Medicana Çamlıca Hastanesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Bölümü Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Erdal Dilekçi, migrene ilişkin bilgiler verdi. Baş ağrısı şikayetinin dünya genelinde insanlarda görülme oranının yüzde 16 oranında olduğunu belirten Doç. Dr. Erdal Dilekçi, “İnsanların yüzde 90’ından fazlası hayatlarının bir döneminde baş ağrısıyla karşılaşmaktadır. Baş ağrılarının büyük bir çoğunluğu primer baş ağrısı tipinde olup, bu grupta en sık görülenler migren ve gerilim tipi baş ağrısıdır. Migrenin değişen aralıklarla ataklar halinde görülen baş ağrısı tipidir. Ağrı çoğu zaman ense, şakaklardan başlayarak göz çevresinde yoğunlaşan, zonklayıcı karakterdedir. Ataklar öncesinde veya atak anında bulantı, kusma, ses ve ışığa karşı hassasiyet görülebilir” dedi.
Migren nedeninin net olarak bilinmediğini söyleyen Doç. Dr. Erdal Dilekçi, “Genetik geçiş konusunda özellikle ailesinde migren olan kişilerde daha sık görüldüğü gösterilmiştir. Bunun dışında kadınlarda sık görülmesi nedeniyle özellikle hormonlar ve buna bağlı beyin kimyasallarında yaşanan değişimlerin üzerinde durulmaktadır. Uyku bozuklukları, hormon içeren ilaç kullanımı, mayalı peynir ve şarap gibi mayalanmış alkollü içecek, işlenmiş gıdalarda kullanılan katkı maddeleri, kafeinli gıdalar, stres, yüksek eforlu fiziksel aktiviteler ile hava değişimleri migren ataklarını ortaya çıkaran çevresel etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır” ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Erdal Dilekçi, migrenin belirtilerini şöyle anlattı: “Migren atakları sıklıkla 20’li yaşlarda başlamakla beraber her yaşta görülebilmektedir. Migren atağı prodrom, aura, baş ağrısı ve postdrom (atak sonrası) olarak dört evrede incelenirken kişilerde her atakta tüm evreler görülmeyebilir. Prodrom evresi; ataklardan 12-48 saat önce görülebilir. Boyun tutulması, esneme atakları, aşırı yeme isteği veya iştahsızlık, kabızlık, huzursuzluk, karamsarlık ve depresif bulguların olabildiği ruhsal rahatsızlıklar hastalar tarafından fark edilebilir. Aura: aurasız migren atakları daha sıktır. Yaklaşık 30 dakika süren aura dönemleri titreyen, parlak ışıklardan ibaret görsel aura ve elde, dilde uyuşma, karıncalanma ile karakterize duysal aura olarak tanımlanmaktadır. Ağrı: genellikle ense, kulak arkası veya şakaklardan başlayan, zonklayıcı, şiddetli ve basınç hissi ile karakterize ağrılardır. Ağrı hastaların çoğunluğunda tek taraflıdır. Ataklar 30 dakika ile tedavi edilmediğinde 72 saate kadar uzayabilir. Ataklar esnasında bulantı, kusma, koku, ses ve ışığa karşı hassasiyet ile burun akıntısı sıklıkla görülmektedir. Postdrom dönem: ağrının azalmasıyla beraber yorgunluk, bitkinlik ile karakterize dönemdir”.
Migrenin tanı ve tedavisi konusuna da değinen Doç. Dr. Erdal Dilekçi, “Klinik bulgular ile migren tanısı konmaktadır. Dört evrenin görüldüğü hastalarda tanı konması kolaydır. Laboratuvar ve görüntüleme tetkikleri ile baş ağrısına neden olan hastalıklar dışlanmaktadır. Tedavisini ise ilaç ve ilaç dışı tedaviler olmak üzere ikiye ayırıyoruz. İlaç tedavilerinde ağrı kesiciler, bulantı önleyen ilaçlar, ergot türevleri ve triptan grubu ilaçlar ağrı atakları esnasında kullanılmaktadır. Atakları giderek sıklaşan, ayda 2 den fazla atak geçiren hastalarda migren önleyici tedaviler başlanabilir. Bu amaçla beta blokerler, antidepresan grubu ilaçlar, epilepsi ilaçları, kalsiyum kanal blokerleri ile botox kullanılmaktadır. İlaç dışı tedavilerde özellikle hastanın öyküsünde atak meydana getiren gıdaların tespit edilmesi ve kişinin bunlardan uzak durması önerilmektedir. Gıdalar dışında atakları tetikleyen diğer faktörlerin (açlık, alkol-sigara tüketimi, koku, uyku düzensizliği gibi) eliminasyonu önemlidir. Hastaların diyet, uyku ve egzersiz programı düzenlenir. Tüm bu tedaviler ve önlemlere rağmen migren tedavisinde yetersiz kalınmaktadır” dedi.
Son yıllarda ülkemizde özellikle yaşam tarzı değişiklerinin yanı sıra uygulanan akupunktur, ozon terapi, nöral terapi, proloterapi, ağrı mezoterapisi ve kupa-hacamat gibi geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GETAT) yöntemleri ile çok başarılı sonuçlar alındığını vurgulayan Doç. Dr. Dilekçi, “Bu yöntemler ile migren atağını tetikleyici ve neden olan faktörler (bozucu alanlar, kronik inflamasyon sonucu ortaya çıkan asidoz, kas iskelet sistemi kaynaklı tetik nokta ve kas spazmları gibi) tedavi edilmekle beraber bedenimizin kendini yenilemesine katkıda bulunurlar. Bu yöntemlerle ilgili başarılı sonuçların gösterildiği makaleler gün geçtikçe artmaktadır” dedi.