Samipaşazade Sezai 86 yıl önce bugün hayatını kaybetti

1859 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Tanzimat devrinin ileri gelen isimlerinden, Osmanlı Devleti’nin ilk Maarif Nazırı (eğitim bakanı) Abdurrahman Sami Paşa ile Paşa’nın ikinci eşi olan Gürcü asıllı Dilârâyiş Hanım’ın oğluydu. Sultan III. Ahmed devrinde Osmanlı ordusu ile Mora’ya gitmiş ve orada Tripoliçe’de tekke kurmuş bir aileye mensuptu. Büyük babası Halvetî tekkesi şeyhlerinden Ahmed Necib Efendi, babası ise Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk Maarif Nazırı (eğitim bakanı) olan Abdurrahman Sami Paşa’ydı. Annesi Gülârâyiş Hanım, Kafkasya’dan kaçırılmış bir Çerkez kızıydı. Kardeşi Hazîne-i Evrâk mecmuasının kurucularından Samipaşazade Abdülbaki’ydi. Mora İsyanı sırasında, isyanın bastırılmasında görev alan babası adada rehin kalan ailesini kurtardıktan sonra Mısır’a iltica etti ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın hizmetine girdi. Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra hidiv olan Abbas Paşa ile anlaşamayınca 1849’da Mısır’dan ayrılmak zorunda kalan Abdurrahman Sami Paşa, kalabalık ailesiyle birlikte İstanbul’a gitti ve Osmanlı Devleti’nin hizmetine girerek Rumeli müfettişliği, Trabzon, Vidin, Edirne ve Girit valilikleriyle Maarif nazırlığı, Meclis-i Vala, Meclis-i Aliyye ve Meclis-i Ayan üyelikleri gibi önemli görevlerde bulundu.

Samipaşazade Sezai, babasının İstanbul Fatih’in, Taşkasap semtinde bulunan konağında doğdu. Bir mahalleyi andıran bu konak, aynı zamanda Ziya Paşa, Ahmed Vefik Paşa, Ali Suâvi, Osman Nevres, Yenişehirli Avni Bey ve Üsküdarlı Hakkı Bey gibi devrin önemli fikir adamı ve edebiyatçılarının eğitim gördüğü bir kültür merkezi hüviyetindeydi. Babasının Taşkasap’taki konağında özel öğrenim gördü. Konaktaki eğitim yıllarında Farsça, Arapça, Fransızca, Almanca; daha sonra Londra’da görev yaptığı yıllarda İngilizce öğrendi. Yirmi yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti. “Maarif” başlıklı ilk yazısı 1874 yılında “Kamer” adlı gazetede yayımlandı 3 perdelik bir piyes olan “Şir” isimli ilk eseri 1879’da yayımlandı.

Samipaşazade Sezai, II. Meşrûtiyet’in ilanı için çalışma düzenleyen siyasal grup ile bir arada, 1909

1880’de, ağabeyi Abdüllatif Suphi Paşa’nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektubi Kalemi’ne memur oldu. Babasının ölümünden sonra da Londra elçiliği ikinci kâtipliğine atandı. Orada kaldığı dört yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından izledi. 1885’te elçilik görevlerinin şapka giymesi yasağına uymadığı için elçilik kadrosu azledildiğinde İstanbul’a döndü. 1885-1901 arasında İstanbul’da yaşadı ve edebi açıdan verimli bir dönem geçirdi.

Abdülhak Hamit ve Recaizade Ekrem ile yakın dost oldu. 17-18 yaşlarında iken tanıştığı Namık Kemal ile sürekli mektuplaştı. Diğer Tanzimat yazarları gibi çok sayıda eser vermedi; bir roman, iki küçük hikâye kitabı, hatıra ve seyahat yazıları yazdı. 1888’de bir paşazade ile cariyenin aşk öyküsünü anlattığı Sergüzeşt adlı romanı yayımlayarak Şemseddin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi’den sonra Türk edebiyatının ilk romancıları arasına girdi. Alphonse Daudet’den “Jak” romanını Türkçeye çevirdi. 1891’de hikâyelerini “Küçük Şeyler” adlı kitapta topladı. 1897’de İkdam Gazetesi’nde makaleler ve hikâyeler yazdı. Bazı makale ve hikâyelerini “Rumuzü’l-Edeb” (1898) adlı kitapta topladı.

Sergüzeşt romanı yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek bundan kurtulmak için 1901’de Paris’e gitti ve 1908’de Meşrutiyet’in ilanına kadar da orada kaldı. Yurtdışına kaçışını Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan “1901‘e Ait Bir Hatıra” başlıklı yazısında anlattı. Paris’te Jön Türkler’le tanıştı; İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı ve cemiyet içinde saygın bir yere geldi. Cemiyetin 15 Şubat 1902’de yayın hayatına başlayan “Şüra-ı Ümmet” adlı yayın organında Osmanlı Devleti politikalarını ve rejimini eleştiren yazılar yayımladı. Paris yıllarını “1901’den İtibaren Paris’te Geçen Seneler”, “Paris Hatıratından”, “Paris’te Yedi Sene” adlı yazılarında anlattı.

II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a döndü ve Madrid elçisi olarak görevlendirildi. I. Dünya Savaşı başlayınca Madrid’den İsviçre’ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. İspanya yıllarını “Gırnata ve El-Mescidü’l Camia: Elhamra” adlı iki yazıda, İsviçre’de geçirdiği zamanı “İsviçre Hatıratı” başlıklı yazılarında anlattı.

Mütareke devrinde 1921 yılında yaş haddi dolmadan hükûmet tarafından emekliye sevkedildi ve İstanbul’a döndü. Son yıllarını Kadıköy‘ün Mühürdar semtindeki evinde geçirdi. Çok sevdiği yeğeni İclal’in ölümü üzerine yazdığı mensur bir mersiye ile daha bazı nesir ve hatıralarını 1924’te yayımladığı “İclal” isimli kitapta topladı. 1927’de kendisine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla “Hidamat-ı Vataniyye” tertibinden maaş bağlandı. 26 Nisan 1936 tarihinde İstanbul’da zatürreden öldü. Cenazesi, Göksu’daki aile mezarlığına, yeğeni İclal’in yanına defnedildi. Zeynep Kerman kendisinin tüm eserlerini üç cilt halinde topladı.

İlk eserini Namık Kemal etkisinde yazdığı “Şir” adlı eseri ile tiyatro oyunu alanında veren sanatçı; roman, hikâye, hatıra, sohbet, makale ve şiir ile üne kavuştu. Tek romanı olan Sergüzeşt, bütünüyle esaret konusunu işleyen ilk roman olarak Türk edebiyatında yer aldı; cariyelik ve kölelik siteminin eleştirildiği roman, onun en ünlü eseri oldu. Besim Ömer Paşa tarafından Fransızcaya çevrildi.

Romanının getirdiği ünle hikâyeci yönü gölgede kalmış olsa da hikâyecilik yönü çok güçlü bir yazardı. Küçük olayları konu alan hikâyeleri ile kısa hikâye türünü, Türk edebiyatına soktu. Tanzimat döneminin en genç yazarı olan sanatçı, “Küçük Şeyler” adlı kitabı ile Servet-i Fünûn yazarlarını etkiledi. Namık Kemal’in etkisiyle birçok hikâyesinin dilini süsledi, uzun cümleler kullandı[9]. Yazılarında romantizm ile realizmi birleştirdi. “Sanat için sanat” anlayışıyla eserler verdi. Konularını her zaman yerli hayattan seçti.

SERGÜZEŞT

Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai’nin yazdığı, 1888’de yayınlanan romanı. Türk edebiyatında romantizmden realizme geçiş eseri olarak kabul ediliyor. “Sergüzeşt”, macera anlamında bir kelimedir. Esaret konusunu ele alan ve bir paşazade ile cariyenin uygun görülmeyen aşkını anlatan kitabın kahramanı, Kafkasya’dan getirilip konaklarda halayık olarak çalıştırılan Dilber’dir. Roman; halkı eğitmeyi, köhnemiş kurumları ve düşünceleri değiştirmeyi amaçlayan Tanzimat dönemi düşünce sisteminin kölelik kurumuna yönelttiği toplumsal bir eleştiridir.

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim kurumları için hazırlanan 100 Temel Eser arasında da yer alır.

Eser, II. Abdülhamit devrinde yazılmış ve yayınlandıktan sonra yazarın göz hapsinde tutulmasına ve göz hapsinden kurtulmak için Paris’e kaçmasına sebep olmuştur.

KÜÇÜK ŞEYLER

Küçük Şeyler, Samipaşazade Sezai’nin 1891’de yayımlanan hikâye kitabıdır. Kısa hikâyenin, Batı edebiyatındaki hikâyelerle benzer özellikler gösteren Türk edebiyatındaki ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Edebiyat tarihçilerinin kısa değerlendirmeleri dışında pek fazla dikkat çekmemiş, ilk baskısından sonra bir daha basılma imkânı bulamamıştır. Yeni harflerle de ayrı bir basımı yapılmamış, yazarın bütün eserlerini bir araya toplayan Zeynep Kerman tarafından okuyucuya ulaştırılmıştır. Günümüzde farklı yayınevleri tarafından günümüz Türkçesiyle Küçük Şeyler adıyla yayımlanmaktadır. Eserin 1891 tarihli Matbaa-i Ebüzziya basımı nüshası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda yer almaktadır.

Bir mukaddime, altı hikâye (sırasıyla “Bu Büyük Adam Kimdir?”, “Hiç”, “Kediler”, “İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır”, “Düğün”, “Pandomima”) ile Alphonse Daudet’den çevrilen “Arlezyalı” adlı bir hikâyeden oluşan Küçük Şeyler’de sonradan eklenen mensure olarak nitelenebilecek türde yazılmış “Bir Kitâbe-i Seng-i Mezâr” adlı metin de yer alır. Hem romantizm hem de realizmin izlerini taşıyan ve gözleme dayalı olan eserde vakâlar ve kahramanlar doğaüstü özellikler taşımaz. Sezai bu eseriyle Namık Kemal ve Abdülhak Hamit Tarhan çizgisinden kısmen uzaklaşmakla birlikte yine de tasvirlerine şahsi duygularını katmak suretiyle romantizmden tamamen kopamadığını göstermiştir. Eser başta Halid Ziya Uşaklıgil olmak üzere Edebiyat-ı Cedide yazarları üzerinde büyük ölçüde etkili olmuştur. Küçük Şeyler için olumlu yorumların yanı sıra süslü anlatımı nedeniyle kendisiyle çeliştiği ve edebî değerinin yüksek olmadığına dair olumsuz görüşler de vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir