CHP Genel Babşaknı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da bir grup ev emekçisi kadınlarla iftar yemeğinde buluştu. Yemeğin ardından kadınlarla sohbet ederek sorunlarını ve taleplerini dinleyen Kılıçdaroğlu, çözüm önerilerini anlattı.
“Bakın burada kaç tane bayanız, hepimiz ya temizlik yapıyoruz ya çöpçülük yapıyoruz ya kapıcılık yapıyoruz. Hangi birimizin sigortası var, ben soruyorum hepsine. Birkaç tane olabilir ama şahsen benim sigortam yok. Hem ev temizliği yapıyorum hem de kapıcılık yapıyorum. Ne bir sigortam var ne doğru düzgün geçim sağlayabilecek bir şeyim var. Ben, oturduğum yerde bin liraya oturuyorum. Ev sahibim dedi ki ‘Ben ÜFE’den TÜFE’den anlamam, senin kiran bin 400-bin 500 olacak, işine geliyorsa” diye konuşan kadına Kılıçdaroğlu, şöyle karşılık verdi:
“Bu sigorta 52 yıldır uygulanmıyor. Çünkü kanunu çıkarmıyorlar”
“Kişi, işsiz kaldıysa işsizlik sigortasından para alıyor. Emekli olduğun zaman emeklilikten sigorta alıyor. İş kazası olduğu zaman iş kazasından para alıyor. Hasta olduğu zaman hastalık sigortasından para alıyor. Yani sekiz sigorta dalı var. Bir dokuzuncu sigorta dalı daha var; Aile Destekleri Sigortası, ailelere asgari gelir güvencesi verir. Diyelim ki Aile Destekleri Sigortası asgari ücret kadar olacak, bizim hedefimiz o. Öyle olunca bir ailede asgari ücret kadar bir gelir yoksa o sigorta dalı o aileye her ay asgari ücret kadar bir ödemeyi garanti eder. Böylece hiçbir ailede ‘benim geçimim yok, imkânım yok’ diye bir şey olmaz. Bu sigorta dalı 1971 yılında uygulamaya girecekti, 52 yıldır uygulanmıyor. Çünkü kanunu çıkarmıyorlar, çıkarmama nedenleri de şu; ‘Ben size yardım yapayım, siz de bana oy verin’. Bu yanlıştan Türkiye’yi çıkarmak lazım. Tam tersine, sağ elin verdiğini sol elin görmemesi lazım. Bir kadın evlendi ama geçinemedi, eşinden boşandı, ne yapsın şimdi? Şimdi bu kadın sığınma evine gitse çocuğu 12-13 yaşına gelince kapının önüne koyuyorlar. E nereye gidecek bu?
‘Sosyal devlet fakir fukaranın yanında olan devlet demektir’
O zaman ‘yeni başlangıçlar fonu’ diye, yine bu Aile Destekleri içinde… Kadın eşinden ayrıldığında bir yere gidemiyor, o zaman ona bir ev kiralanıyor, çoluk çocuğu ile birlikte yaşamasına imkân sağlanıyor. Yani sosyal devlet dediğimiz odur. Sosyal devlet, fakir fukaranın yanında olan devlet demektir.
Türkiye zengin bir ülkedir. Herkes refah içinde yaşayabilir, huzur içinde yaşayabilir. Herkes çalışır, herkes evine helal ekmek götürür. En büyük arzumuz da zaten bu. Bunu yaptığımız zaman zaten mesele çözülür.”
‘Devletin böyle olmaması lazım’
Başka bir kadın ise “Çalışmak zorundayız, çocuklarım büyüyor, çocuklarım okuyacak, üniversitelere gidecek. Hadi büyüğünü büyüttüm, ama küçüğüm yeni başlıyor benim. Hayat şartlarımız da çok zorlaştı, yani 40 yaşındakilerin üstüne ‘ekmek yok’ diyorlar. İş yok, gerçekten. Ben üzülüyorum, devletin böyle olmaması lazım” dedi. Kılıçdaroğlu ise kadına şöyle yanıt verdi:
“Yurt dışından buğday almazdık, saman almazdık, mercimek almazdık, canlı hayvan almazdık, et almazdık, fasulye almazdık, nohut almazdık. Ne oldu da şimdi bunların tamamını bunlardan alıyoruz? Köylü, ektiği zaman kar etmiyorsa, gelir elde etmiyorsa, sürekli zarar ediyorsa ekmez. Ekmeyince ne olacak? Terk ediyor köyü, nereye gitsin bu adam? Köyde yaşayamadı, nereye gidecek? Şehirlere. ‘Acaba asgari ücretle bir iş bulabilir miyim’ diye uğraşıyor. Bulursa da oldu; bulamazsa da ya çöpten kâğıt topluyor ya başka bir şey yapıyor, gelirini sağlamaya çalışıyor.”
