Türkiye bir haftayı aşkın süredir, bir kez daha göçmen/sığınmacı tartışmalarının içinde. Bu konuda kapağı zaten hep aralık duran Pandora’nın kutusu, hepimizin gözleri önündeki kanırtmalarla epey açıldı ve tabii siyasetin de gündemine girdi. İlk günlerde temkinli bir mesafede duran, bir tür sessiz yatıştırıcılık rolü üstlenmeye çalışan iktidar matbuatı da artık büyük oranda konudan kaçamıyor ve tartışmaların dizginlenemez hararetine uygun şekilde tutum ‘çeşitlendiriyor’. Erdoğan ve Bahçeli’deki temkinli dil değiştirmelerin de özellikle bazı gazete ve televizyonlarda etkisi olduğu görülüyor.
Yakın zamana dek başlıca iki yol izleniyordu:
1. Türkiye’nin göç yönetimi konusundaki ‘başarısını’ anlatmak.
2. Mevcut ortamın kışkırtılmış bir reaksiyoner ortam olduğunu söyleyerek bazı siyasi aktörleri ve harici güçleri suçlamak.
Şimdilerde bu ikisine bir üçüncü yol eklenmiş durumda:
3. Tamam, elbette bir sorun var, bazı adımlar atılmalı, ama iktidar da zaten bunun farkında, yeni adımlar atacak…
Bu üçüncü tutumu önemsemek gerekli. Zira Erdoğan ve Bahçeli’nin sözlerindeki tedrici değişimin, bir zikzak olmaktan öte, bir yeni politika arayışı olduğuna dair işaret de veriyor.
Örneğin Sabah’ta Melih Altınok, pazar günkü yazısında, ‘puslu hava’dan, ‘yabancı düşmanlığı ateşi’nden, ‘zehirli linç dumanı’ndan söz ediyor. Bu konudaki duyarlılığının boyutunu ise pek çok kez iktidara yakın basının saldırılarına konu olmuş Nevşin Mengü’ye verdiği destekle gösteriyor:
“Dün de meseleyi anlamak için farklı bir bakış açısı sunmaya çalışan gazeteci Nevşin Mengü’yü ‘Tacizi normalleştiriyorsun’ diyerek şeytanlaştırıyorlardı…”
Fakat Altınok aynı yazıda, şunu da söylüyor:
“… iktidardan sınırları daha güvenli hale getirmesini istemek, zorunlu sığınmacıların entegrasyon çalışmalarını teşvik etmek, demografik dengeyi bozmamak için alınan tedbirleri sorgulamak son derece meşru bir zemin…”
Bu yatıştırma çok fayda etmemiş olacak ki ertesi gün köşesine şu notu düşüyor:
“Bu akşam saat 21.00’de aHaber’de İstanbul’da göçün idaresinden sorumlu olan İl Müdürü Bayram Yalınsu’ya tüm bu iddiaları soracağım.”
Nihayet dünkü (20 Nisan) yazısında, bu programda edindiği izlenimleri aktarıyor. Bu kez puslu, dumanlı, ateşli tamlamaların yerine şöyle ifadeler var: ‘Seyahatleri ve yerleşimleri izne bağlı, ‘hareket serbestileri keyfi değil’, ‘750 bölge yabancılara yasak’, ‘yardımlar AB fonundan’…
Ama en mühim mesajını sona bırakıyor: “Gördüğüm kadarıyla iktidar cephesi önümüzdeki dönem sığınmacıların sınırlandırılması ve geri dönüşlerine zemin yaratılması politikasını daha sıkı uygulamaya kararlı.”
Salih Tuna’nın Davutoğlu’nu, Mahmut Övür’ün Kılıçdaroğlu’nu eleştirmekten ibaret yazıları bir yana, Sabah’ta hiç kimse göçmen konusunda yazmaya yanaşmazken Melih Altınok’un gayretini dikkate almalı tabi.
Yeni Şafak’ta Yasin Aktay örneğin, konuya Altınok kadar vakıf olmadığını gösterecek şekilde yazıyor aynı 20 Nisan günü: “Göçmen genellikle nispeten daha iyi ülkelere yönelir. Bugün Türkiye’nin daha celbettiği göçmen sayısı bir bakıma da Türkiye’nin yaşadığı gelişimle paralel gelişiyor.”
Nitekim gazetesi de aynı gün şu manşetle çıkmış: Nasıl başardınız!
Manşetteki soruyu soran dünya ülkeleri imiş. Yeni Şafak’a göre “Dünya Türkiye’den mülteci desteği istiyor… onlarca ülke ve uluslararası kuruluş Türkiye’nin kapısını çalıp bilgi ve destek talep ediyor.”
Fakat dünkü bu manşetin ardından bugünkü (21 Nisan) Yeni Şafak’ın birinci sayfasında göçmenlerle ilgili hiçbir haberin yer almaması dikkat çekiyor.
Star’da, Türkiye’de, Akit’te konudan kaçma, başta Erdoğan olmak üzere sınırlı sayıda ‘yetkili’nin demeçlerinden öte yorum yapmama eğilimi dikkat çekiyor.
O halde matbuattan, iktidarın bu meseledeki tutumuna ilişkin elde en önemli veri olarak Melih Altınok’un gözlemleri kalıyor: Sığınmacıların sınırlandırılması ve geri dönüşlerine zemin yaratılması konusunda daha sıkı uygulamalar… Cem Küçük de Habertürk TV’de benzer bir çerçevede konuşuyordu dün.
Enflasyon konusunda baharı, yazı, öteki yılı işaret ederek girişilen zaman kazanma ve sabır eksenli politika, Suriye savaşının sonuna işaret eden bir menzille sığınmacılar konusunda da denenecek ve ‘göndermeyeceğiz’ söyleminden kalıcı olarak vazgeçilecek –mi acaba?