Önce olan biteni tartışmanın seyrini hatırlayalım.
Kılıçdaroğlu ‘seçimi kazanırsak Şam yönetimiyle masaya oturacağız. Barışı sağlayacağız. Göçmenleri ülkelerine göndereceğiz’ dedi…
Nasıl göndereceksin, zorla mı göndereceksin tartışması çıkınca tek cümleyle yanıt verdi: davul zurnayla.
Aslında Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı ciddi bir seçim vaadiydi. Çünkü misafirliğin uzaması bazı bölgelerde ciddi sorunlar doğurmaya başlamıştı.
Demografik yapı ciddi şekilde tehdit altındaydı. Bazı bölgelerde kültürel değişim gözleniyordu. Bazı yöreler Suriye gibiydi. Arap kültürü yerleşmişti.
Kılıçdaroğlu’nun barışı sağlayıp ülkelerine göndereceğiz çıkışı bu sebeple yankı buldu.
Kılıçdaroğlu göçmen sorununa el atar, ses getiren çıkış yapar da Erdoğan sessiz mi kalır?
Kalmadı tabii. Kılıçdaroğlu’na kızarak tam tersini söyledi: ‘Dün Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den geldiler. Bugün Ukrayna’dan geliyorlar. Mazlumların sığınağı olmaya devam edeceğiz. Muhalefet, ‘Seçimi kazanırsak ülkedeki mültecileri göndereceğiz’ diyor. Biz göndermeyeceğiz. Ensar’ın ne olduğunu biliyoruz. (…) Adam ne diyor, ‘Göndereceğiz’… Farkımız bu.’
İktidar ‘bu topraklarda kalacaklar, göndermeyeceğiz’ diyor…
Muhalefet ‘seçimi alırsak göndereceğiz’.
Ekonomiden sonra seçmeni etkileyecek önemli kutuplaşma. Kalsınlar diyenler bir tarafta, ülkelerine dönsünler öte tarafta. Hangi görüş daha baskın?
Muhalefet mi tercih etmeli, iktidar mı?
Bu soru zihinlerde yanıtını ararken Erdoğan 180 derece dönüş yaptı. Dedi ki; ‘tek başına bırakılmış olsak da Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşü için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.’
Kısa sürede bu kadar hızlı fikir değiştirmesinin bir neden olmalıydı. Dipten gelen tepki. Dipten gelen çağrı. Veya toplundaki huzursuzluğun Saray’a yansıması de diyebiliriz.
Dün gördük ki Bahçeli de gitmelerinden yana. MHP’nin görüşü zaten buydu. Ama Bahçeli dün gerekçeleriyle bir kez daha dillendirdi. Söyledikleri önemli. Altını çizdiğim sözlerini aktarıyorum.
‘Düzensiz göç ve sığınmacı sorununu, soğukkanlı ve sağduyulu şekilde kavramanın daha da ötesinde dün, bugün ve gelecek mizanında stratejik akılla ve milli çıkarlarımıza muvafık halde analiz etmek, tedbir geliştirmek mecburiyetindeyiz.’
‘Anadolu coğrafyasının en az yüz yıl, hatta 500 yıl sonraki nüfus yapısının nasıl olacağını, bu kapsamda doğabilecek muhtemel risk ve tehditlerin nesnel boyutunu bütün yönleriyle hesaba katmak, muhasebesini yapmak zorundayız. Gecikemeyiz, geride kalamayız, atalete düşemeyiz, ağırdan alamayız.’
Bizden sonraki nesillere kuşku duyacakları, kendi ülkelerinde garip olacakları, çok bilinmeyenli denklemlerle kilitlenmiş bir vatan coğrafyası asla ve kat’a bırakamayız.’
‘Son günlerde ülkemizde geçici koruma statüsü ile bulunan Suriyeli sığınmacıları bahane ederek toplumsal infialin ateşini tutuşturma arayışında olan görevli provokatörlerin devrede olduğu görülmektedir. Bağcılar’da bir densizin sokak ortasına sandalye koyarak oturması dahi kor halinde duran gerginliği tırmandırmış, günlerce ülke gündemini meşgul etmiştir. Altındağ’da yaşananların toz bulutu bile dağılmış değildir.’
‘Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır. Önüne geçilmelidir. (..) Misafirin ve misafirliğin süresi sınırlıdır.’
Kalsınlar, gitsinler kelimeleriyle ifade edilen popülist tartışmanın ötesinde bu mesele tüm partiler tarafından enine boyuna konuşulmalı. Akademik destek alarak çözüm yolları aranmalı.
Rakamlar ortada. Erdoğan’ın ifadesiyle 3.5 milyonu Suriyeli 5 milyon göçmene geçici ev sahipliği yapıyoruz. 5 milyon resmi kayıtlı göçmen. Kayıt dışı olanlarla, kaçaklarla bu sayı 6 milyonun üzerinde.
Sadece Suriyeliler, Afganlılar değil, yok yok..
Iraklı var, Pakistanlı var, İranlı var, Afrika’dan geleni var. Var oğlu var.
Aslında nüfusumuz 84 milyon değil, 90 milyonuz, 91 milyonuz. Nüfusumuzun nereneyse yüzde 8’i göçmen. Geçici sığınma statüsünde. Yarın bu oran kaç olacak?
Yüzde 10 mu? Yüzde 15’mi?
Erdoğan’ın Ensar söylemi Türkiye’yi göçmen deposu yaptı. Afrika’dan, Asya’dan, oradan buradan, Avrupa’ya gitmek isteyenler önce Anadolu’ya ayak basıyor. Yıllarca insan kaçakçılarının ekmeğine yağ sürüldü. Türkiye insan kaçakçılarının veli nimet duyduğu ülke oldu.
Durum çok ciddi… Yakın gelecekte göçmenler üzerinden Türkiye’yi karıştırmak isteyen provokatörler çıkabilir, çıkacaktır da. Provokasyon olmasa bile ekonomik/sosyal nedenlerle önce küçük sonra büyük çaplı gerilimler hatta çatışmalar yaşanabilir.
Hafife alınacak durum değil. Siyasete alet edilecek konu hiç değil. İktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla mutabakat sağlanacak devlet politikası oluşturmak gerekli!..
Yarın öbür gün Türkiye’nin en büyük sorunu nedir diye sorulduğunda; göçmen meselesi yanıtı verilmesin diye…