Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası yaşanan enerji şoku sonrası dünyada alternatif arayışı hızlandı.
Avrupa’daki birçok ülke 30 yıldır ucuz Rus gazı ve petrolünün sefasını sürdü ama bugünlerde cefasını çekiyor. Bu ülkeler enerjide Rusya’ya olan bağımlılıktan rahatsızlık duymaya başladılar. Fakat bu durumu kısa vadede değiştirme imkanları da yok.
Avrupa yanlış enerji ve sanayileşme politikalarının sancısını yaşıyor. Bu ülkelerin başında ise Almanya geliyor. Enerji bağımlılığı bağımsız bir dış politika izlemeyi de zorlaştırıyor. Mesela Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası ülkesini silahlandırmak için 100 milyar dolarlık bir plan açıklamıştı. Bu planın içinde Ukrayna’ya silah yardımı da vardı, Rus gazına olan bağımlılığın azaltılması da.
Bir şeyler yapmalı
New York Times’ın ikinci dünya savaşından bu yana Almanya’nın dış politikasındaki en büyük kayma diye tanımladığı bu karar başta batıda büyük bir hayranlık ve destekle karşılaştı. Ancak kısa süre sonra önce şaşkınlık ve ardından hayal kırıklığı geldi. Almanya sert çıkışına rağmen çok maliyetli olacağı için Rus gazına ve petrolüne yasak getirme kararını alamadı. Ukrayna’ya göndereceğini açıkladığı araç ve mühimmatları da göndermedi. Kısacası Rusya’ya bulaşmak istemedi, çünkü Rusya’nın gazı kesmesini göze alamadı.
Avrupa kıtasında tüketilen doğal gazın neredeyse yüzde 40’ı Rusya’dan geliyor. Sadece Avrupa Birliği Rusya’dan geçen yıl 150 milyar metreküp gaz ithal etmiş. Bu nedenle artan enerji fiyatlarının ve Rus gazına bağımlılığın yarattığı risklerin daha fazla farkına varılmasının Avrupa’da enerji arayışlarını artırması bekleniyordu.
Nitekim bu durumdan rahatsız olan Avrupa Komisyonu Rusya’dan ithalatın bu yıl üçte birine, yani 50 milyara indirilmesini istiyor. Bu da bir anlamda Rus gazına ambargo uygulamak demek. Ama ülkeler Rus gazına ambargo uygulamayı göze alamıyorlar çünkü Avrupa’da sadece sanayi değil günlük yaşam da ‘gazsızlık’tan büyük ölçüde olumsuz etkilenecektir.
Rusya’dan alınmayacak gaz yerine diğer ülkelerden sıvılaştırılmış doğal gaz alınması konuşuluyor ama bu öyle kolay olmayabilir. Çünkü enerji ithalatçısı birçok ülke LNG peşinde.
Çare yenilenebilir enerjide
Bu kısıtlar altında geriye en mantıklı çözüm olarak, yenilenebilir kaynaklardan daha fazla enerji elde edilmesi seçeneği kalıyor. Zaten küresel ısınmanın geldiği boyut da bu yönde adım atılmasını zorunlu kılıyor.
Kağıt üzerinde Almanya, 2035 itibariyle tamamen yenilenebilir enerjiye geçmiş olmayı planlıyordu. Diğer ülkelerde de benzer hedefler açıklanmıştı. Bu hedefler ışığında ülkeler daha fazla rüzgar türbini ve daha fazla güneş paneli yerleştirerek doğal gaza kısmen de olsa alternatif yaratmanın yoluna bakıyorlar. Bu aynı zamanda bir anlamda ‘krizi fırsata çevirme fırsatı’, yani temiz enerjiye geçiş sürecinin hızlanması olabilir.
Bu sevindirici bir gelişme ama uygulamada kaygı verici gelişmeler oluyor.
Yaşanan krizin yenilenebilir enerji kapasitesi yaratma çabalarını artırması beklenirken, kömür kullanımı ve kömüre yatırım beklenmedik bir şekilde artırıyor. Oysa kasım ayındaki tarihi COP26 toplantısında, karbon salımı açısından yakıtların en günahkarı olan kömüre dayalı enerji üretiminin kademeli olarak azaltılması kararlaştırılmıştı. Kömür devre dışı kalmadıkça Paris İklim Anlaşması ile konulan hedefe ulaşılamayacağı, yani küresel ısınmanın sanayi devrimi öncesine göre 1.5 derece ile sınırlandırılamayacağı artık iklim bilimciler tarafından kabul edilmiş durumda.
Almanya gibi ülkeler nükleerden ve kömürden vazgeçme kararlarını gözden geçiriyor. Oysa Rus gazına bağımlılıktan kurtulmanın ve enerji güvenliğinin tek yolu yenilenebilir enerjiye yatırımdır. Bu sadece Almanya için değil birçok ülke ve Türkiye için de geçerlidir.
Şirketler sorumluluk üstleniyor
Küresel ısınmayı önlemek ve enerji güvenliğini sağlamak için sadece hükümetler değil şirketler de sorumluluk üstleniyor. Birçok şirket, rüzgar ve güneş enerjisi kullanma planı açıklamaya başladı. Türkiye’de de geçen hafta Coca – Cola İçecek (CCI) 2030 sürdürülebilirlik hedeflerini açıkladı.
“Sorumluluk alıyoruz” sloganı ile açıklanan taahhütler kapsamındaki dokuz taahhütten 5’incisi, 11 ülkede 30 fabrika ile faaliyet gösteren şirketin tesislerini yüzde 100 yenilenebilir elektrikle çalıştırmak ve karbon nötr üretime geçmek. Altıncı taahhüt ise, “2030’a kadar iş hacmimizi büyütürken mutlak karbon emisyonlarımızı yüzde 13, litre ürün başına emisyonlarımızı yüzde 50 azaltmak” olarak açıklandı. Bu aksiyonlar, ‘sorumlu kurumsal vatandaş’ olduğunu söyleyen ve dünyanın geleceğini dert edinen her şirketin atması gereken adımlardır.
“Global bir şirket olarak sorumluluğumuzun farkındayız” diyen CCI CEO’su Burak Başarır’ın dediği gibi hedeflere ulaşmak sürdürülebilirliğin iş stratejilerine tam anlamıyla entegrasyonuyla mümkün olabilir. O nedenle şirketler sürdürülebilirlik inisiyatiflerini proje olarak değil, iş yapış biçimlerini değiştirmek olarak algılamalılar.