Hükümeti yıkmaya teşebbüsten beraat edip casusluktan tutuklanan Osman Kavala, iki yılın sonunda casusluktan beraat edip hükümeti yıkmaya teşebbüsten müebbet hapis cezasına mahkum edildi.
Nasıl ama?
Gülünç değil mi?
Durun, bu komedinin devamı da var.
Hem Taksim Dayanışması Davası’nda, hem de 1. Gezi Davası’nda beraat eden mimar Mücella Yapıcı, Avukat Can Atalay ve şehir planlamacısı Tayfun Kahraman’ın da aralarında olduğu 16 kişi hükümeti yıkmaya teşebbüse yardım suçundan 18 yıl hapse çarptırıldı. Bugüne kadar tutuklanmaları düşünülmemiş sanıklardan yedisi içeriye atıldı. İçlerinde Almanya’dan Türkiye’ye dönen Çiğdem Mater de var.
Böyle bir hukuk skandalına ancak hakim-savcı cübbesi giymiş partizanlar ve müritler imza atabilirdi. Nitekim, öyle oldu. Gezi Parkı Davası’na bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin en kıdemsiz üyesi Hakim Murat Bircan’ın 2018’de AK Parti’den milletvekili aday adayı olduğu, 2019’da ise Bafra Belediyesi Hukuk İşleri Müdürlüğü’nde çalıştığı ve iki yıl önce avukatlıktan geçtiği anlaşıldı.
Önceki gün Hakim Bircan’ın eşi Arzu Bircan’ın 15 Temmuz’dan iki hafta sonra FETÖ itirafçısı olduğunu saptadım. Türkiye, bu rezaleti halktv.com.tr’deki köşe yazımla öğrendi.
Ancak Samsun ve Bafra adliyelerinin arşivinde gezince..
Skandalın bu kadarla kalmadığını öğrendim.
Eşi ifadeye gelmedi
Bafra Adliyesi, 15 Temmuz’dan sonra kaos içerisindeydi. Başsavcı İbrahim Keskin de ifade alma işlemine katılıyordu. Bu günlerde işadamı S.B. ile avukat eşi M.B., FETÖ’den gözaltına alındı. Kadın avukat M.B., “Bir arkadaşım var. FETÖ hakkında çok şey biliyor. Konuşmak istiyor. Ancak savcılığa gelmekten korkuyor” dedi.
Bu kişi, Bafra Cumhuriyet Aile Sağlığı Merkezi’nde hemşire olarak görev yapan Arzu Bircan’dan başkası değildi.
Başsavcı Keskin, “Söyleyin, gelsin” dedi.
Arzu Bircan, 29 Temmuz 2016’da adliyeye tek başına geldi.
Avukat eşi Murat Bircan, yanında değildi.
İfadesinde eşinden söz etmedi.
Bircan, şunları söyledi:
“Ablamın kayınpederi H.A., Saidi Nursi’nin talebesi olduğu için küçüklüğümden beri aile cemaate yakındır. Ama ‘Paralel Yapı’ olarak adlandırılan kısmı ile alakamız olmadı. Camiayı iyi bilirim. 17-25 Aralık öncesinde sohbetlerde ben de bulundum.”
Bircan, çalıştığı sağlık merkezinde, yaşadığı apartmanda, gidip geldiği Bafra Belediyesi’nde cemaatçi bildiği kim varsa, eşi ve çocuklarıyla birlikte isim isim itiraf etti. Bircan’a, itiraflarına rağmen şikayetçi sıfatıyla işlem yapıldı.
Savcılık kaynakları “Kendisi gelip ifade verdiği ve o aşamada elimizde delil olmadığı için şüpheli sayamazdık” diyor.
İki çocuğu yedi yıl FETÖ okulunda okudu
Avukat M.B’nin cep telefonunda Arzu Bircan ile 17 Temmuz 2016 tarihli yazışmalara ulaşıldı. Bircan, yazışmada, “Beni de tehdit ettiler. Böyle ayrılınmıyor, biliyorsun değil mi diye” şeklinde yazmıştı. Bu ifade, Bircan’ın 17-25 Aralık’tan sonra da FETÖ ile ilişkisinin sürdüğünü kanıtlıyordu.
Savcılıkta M.B.’ye “Arzu Bircan’ın bağlantısı var mı?” diye soruldu.
M.B., şöyle yanıt verdi:
“Bircan’ın da benim de bağlantımız vardı. Arzu, 17/25 Aralık’tan sonra ayrıldı. Darbe girişiminden sonra devlete yardımcı olmak için elimizden geleni yaptık.”
Bu yeni kanıtlar üzerine Bircan hakkında Samsun Cumhuriyet Başsavcılığında FETÖ üyeliğinden soruşturma açıldı. Bircan Ailesi’nin iki çocuğunu 2007’den 2014’ün yaz ayına kadar FETÖ’nün Özel Bafra Delta Koleji’nde okuttuğu belirlendi. Ancak bu,
örgüt üyeliğine kanıt sayılmadı. Bircan hakkında 17 Aralık 2018’de kovuşturmaya yer olmadığına hükmedildi.
Bircan, FETÖ’den soruşturulurken eşi Murat Bircan da 24 Haziran 2018’deki seçimde AK Parti’den milletvekili aday adayı oldu.
Bir yıl sonra da yargıya geçti.
AK Parti’nin Yassıadası
Bir hakim ve savcı milletvekili adayı olunca tarafsızlığı zedelendiği için mesleğe geri dönemezken, partili avukatlar pekala hakim-savcılık yapabiliyor.
