açılması için cumhuriyet savcılığına ihbarda bulunulması gerekir.

Yani bu gibi teknik hata sonucu dava açılması durumunda eldeki davada beraat kararı verilir ve hata gösterilerek doğru dava açılması için ihbarda bulunulur. Bu verdiğim örneklerdeki beraat kararı ile rutin uygulamada verilen beraat kararı tamamen birbirinden farklıdır. Bizim davamızda ise, rutin uygulama içerisinde dava açılmıştır, esastan yargılamayapılmıştır ve beraat kararı verilmiştir. Önceden kim olduğu açıkça belirtilmeden , ” Evimden televizyonumu çalmışlar ” gibi olaylarda, yani sonradan araştırılarak bir fail bulunan olaylarda durum bu şekilde olmak zorundadır. Aksi taktirde bu işin sonu gelmez de.

“Şu adam benim elimden telefonumu zorla aldı, işyerimden para çaldı ” gibi, mağdurunaçıkaçık birfailgösterdiğiolaylarda,CMK223/2-emaddesinegöreberaatkararı verildiğinde, yeni bir ihbarda bulunmak zaten hiç mümkün olamaz. Mesela, dava konusu bu olayda ihbar sonucunda savcı ne yapacak. Hiçbir şey yapamayacak. Dosya zamanaşımına kadar öylece bekleyecek. Çoğunluğun yaptığı gibi bir ihbarda bulunmak mümkün değildir. Suç ne olursa olsun. İster basit bir hırsızlık suçu olsun, isterse adam öldürme suçu olsun, durum değişmez.

Savcı ne yapmıştır. Soruşturmasını yapmıştır. Bir fail bulmuştur ve bu fail hakkında davasını açmıştır. Savcının yapabileceği başka bir şey yoktur. Fakat şu her zaman mümkün. Gerçek fail günün birinde kendiliğinden gelip suçunu ikrar edebilir, kendi suçunu ispat da edebilir. Hayatta böyle şeyler olmuyor mu oluyor. Bu durum yargılama sırasında da olabilir, beraat kararı verildiğinde de olabilir, mahkumiyet kararı verildiğinde de olabilir. Bu husus tamamen farklı bir konudur. Bu ihtimal için savcılığa yeni bir ihbarda bulunmak mümkün olamaz. Olayın gerçek failinin tespiti için savcılığa ihbarda bulunma kararının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Zaten mantık olarak da kabul edilebilecek bir durum değildir.

SON SÖZ:

Belgede sahtecilik ile ilgili verilen kararda çoğunluk ile aynı görüşteyim. Bu sebeple bu konuda özel bir açıklama yapmadım. Dolandırıcılık ve ihbar ile ilgili konularda, çoğunluktan farklı düşünüyorum. Çoğunluk, dava konusu fiilin TCK 157 maddesi kapsamında dolandırıcılık suçu olarak tanımlandığı iddia etti ve CMK 223/2-e maddesine göre beraat kararı verdi. Uygulama da buna göre yürüyor. Fakat ben uygulamada kabul edilen bu görüşe kesinlikle katılmıyorum. Dolandırıcılık suçu olamayacağını iddia ediyorum. İlgili olabilecek her şeyi, anlaşılır ve ayrıntılı bir şekilde açıkladım…. Zarar ve hile ile ilgili kısımlar, meselenin özü ile fazla ilgili değildi. Bu sebeple gereksiz yere konuyu dağıtmak istemedim ve bu kısımları özel olarak açıklamadım….

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…
Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller…
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta… ( Ahmet Haşim )

Dava konusu fiil TCK 157 maddesi kapsamında dolandırıcılık suçu olarak tanımlanmamıştır. Bu sebeple CMK 223/2-a maddesine göre beraat kararı verilmesi gerekir. Olayın gerçek failinin tespiti için savcılığa ihbarda bulunma kararının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Zaten mantık olarak da kabul edilebilecek bir durum değildir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir