Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay SÖZCÜ’ye konuştu -2-
Karatay Sözü adlı yeni kitabında, virüs ve bakterilerden korunmanın sanıldığı kadar zor olmadığını vurgulayan Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, onlardan asla korkmamamız gerektiğini söylüyor. İşte tam da bu noktada güçlü bir bağışıklığın önemine dikkat çekiyor. ‘Bağışıklık zırhına 7’den 70’e hepimizin ihtiyacı var. Bağışıklığımızı her daim güçlü tutmalıyız’ diyen Karatay, doğal yoldan vücut direncini arttırma yollarını ve sağlıklı yaşam sırlarını şöyle açıkladı…
EN ETKİLİ MASKE KARBONATLI SU İLE GARGARADIR
– Bazı uzmanlar hiçbir faydası olmadığını ileri sürerken, siz virüslere karşı gargara yapılmasını öneriyorsunuz… Neden?
Solunum yollarına yerleşerek, solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan, burun tıkanıklığına, burun akıntısına, gıcık dediğimiz kuru öksürük ve ateş yükselmesine neden olan virüs ve bakterilerin, vücudumuza giriş kapıları, ağız, burun ve boğazımızdır. Virüs ve bakterilerin ilk olarak demir attıkları limanlar ağız, burun ve boğazımızın iç yüzeylerini kaplayan mukoza dediğimiz hücrelerdir. Özellikle virüsler mukoza dediğimiz bu hücrelerin içine girdikleri zaman çoğalıp, hayatta kalabiliyor. Hücrelerimizin içindeki ögelerden beslenerek sayıları artıyor ve güçleniyorlar. Bu süre hemen oluşmuyor tabii, hücre içine girdikten sonra aradan 3-4 gün geçmesi gerekiyor, güç kazanmaları ve kan dolaşımına karışıp genel vücutta halsizlik, ateş gibi şikayetlerin ortaya çıkması için… İşte virüs ve bakterilerin yaşamındaki bu ilk 3-4 gün içinde çoğalmalarını engellenmesini ve önlenmesini sağlayan daha önce açıkladığım gibi hücrelerimizin alkali olmasıdır. Hücrelerimizin pH değerini yükselterek onları tümüyle alkali kılmak son derece önemlidir. Ağız burun boğaz mukozamızı, içilebilir karbonatlı su ile yıkarsak, burnumuza çekersek, gargara yaparsak, hatta bikarbonatlı su ile dişimizi dahi fırçalayacak olursak, virüslerin ve de bakterilerin çoğalmasını, üremesini ilk girdikleri limanlarda önlemiş oluruz. Böylece sıhhatli kalır ve hastalanmayız. Açıkladığım şekilde gereken önlemlerimizi alıp da uygularsak virüs ve bakterilerden korkmamıza gerek yoktur, rahat olmalıyız rahat!!! Virüslerle ve bakterilerle bu şekilde birlikte, dost olarak yaşayabiliriz. Korku imparatorluğuna, panik ataklara vize vermeyelim derim.
– Sizce maske takmaya devam etmeli miyiz?
Senelerce hastalara anjio yapmış, senelerce yoğun bakımlarda çalışmış, senelerce hastalara kalp pili takmış bir kişi olarak, tabii ki başta tüm operatör meslektaşlarım da olarak bizler, uygulamalarımız sırasında maske takmak zorundayız. Amaç, bizde bulunan herhangi bir virüs ve de bakterinin hastalara bulaşmasını önlemek, onlara zarar vermemektir. Virüsler ve bakteriler mikroskobik canlılardır. Büyüklükleri 15-20 mikron kadardır. En etkili cerrahi maskelerin deliklerinin boyu ise 200 mikron kadardır. Bu bağlamda maskelerin koruyucu olup olmadığına siz karar verebilir misiniz? En gerçek ve en etkili maske, ağzımızı, burnumuzu tuzlu, bikarbonatlı su ile sık sık çalkalamak, yıkamak ve dişlerimizi fırçalamak ve de tabii ki yüzümüzü yıkamaktır!
Dost bakteriler sağlığımızın sigortasıdır
– Vücudumuzdaki dost bakteriler neden önemli? Sayılarını doğal yoldan nasıl artırabiliriz?
Birlikte yaşadığımız dost bakterilerin sayısı ve ağırlığı, organizmamızda bulunan hücrelerin gerek sayısından gerek ağırlığından daha fazladır. Dost bakteriler, sıhhatimizi koruyan bağışıklık zırhımızdır. Bağırsaklarımızda yaşayan dost, faydalı bakteriler yüzde 90 oranında bağışıklık sistemimizin oluşmasını sağlar. Dost ve faydalı bakterilerin sayısı yeterli olursa, hastalıklara neden olan patojen dediğimiz düşman bakterilerin sayısı azalır ve etkisiz kalırlar, sıhhatimiz bozulmaz. Canlı olan mikrobiyom sayısını artıracak canlı bakterileri içeren doğal ev yoğurduna, ev sirkesine, ev turşusu-turşu suyuna, şirden mayalı peynirlere, doğal yolla mayalanmış ve hazırlanmış tarhanaya probiyotik diyoruz.
Doğal ve organik olarak tüketilmeleri gereken, bağırsaklarımızda bulunan canlı dost bakterilerin, yani mikrobiyomun sayısını artırdıklarından dolayı son derece önemli, olmazsa olmaz besinlerdir. Ayrıca başta beyaz lahana olmak üzere lahanagiller, turpgiller, karnabahar, soğan, sarımsak, havuç, kereviz, yer elması gibi lifli kış sebzeleri mikrobiyomu besleyen prebiyotik sebzelerdir. Zeytin, çilek, elma, muz gibi meyveler de prebiyotik özelliktedir. Bunların yanı sıra doğal tereyağının, soğuk sıkım zeytinyağının da prebiyotik özellikleri oldukları ve bağışıklığımızı güçlendirecek A, D, E, K vitaminlerini içerdikleri için tüketilmelerini öneriyoruz.
Şeker en tatlı zehirdir
– Ramazan Bayramı yaklaşıyor… Bayram demek şeker, tatlı demek. Önerileriniz nelerdir?
Şeker en tatlı zehirdir. Şeker gerçek besin değildir, hücrelerimizi tüm vücudumuzu asit yapan, yapay yani fabrikada üretilmiş bir tozdur. Bayramda ev tatlıları, tabii ki yenebilir. Ev tatlılarında, mısır şurubu şekeri kullanılması yasaktır efendim… Herkese sıhhatli, mutlu huzurlu ramazan ve de bayram diliyorum.
Yiyip içtiklerimizden kullandığımız deterjana kadar her şeye dikkat etmeliyiz!
– Virüs ve bakterilere karşı bağışıklığımızı nasıl güçlendirebiliriz?
İnsan bedeninde bulunan hücrelerin, organların, kan ve sıvıların yapısında, hormonlarımızın yapısında, doğal sağlıklı yağlar, doğal sağlıklı proteinler ve doğal sağlıklı mineraller bulunması gerekir. Virüs ve bakterilere her yaşta, her zamanda ve her koşulda öncelikli olarak şunlara dikkat etmek gerekiyor… Ellerimizi doğal zeytinyağlı sabunla yıkayacağız. Uzun tırnaklarımızı keseceğiz. Tırnak cilalarını silip atacağız. Ellerimizi tuzlu, sirkeli su ile yıkayacağız. Tuzlu, bikarbonatlı ve sirkeli su ile gargara yapacağız. Tuzlu, bikarbonatlı suyu burnumuza çekeceğiz. Rahat ve derin, iyi bir şekilde uyuyacağız. Sevdiğimiz bir müzik dinleyeceğiz. Evde dans edip, ip atlayacağız. DNA’mızı bozan dezenfektan, bulaşık ve çamaşır deterjanlarını kullanmayacağız. Çamaşırları sodyum bikarbonat ile yıkayacağız. Bulaşıkları da makinede değil zeytinyağlı sabunla elde yıkayacağız. Mümkün olduğu kadar ateş düşürücülerden, ağrı kesici ilaçlardan ve antibiyotiklerden uzak duracağız. Yapay her türlü güzel kokudan uzak duracağız.
– Peki nasıl besleneceğiz?
Bağışıklık sistemimizi güçlü kılacak, doğallığı bozulmamış olan sıvı ve besinleri tüketeceğiz. Bol su içeceğiz. Organik/ekolojik gıdalarla beslenmeye özen göstereceğiz. Glifosat içeren toksik tarım zehirleriyle, yani pestisitlerle yıkanmış sebzelerden ve meyvelerden uzak duracağız. Doğal olarak bol bol C vitamini tüketeceğiz. D vitaminin önemini unutmayacağız! Bol bol fermente sebze, ev yoğurdu, ev turşusu-turşu suyu tüketeceğiz. Soğuk sıkım sızma zeytinyağı, hakiki köy tereyağı ve Omega-3 gibi doğal sağlıklı yağları vücudumuza alacağız. Doğal kelle-paça, kemik suyu tüketeceğiz. İmkanımıza göre, kuzu/oğlak eti, hakiki köy tavuğu/horozu, ev yoğurdu, şirden mayalı peynir, sarısıyla bütün bir yumurta gibi doğal sağlıklı proteinleri vücudumuza alma gayretinde olacağız. Doğal proteinler, doğal yağlarla birlikte tüketildikleri zaman bedeni güçlü ve sıhhatli kılar. Bir kere işlem görmüş tuz, tuz değildir. Tamamen kimyasal dolu bir şeydir. Esas tuz kristal kaya tuzudur. Doğal ve saf mineral deposu olan, kristal kaya tuzunu sofralarımızın baş tacı yapacağız, bu tuzun tarihte “beyaz altın” olduğunu unutmayacağız. “Kirli” yani, sentetik kimyasal içeren deterjanlardan-dezenfektanlardan, tarım zehirlerinden uzak yaşayacağız, saf ve temiz, yani eski tohumlardan üretilen hakiki gıdalarla besleneceğiz, organik sertifikalı temizlik ve kişisel bakım ürünlerini tercih edeceğiz. Bu gerçeği hiç unutmayacağız ve saydığımız bu tedbirleri sıkı sıkı hayata geçirip uygulayacağız. Sonuç olarak, bu şekilde bağışıklık sistemimizi ve hücresel immünitemizi güçlendirip herhangi bir grip enfeksiyonu ile hastalanma riskini en aza indirgemiş oluruz veya bulaşmış olsa dahi grip enfeksiyonunu ağır bir şekilde geçirmeyiz. Aynı zamanda da virüslerin gerek bulaşmasını, gerek toplum içinde yayılmasını engellemiş oluruz.
İşte Karatay’ın sağlıklı yaşam sırları
– Sağlıklı ve enerjik görünüyorsunuz. Bunun sırrı nedir?
Teşekkür ederim… Doğal tereyağı, doğal zeytinyağı, kış sebzeleri ve kendim evimde yaptığım, yoğurdumu ve turşumu tüketiyorum. Ekmek ve unlu gıdalar senelerden beri çok az yiyorum. Yürüyorum, yüzüyorum, dans ediyorum, sevdiğim kitapları okuyorum, sevdiğim şarkıları dinliyorum ve de söylüyorum. Televizyon seyretmiyorum. Senelerden beri mümkün olduğunca kimyasal ürünler kullanmıyorum.
BİTTİ