‘İşe girmezse evdeki kadın, çalışan bir kadın olarak görülmedi’
“Köyde çalışan kadın ile evde çalışan kadın çalışan olarak gözetilmedi. Hiçbir hak tanınmadı. Ancak işe girersen paranı alırsın, işe girmezsen evdeki kadın çalışan bir kadın olarak görülmedi. Bu benim başımda büyük bir sorun. Neden kadınlar göz ardı ediliyor? Neden ikinci sınıfa alınıyor? Üreten biziz, doğuran biziz, büyüten biziz, eğiten biziz; niye bize hak tanınmıyor” diye dert yanan kadına Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle karşılık verdi:
“İşte o Aile Destekleri Sigortası bunu karşılıyor. Evde, siz sadece çalışmıyorsunuz, evde yaşlı birisi varsa ona da bakıyorsunuz, engelli varsa ona da bakıyorsunuz. O zaman devlet, evde çalışan kadının sosyal güvenlik primini kendisi ödeyecek. Yaşı, zamanı gelince de emekli olacak. Bu Aile Destekleri Sigortası’nın hedefi o zaten. Gelirsiz kimse kalmasın. Herkesin bir geliri olur; az olur, çok olur ama herkes bilir ki ‘ben kimseye muhtaç olmam, geçinip giderim’. İlla çok yüksek bir gelir değil ama makul bir gelir herkesin rahat geçinebileceği bir imkân. Bu olur mu? Olur. O nedenle Aile Destekleri Sigortası şart.”
“Size çok teşekkür ederiz, sizin yüzü suyu hürmetinize bayramda birer günlüğüne de olsa ikramiye alıyoruz” diyen kadına Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
‘Yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar. paraları birileri alıyor’
Bunu söylediğim zaman dediler ki ‘Parayı nereden bulacaksın?’ ‘Para var’ dedim, ‘nasıl para yok’ diyorsunuz? Onun üzerine mecbur oldular, biner lira verdiler. Aradan geçti bu kadar süre, bin 100 lira oldu.
Dul ve yetimlere verilen aylık bazen 80 lira, bazen 100 lira, bazen 120 lira. Yani baba ölüyor, iki tane yetim kalıyor, onların arasında paylaşılıyor. Paylaşılınca onunla geçinilemiyor. Ya sadaka mı veriyorsun, geçinebileceği para mı veriyorsun? Şimdi birilerine o kadar çok büyük paralar veriyorlar ki milyar dolarlar veriyorlar. O milyar dolarları kazandıysa hakkını ver ama milyar dolarları ona vereceğine, milyar dolar ile gidip fabrika yapsan, çoluk çocuk çalışsa, üretim olsa, insanların işi olsa, insanların gücü olsa, çiftçi ürün ektiği zaman zarar etmese, kar elde etse, düğününü derneğini köyde güzel yapsa her şey çözülebilir. Düne kadar vardı da şimdi niye yok? Yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar. Paraları birileri alıyor, işin Türkçesi o.
Yevmiye ile gündelik işlere giden bir kadın, Kılıçdaroğlu’na şöyle dert yandı:
‘Siz bize çözüm olacaksınız başkanım’
“AKP başta diye AKP’ye oy veriyorlar. En çok onlara oy çıkıyor ama şu anda hiçbir yatırım yok. Ben mesela gidip ev yapayım diyorum, emekli olunca taşınayım istiyorum ama emekli param da yetmeyecek benim. Şu anda ev işine gidip yevmiye ile günlüğe gidiyorum mesela, yapmak zorundayım. Çünkü eşimin aldığı emekli maaşı yetmiyor. Beş tane torunum var, evime ayda birer kere gelseler, ben onlara tavuk bile alsam, peynir koyacağım, kahvaltılık hazırlayacağım. Ama birini alsam birini alamıyorum başkanım. Belki beş gün ev işine gidiyorum, buna rağmen bir gün gittiğimde bir şey, başka bir gün gittiğimde bir şey… Bir şekilde döndürmeye çalışıyorum. Her kış ben 3-5 kuruş atıyordum ama bu sene hiç kuruş bile koymadım bankaya. Bankada 3-5 kuruşum vardı, onu da aldım artık. Yetmiyor çünkü. Çoluğum çocuğum geliyor, aç mı kaldırayım sofradan ben onları, torunlarım var. Eşimle biz diyoruz, ‘Biz yemesek de olur’ diye ama o çocuğa almak zorundayız. İnşallah bunları düzeltecek olan sizsiniz başkanım. Siz, bize çözüm olacaksınız başkanım.”
“Asgari ücret 4 bin 250 lira. Elektriğim, bana gelen şu anda 480 lira. Elektriğim o fiyat geliyor, suyum 200 geliyor, doğal gazı hiç söylemek bile istemiyorum. Evim kira, bu şartlarda 4 bin 250 lira ile nasıl geçinmemi bekliyorsunuz? Geçinemem değil mi? Hanımlarla içeride konuşuyoruz, Gazino’daki Salı Pazarı çok ucuzlamış; pazara gittim bugün, patates olmuş 7 lira, patlıcan olmuş 10 lira. Düşünün, geçen sene 3 liraya aldığınız patlıcan şu anda 10 lira oldu diye seviniyoruz. Hepsini de geçtim, yağ geldi yurt dışından. Rusya’dan geldi bu yağlar. Yağlar yokken hepimiz marketlere hücum ettik. ‘Ne kadar alırsak kardır’, yağ bitti, kıtlık geldi diye. Fiyatlar uçtu gitti. Marketlere gidin bakın, halen daha aynı fiyat duruyor, hiç değişmedi” diyen kadına ise Kılıçdaroğlu, şöyle yanıt verdi:
‘Önce siyasetçinin temiz olması lazım, ahlaklı olması lazım’
“Bir parti halka hizmet ediyorsa desteklenmeli, halka hizmet etmeyip kendisine hizmet ediyorsa ‘yeter’ denmeli. Bu demokratik olgunluğu gösterirsek Türkiye düzelir, o zaman kimse kolay kolay bir şey yapmaz. Şimdi diyor ki mesela, ‘Nasıl olsa bana oy verecek’; size hak ettiğiniz parayı vermiyor mesela. Şimdi siz bakıyorsunuz, siyasete girmiş, iki sene içinde han hamam sahibi olmuş. Nasıl oldu? Dolayısıyla önce siyasetçinin temiz olması lazım, düzgün olması lazım, ahlaklı olması lazım; kendisini değil vatandaşı düşünmesi lazım. Vatandaşı eğer rahatsa o da rahat etmeli.”
Ülkenin kaynaklarının yeterli olup olmadığını soran başka bir kadına da Kılıçdaroğlu, şöyle karşılık verdi:
‘Elin oğlu yapıyor da biz niye yapmayalım? yapabiliriz’
“Türkiye’nin kaynakları fazla. Türkiye dünyanın zengin ülkelerinden birisiydi. Kaynak yerinde kullanılırsa iyi. Zengindir Türkiye. Türkiye’nin mesela neyi eksik? Havası güzel, suyu var, toprakları var, denizleri var, her şeyi var Türkiye’nin. Hollanda’yı alın, Konya’dan küçük. Hollanda’nın yıllık tarım ürünleri ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Yani 180 milyar dolar yağ satıyor; ne satıyorsa, tarım ürünü satıyor. Konya’dan küçük devlet. Bizim yıllık tarım ürünleri ihracatımız 17-18 milyar dolar. 180 nerede, 17-18 nerede? Demek ki çalışsak olur, üretsek olur. Yani elin oğlu yapıyor da biz niye yapmayalım? Yapabiliriz, bunun planlanmasını yapmak lazım.
Planlamayı nasıl yapacağız? Diyelim ki Konya Ovası’na ne ekilir? Pamuk olmaz, oraya buğday ekilecek. Diyeceksin, ‘Sen burada buğday ek kardeşim’. ‘Çukurova, sen pamuk ekeceksin.’ Sen, fındık ve çaya dokunmuyorsun, o bölgenin stratejik ürünü. Bunun maliyeti kaç lira? 5 lira. ‘Sana 2 lirada kar veriyorum, 7 liraya ben alacağım. Zarar etmeyeceksin sen. 8 liraya alıcı buluyorsan sat.’ Böylece devlet çiftçinin zarar etmesini engelleyecek. Çiftçi şunu düşünecek; ‘ben ektiğim zaman benim malımı en kötü ihtimalle makul fiyata devlet alır’. O zaman kimse zarar etmez.
‘İlk yapacağımız işlerden biri de siyasi ahlak kanunu’
Şimdi siz hepiniz vergi veriyorsunuz, ekmek alırken. Elektrik düğmesine bastığınız zaman kaç çeşit vergi ödüyorsunuz? Beş çeşit. Elektrik düğmesine bastığınızda beş çeşit vergi ödüyorsunuz. Musluğu açtığınızda dört çeşit vergi ödüyorsunuz. Nereye gidiyor vergiler? Şimdi bu soruyu sorduğunuz zaman derim ki o memlekete demokrasi geldi. ‘Ben vergi veriyorum, benim paramı nereye harcadın?’ Bu sorunun sorulması lazım. Bu soru sorulursa memlekete demokrasi gelmiş olur o zaman. ‘İlk yapacağınız iş nedir’ diye soruyorsunuz ya, ilk yapacağımız işlerden biri de ‘siyasi ahlak kanunu’. Ahlaklı adamın Meclis’e gelmesi lazım. Gelecek, ahlakı ile çalışacak; milletin vekili olacak, birilerinin değil. Milletin vekili olarak görevini yaparsa mesele biter. Bunu yapacağız inşallah.”