Böyle saçmalık olur mu?
Bunun son örneği, AK Parti Çorum İl Başkan Yardımcısı ve milletvekili adayı Kenan Yaşar’ın baro başkanlığından Anayasa Mahkemesi’ne seçilmesi oldu.
AK Parti, yüzlerce üyesini ve kendisine biat etmiş tarikat ve cemaatlerin müritlerini yargıya yerleştirerek, adeta hukuk bürosu kuruyor. Namuslu hakim savcıların Anadolu’nun ücra ilçelerinde yıllarca ter dökerek gelebildiği ağır ceza mahkemesi koltuklarına partizanlar ve müritlerle oturtularak, siyasi talimatlara göre karar vermeleri sağlanıyor.
Söyler misiniz…
İki yıl öncesine kadar AK Parti üyesi olan bir avukatın Gezi Parkı olaylarına bakışı ne kadar yansız olabilir? Zaten yansız olmadığı ve tuttuğu taraf doğrultusunda ceza vermesi için bu makama getirildi.
Söyler misiniz…
Eşi FETÖ içerisinde yetişen ve itirafçı olacak kadar cemaati bilen, iki çocuğunu yedi yıl boyunca örgütün okulunda okutan bir avukat, kendi iltisak ve irtibatı bu merkezdeyken, iktidara bağlılığını ispat için adaleti çiğnemez mi?
Gezi Parkı Davası’nda, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs iddiasıyla verilen cezalar gerçekte hukuk düzenini ortadan kaldırmaya teşebbüstür.
Arınç: Esas nass burada, Allah adaleti emreder
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, dün Kadir Gecesi vesilesiyle Twitter’da mesajlar paylaştı. “Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya itmesin” şeklindeki ayeti hatırlatması, Gezi Parkı kararına yönelik eleştiri olarak yorumlandı.
Arınç’ın, bu eleştiri için Kadir Gecesi’ni vesile yapması, haklı bir endişeye dayanıyor. Çünkü iki yıl önce Kavala’nın tutuklu olmasına hayret ettiğini söyleyince Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa etmek zorunda kalmıştı.
Usule uyarak, Kadir Gecesi vesilesiyle Arınç’ı aradım ve twitleri sordum.
Arınç, adaletin İslam’ın en temel nass’ı olduğunu söyledi.
Şöyle devam etti:
“Esas nass burada. Allah adaleti emreder. Her cuma günü hutbede imamlar söylüyor, cemaat kafa sallıyor. Dinin adaleti emretmesi, hepimiz içindir. Müminler adaleti yerine getirirken fark gözetmez. Sadece yargıda değil, ev işinde adalet var. Çocuklara, çalışanlara karşı adalet var. Bunu hatırlatırsam anlamlı olur dedim. Yoksa güncelle bir ilgi kurulmasını istemedim.”
“Ancak Gezi Parkı kararı bağlamında tartışılıyor” dedim.
Güldü.
Şunları söyledi:
“Ne gariptir, Kadir Gecesi’ne denk geldi. Kadir Gecesi’nde adalet için dua etmek çok güzel.”
Kocabıyık en az üç yıldır AK Parti’yi eleştiriyor
Eski AK Parti İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, önceki akşam Twitter’da Gezi Parkı Davası kararını sertçe eleştirdi.
Attığı iki twitten biri şöyle:
“Bizimki nasıl bir kader böyle! Hayatımızda CHP’nin 1946’da yaptığı seçim hilesini tenkit ettik. 2019’da İstanbul’da benzerini yaptık. Hayatımız boyunca Menderes’i ipe çeken zalim hakim ve savcılara lanet okuduk. Şimdi onların benzerleri vicdansız hükümler kuruyor.”
Kocabıyık’ın en kritik eleştirisi partisini İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimine hile bulaştırmakla suçlamasıydı. Bilinen o ki Kocabıyık, en az üç yıldır partisini, başkanlık sistemini ve hukuk düzenine yönelik müdahaleleri eleştiriyor.
Bu hiç şaşırtıcı değil.
Çünkü Kocabıyık, siyasi İslamcılıktan gelmiyor. 1990’larda Başbakan Tansu Çiller’in en yakınında yer aldı. AK Parti’ye demokrasi mücadelesi verme iddiasıyla katıldı. Milletvekilliğinden ayrıldıktan sonra görüşlerini kamuya açık mecralara taşımadı. Çünkü eşi Funda Kocabıyık, Uşak Valisiydi.
Ancak Gezi Parkı Davası’ndaki karar bardağı taşıran son damla oldu.
Twit attıktan sonra telefonu susmadı.
Arayanlar arasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve AK Parti ileri gelenleri vardı. Kocabıyık’a “Gezi Parkı Davası’nı bilmiyor, Kavala’yı tanımıyorsun” dediler.
Kocabıyık, düzeltme twiti daha atarak, şunları yazdı:
“Yazdıklarımı kimse başka yere çekmesin. AK Parti kuruluş beyannamesi, yazdıklarımın referansıdır. Bu partide fikirlerimizi her zaman özgürce söyledik ve söyleriz. Yazdıklarım ilkeseldir.”
Gel gör ki İçişleri Bakanlığı, mesai başlar başlamaz, Vali Kocabıyık’ı eşinin attığı iki twitten ötürü merkeze çekti. Hüseyin Kocabıyık, artık fikirlerini özgürce söylemeyeceğini acı bir tecrübeyle öğrenmiş oldu.