Şener Levent davası Türkiye için neden önemli?

Farkındayım. Türkiye halklarının son dönemde baş edeceği birçok sorun ve mesele var. Yanı başımızda oldukça çetin, uluslararası boyutları olan büyük bir savaş yaşanıyor. Ukrayna’daki çatışmalar hali hazırda zor bir dönemeçte olan ülke ekonomisini yeni bir sınava tabi tutuyor. Diğer yandan yaklaşan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri siyaset dünyasını hareketlendirmiş durumda. İktidara talip iki ittifaktaki dengeler ve seçimle alâkalı, yabancı düşmanlığının popülizm ve oy avcılığı adına körüklenmesi gibi gelişmeler hepimizi yakından ilgilendiriyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Gezi Davası’nda açıklanan kararlar, Kürt Meselesi eksenli gelişmeler ve tabi ki bir türlü bitmek bitmeyen pandemi gündemi meşgul ediyor.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım gelişmelerin gölgesinde Ankara’da bir Kıbrıslı gazeteci için verilen hapis cezasının Türkiye gündeminde geniş yankı bulacağı düşüncesinde değilim. Buna rağmen, ‘Avrupa’ gazetesinin emektar yönetmeni ve gazetecisi Şener Levent’e verilen cezanın (cezanın ayrıntılarını okuyucular Duvar’ın önceki, ilgili haberinde bulabilir) Türkiye’yi iki önemli açıdan etkilediğine ve ilgilendirdiğine inanıyorum. Şener Levent Davası bir yandan memleketimizin demokrasi açmazına yeni boyutlar katarken diğer yandan son yıllarda kontrol dışına çıkma emareleri gösteren Türkiye-Kıbrıs ilişkileri açısından alarm verici bir gelişme olarak öne çıkıyor.

TÜRKİYE DEMOKRASİSİ AÇISINDAN ÖNEMİ

Şener Levent Davası Türkiye demokrasisi (Kıbrıs özelindeki etkisinden azade olarak) neden önemli? Aslında bu sorunun yanıtı oldukça basit. Gezi Davasında gerek yerel gerekse de uluslararası kamuoyunun geniş kesimlerinin tepkisine neden olan kararların açıklanmasına paralel bir şekilde, Ankara’da yabancı bir ülkenin gazetesinin yöneticisi ve gazetecisi konumundaki muhalif bir isme, gazetede yayınlanan bir karikatür/kolaj nedeniyle hapis cezasının verildiği bilgisi gündeme yansıdı (12 aylık hapis cezası ilkin 10 aylık cezaya sonrasında da para cezasına çevrildi). Mevzu bahis karikatür/kolaj ile hem fikir olup olmak ya da söz konusu yayını beğenip beğenmemek bir yana, verilen karar adalet-demokrasi ekseninde Türkiye’nin konumunun ne denli sancılı olduğuna ışık tutar mahiyette.

Kıbrıs Haber Ajansı’na konuşan Levent Kıbrıs’ta aynı davadan beraat etmesine rağmen Ankara’da mahkûm edildiğine ve Türkiye’deki duruşma boyunca savunma hakkını kullanmadığına işaret ediyor. Hukukun temel ilkeleriyle ilgili sıkıntılı bir durumun ortaya çıkması bir yana, Şener Levent Davası Ankara’daki iktidarın muhalif sesler karşısında cebir unsuru içeren opsiyonlara olan bağımlılığına yeni bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.

ANKARA-KIBRIS HATTINDAKİ KRİZ

Şener Levent davası, Ankara-Kıbrıs hattındaki kriz nedeniyle de Türkiye açısından önem arz ediyor. Levent’in mahkûm edilmesi Ankara yönünden Kıbrıs Türk siyasi ve toplumsal yaşantısına yönelik müdahale iddialarının yoğunlaştığı bir sürece denk geliyor. Hatırlatalım, 2021 yılında adanın kuzeyindeki cumhurbaşkanlığı seçimleri şaibeli bir ortamda gerçekleşmiş ve bazı kesimlere göre Türkiye’nin müdahalesi sonucu iktidar değişikliği yaşanmıştı. Söz konusu iddiaları Ankara’nın Kıbrıs Türk siyasetinin en büyük partisinin kongresine müdahalesi iddiaları takip etti. Ardından gündeme Ankara’nın kuzeydeki yeni hükümetlerin içişlerine müdahale ettiği yönündeki bilgiler gündeme yansıdı. Tüm bu gelişmeler muhalif Kıbrıslı Türklerin Türkiye’den sınır dışı edilmeye başlandığı bir sürece denk geldi.

Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi Ankara 2017’den sonra, Kıbrıs Türk toplumunun genelinin rızasını almadan Kıbrıs Sorununda iki devletli çözümü yeniden lanse etmeye başladı. Söz konusu ‘çözüm’ önerisi uluslararası arenada karşılık bulmazken Kıbrıslı Türklerin acil sorunlarına da yanıt vermekten uzak kaldı. Şener Levent Davası bu gelişmelerin gölgesinde, en hafif tabirle daha da ‘çetrefilleşen’ Ankara-Lefkoşa ilişkilerini daha da geren bir gelişme olarak modern tarihteki yerini almış oldu.

Toparlayacak olursak, Şener Levent Davası havuz medyası retoriğinden bunalan, otoriter muhafazakâr paradigma karşısında sesini çıkartan, 1876 yılından beri bir türlü tamamlanamayan meşrutiyet özlemi içerisinde olan Türkiye’nin aydın, demokrat, hoşgörülü ve ‘güzel’ insanları açısından yerelde demokrasi, geneldeyse Türkiye-Kıbrıs ilişkileri açısından ‘alarm zili’ vazifesi görüyor. Bu bakımdan, görüşlerine katılıp katılmamızdan bağımsız olarak (yazarın kendisi birçok konuda Levent’ten farklı düşünmekte) bugün Levent’in yanında durmak, bir şehir parkında ‘yitirdiklerimizin’, Berkin Elvan’ın acısıyla Gezi’yi hatırlamak ve demokrasiyle buluşacak Türkiye Cumhuriyeti utkusu kadar kıymetli bir vazife olarak karşımızda duruyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir