Pervin Buldan: Gezi Davası kararları topluma verilmiş gözdağıdır

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Gezi Davası’nda verilen mahkûmiyet kararlarına ilişkin, “Gezi Davası’nın hakimini biliyorsunuz; AKP’nin bir milletvekili aday adayı çıktı… Ortada bağımsız bir yargı yok. Ortada hukuk hiç yok. Artık ortada bir düşman hukuku bile kalmamış durumdadır. AKP’nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de yargılamaları da kararları da asla hukuki değildir. Tam anlamıyla siyasi kararlardır, siyasi mahkemelerdir ve bu yapılan duruşmalar siyasi duruşmalardır… Gezi Davası’nda verilen cezalar, tüm topluma yönelik aslında bir gözdağıdır” dedi.

Pervin Buldan, bugün partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Buldan, şunları söyledi:

‘Artık yeter’ sesleri her yerde gün geçtikçe yükselmektedir

Ekonomik, sosyal, hukuksal hiçbir soruna çözüm üretemeyen bu kriz sisteminden kurtulmaya yönelik değişim ve dönüşüm talepleri bütün toplumsal kesimlerde giderek güçlenmektedir. ‘Artık yeter’ sesleri her yerde gün geçtikçe yükselmektedir. Bu sesten korkan iktidar ise kaybetmemek, rant ve yolsuzluk düzenini sürdürmek için saldırganlığını her gün arttırır bir duruma gelmiştir. Yargı kumpaslarından siyasi darbe operasyonlarına, kutuplaştırma siyasetinden komşu ülke topraklarında savaş çıkarmaya varıncaya kadar iktidarını ayakta tutacak tüm çatışma ve kriz mekanizmalarını devreye sokan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Kobani’de insani dayanışma ve yardımlaşmayla, Gezi’de kolektif toplumsal itirazla, sokakta kadınlarla, gençlerle, emekçilerle; siyasette ise HDP ile, demokrasi güçleri, ile doğa ile tam bir savaş halinde olduklarını söylemekte elbette ki bir beis görmüyoruz.

‘Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinle’

Gezi Davası, Kobani Davası, HDP’yi kapatma davası, demokratik siyaseti engelleme davaları, siyaseti biten ancak emrindeki yargı gücüyle ayakta durmaya çalışan AKP-MHP iktidarının yarattığı hukuksuzluk karanlığıdır. Dün Gezi Davası’nda karar çıktı. Beraatla sonuçlanan Gezi Davası’nı kumpaslarla yeniden bir yargılamaya dönüştürdüler. Osman Kavala’ya müebbet, Mücella Yapıcı başta olmak üzere 7 kişiye, 7 arkadaşımıza da 18’er yıl ceza verdiler. Buradan hepsine ayrı ayrı selamlarımı ve dayanışma duygularımı gönderiyorum. Hukuk ve adalet mücadelesinde asla yalnız değilsiniz. Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinle diyorum.

‘Ortada bağımsız bir yargı yok. ortada hukuk hiç yok’

Gezi Davası’nın hakimini biliyorsunuz; AKP’nin bir milletvekili aday adayı çıktı. Kobani kumpas davasının mahkeme başkanı da bir çete üyesi çıkmıştı. Yargının kimlere teslim edildiğinin karanlık bir resmidir, karanlık bir tablosudur bu. Ortada bağımsız bir yargı yok. Ortada hukuk hiç yok. Artık ortada bir düşman hukuku bile kalmamış durumdadır. AKP’nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de yargılamaları da kararları da asla hukuki değildir. Tam anlamıyla siyasi kararlardır, siyasi mahkemelerdir ve bu yapılan duruşmalar siyasi duruşmalardır. Mahkeme üyesinin karara düştüğü şerh, zaten her şeyi tam olarak aslında izah ediyor ve bizlere açıklıyor. Şerhteki ‘her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı başka delil yoktur’ tespiti hukuksuz, delilsiz yargılamanın bir kumpas olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

‘Gezi Davası’nda verilen cezalar tüm topluma yönelik aslında bir gözdağıdır’

Aynı kumpası biz delilsiz Kobani Davası’nda da gördük. En son, Kobani’ye yapılan insani yardımla ilgili 20 arkadaşımızı hukuksuzca tutukladıklarını gördük. Ve burada da aslında ortada bir delil yok. Ortada bir belge yok. Gezi Davası’nda verilen cezalar, tüm topluma yönelik aslında bir gözdağıdır. Karar, demokratik hak, eşitlik ve özgürlük taleplerini, toplumsal muhalefeti yargı kumpaslarıyla, hukuksuz cezalarla engelleme girişimidir. Gezi dayanışmasında verilen cezanın üzerinden bir saat geçmeden AKP Genel Başkanı, yargı mensuplarıyla iftar yemeğinde çıkıp, bir de halkın aklıyla alay edercesine ‘Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz. Adalet duygusunun zedelendiği yerde sosyal barış olmaz’ dedi. Bunları söyleyen, aynı zamanda ‘AİHM kararlarını tanımıyorum’ diyen bir zihniyettir. Bu ülkede adalet duygusunu zedeleyen de barışı yok eden de toplumda huzur bırakmayan da sizin iktidarınızdır. Sorumluyu başka yerde aramayın.

‘Taksim’deki toplumsal dayanışma asla sönmeyecek bir umuttur’

Taksim’deki toplumsal dayanışma, bu ülkedeki adalet, eşitlik, özgülük için asla sönmeyecek bir umuttur. Bu umudu cezalarınızla, baskılarınızla; başkanı çete üyesi, hakimi milletvekili adayı adayınız olan iktidar mekanizmalarınızla asla kıramayacaksınız.

‘Bu politikanın bedelini her zamanki gibi halka ödettirecekler’

İktidarın ayakta kalmak için sürdürdüğü savaşın bir diğer ayağı da komşu ülke topraklarında hala sürmektedir. Ukrayna savaşı için ‘Savaşanın kazananı olmaz’ diyen iktidar, bir takım emperyal hedeflerle sınırın diğer tarafında yeni bir çatışma dalgasını başlattı. Uluslararası hukuku yok sayıp komşu ülkenin topraklarına girerek o ülkenin iradesini ve egemenlik haklarını yok saymak, yayılmacılıktır ve bir savaş politikasıdır. Sürekli krizden ve çatışmadan beslenen iktidarın, Irak’a ve Suriye’ye ama aynı zamanda Ortadoğu’ya savaş ihraç ederek hem bu bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmayı hem de Kürt halkı başta olmak üzere tüm bölge halklarının barış içinde ortak geleceğini hedef aldığını biliyor ve görüyoruz. Ne yazık ki bu politikanın bedelini her zamanki gibi yine canıyla, ekmeğiyle halka ödettirecekler. Çatışmacı siyaset, Kürt sorununu daha da derinleştirecek ve bir çıkmaza sürükleyecektir.

‘Savaş politikalarınızdan rahatsızlık duyuyoruz’

AKP Genel Başkanı, geçen haftaki grup konuşmasında, ‘Operasyondan tek rahatsız olan HDP’dir’ dedi. Bu sözler, aynı zamanda savaş politikalarına karşı çıkmayan siyasal muhalefetin içine düştüğü durumu da çok açık olarak ortaya çıkarmaktadır. Buradan şunu özellikle vurgulamak istiyorum. İktidar olarak siz gayet rahat olabilirsiniz ama biz, evet, savaş politikalarınızdan kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz. Sadece biz değil halk da bölge halkları da huzursuzluk ve rahatsızlık duyuyorlar. Siz rahat olabilirisiniz ama biz gençlerin cenazelerinin gelecek olmasından kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz, ama aynı zamanda büyük bir üzüntü duyuyoruz. Bölge halklarının huzurunu kaçırmanızdan evet, büyük bir rahatsızlık duyuyoruz. Toplumun yoksullaşarak ağır bedel ödeyecek olmasından evet, kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz. Siz bizim barış politikamızdan rahatsızlık duyuyorsunuz, bunu görüyor ve biliyoruz ama vazgeçmeyeceğiz. Savaşa her zaman karşı çıkarak, barışı güçlü bir şekilde savunmaya devam ederek sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz. Savaş sizin varlık nedenininiz olabilir ama halklar adına barışı savunmak da bizim varlık gerekçemizdir ve bundan asla geri adım atmayacağız.

‘Talan düzenine birlikte karşı çıkalım ve dur diyelim’

‘Geleceği konuşmak istiyorsanız savaş politikalarına karşı durmanız gerek’

İktidarın çatışmacı, yayılmacı politikalarına karşı ses çıkarmayan siyasal muhalefetin de bu tutumunu gözden geçirmesi ve iktidarın ömrünü uzatacak politikalara hizmet etmekten bir an önce kaçınması gerekir. Halkın da beklentisi bu yöndedir. Eğer ortak geleceği konuşmak istiyorsanız savaş politikalarına karşı durmanız, barışın yanında yer almanız gerekiyor. Büyük bir ekonomik yıkım yaşayan bu halk ne yeni bir savaşın ağır maliyetini ne de bu iktidarın talan ve hukuksuzluklarını daha fazla kaldırabilecek durumdadır. Bu gerçeğin herkesi iyi görmesi, net, ilkeli ve cesur olması gerektiğinin altını da çizmek istiyorum.

‘Atılan her mermi milli cebimizdeki paranın daha küçülmesi demektir’

Çatışmalı sürecin tırmandığı her dönem, Türkiye halkları daha fazla yoksullaştı. Bakın, rakamlar açık, ortadadır aslında. Bu yıl toplanacak toplam vergi tutarı tam 1 trilyon 450 milyar TL’dir. Bu vergilerin çatışmalara, faize ve ranta harcanacağı da gün gibi ortadadır. 2015’ten bu yana savaş bütçesi tam olarak 6 kat artmış durumdadır. 2013-2015 çözüm süreci döneminde savunmaya ayrılan tutar 40 ile 50 milyar arasındayken 2022 yılında bu rakam 280 ila 290 milyar TL’dir. Bugüne değin savaşın tırmandığı her dönem, milli gelirde sürekli düşmüş durumdadır. Türkiye, bugün dünya milli gelir sıralamasında 23’üncüdür. Dikkatinizi çekerim; Türkiye’nin 16’ncı sırada yer aldığı tek dönem ise barış ve müzakere süreçlerinin yürütüldüğü 2013-2015 yılları arasındadır. Bu rakamların bize söylediği şudur; atılan her mermi, atılan her bomba, milli gelirlerin, soframızdaki ekmeğin, cebimizdeki paranın daha küçülmesi demektir. İşsizliğin, açlığın daha fazla büyümesi; sefaletin, yoksulluğun daha fazla yaygınlaşması demektir. ‘Kürtler kazanmasın’ diye yürütülen düşmanlık politikasının Türkiye toplumuna maliyeti işte budur.

‘Yazıklar olsun size’

Emekliler, günlerdir bayram ikramiyelerine insan onuruna yaraşır bir zam bekliyordu. İktidar, milyonlarca emeklinin bu insani talebini bir kez daha görmezden geldi ve yok saydı. Çünkü emekliye gitmesi gereken kaynakları başka yerlere, beşli çetelere aktardıklarını emekli halkımızın ve yurttaşların çok iyi görmesi gerekiyor. Evlere şekerin, lokumun alınamadığı, çocuklara bayramlığın alınamadığı, emeklilerin torunlarına bayram harçlığı veremediği, ulaşım zamları nedeniyle insanların birbirini ziyarete dahi gidemediği bir sefalet Türkiye’si yarattılar. Halkın bayramını zehrettiler. Yazıklar olsun size.

‘Halk hesabını sandıkta size mutlaka soracaktır’

Bir de dün kabine toplantısında çıkmış AKP Genel Başkanı, ‘2023 emeklilerin karşılığını alma, hasadı yapma vaktidir’ diyor. Ektiğinizi biçeceğinizi çok iyi biliyoruz. Yaptığınız zulmün, hukuksuzlukların hesabını da bir bir toplayacağınızı çok iyi biliyoruz. Halk sandıkta iki yakanıza yapışacak ve tarihin en büyük hesabını sandıkta size mutlaka soracaktır.

‘HDP olarak 1 mayıs meydanlarında olacağız’

İşçiler, emekçiler, bu 1 Mayıs’ta sömürüye, eşitsizliğe ve adaletsizliğe, hayat pahalılığına, işsizliğe, güvencesiz çalışmaya, yoksullaştırmaya, savaş politikalarına karşı ‘Bu düzen böyle gitmez, birlikte değiştireceğiz’ diyerek alanları doldurmaya hazırlanıyor. Biz de elbette ki HDP olarak, her yıl olduğu gibi bu yılda 1 Mayıs meydanlarında olacağız.

HDP’yi savunmak geleceğimizi savunmaktır

Partimize açılan kapatma davasında esasa ilişkin savunmamızı geçen hafta hukukçu arkadaşlarımız Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sundu. Demokrasinin güçlendirilmesi, tarihsel ve güncel sorunların şiddet dışı yöntemlerle diyalog ve müzakere yoluyla demokratik siyaset eliyle çözülebilmesi için HDP’nin önemi, rolü ve çabasını detaylı olarak anlattık. Savunmamız, sadece HDP’nin savunması olarak asla algılanmamalıdır. Savunmamız, aynı zamanda bu ülkenin demokrasisinin, kadın özgürlük mücadelesinin, ötekileştirilen tüm kesimlerin, ekolojinin, toplumsal barışın, açlığa ve sefalete sürüklenen halkın, gençlerin, çocukların, kısaca tüm Türkiye halklarının savunmasıdır. HDP’yi savunmak, elbette ki kendimizi savunmaktır. Kendi hikayemizi, sözümüzü, emeğimizi ve geleceğimizi savunmaktır. Bizim durduğumuz yer, halkımızın yıllardır başını eğmeden cesurca verdiği mücadelenin yanıdır. Farklı seslerle, renklerle ve kimliklerle bir arada oluşumuzdur. Bizim durduğumuz yer, kadınların, gençlerin yanıdır. Faşizmin saldırılarına karşı bu ülkenin demokratik geleceğini inşa etmek için ilerlemeye kesintisiz olarak devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek isterim. HDP’yi savunmak derken tam da kastettiğimiz işte budur. Adaleti ve hukuku savunmak, ortak dayanışmayı büyütmektir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir