HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar partisinin grup toplantısında konuştu.
Satırbaşları şöyle:
Bu ülke tarihinin en vahşi katliamlarından biri olan Suruç için adalet arayışı 20 Nisan’da tam 81 ayını dolduracak. Tam 81 aydır yoldaşlarımızın aileleri, arkadaşları, yoldaşları tüm baskılara rağmen adalet arayışını sürdürüyorlar. Katilleri, onlara göz yumanları, teşvik edenleri yargılaması gereken mahkemeler hayatını kaybeden yoldaşlarımız ailelerine yöneliyorlar. Onlara soruşturmalar açıyorlar, gözaltına alıyorlar, tutukluyorlar. Biz, yoldaşlarımızın düşlerini de bu adalet mücadelesini de sonuna kadar omuzlamaya kararlıyız. Düş yolcularımızın hayallerini yaşatacağız. Suruç’u unutmayacağız, unutturmayacağız.
Ferhan Yılmaz’ın ölümü
Cezaevinde yaşanan gelişmeler acil yerini korumaya devam ediyor. Bir ülkenin gidişatını, hukuk ve adalet terazisinin hangi düzeyde olduğunu görmek istiyorsanız ilk bakılacak yer cezaevleridir. Cezaevleri bir ülke yönetiminin aynasıdır. Türkiye’de duvarlar sürekli yükseliyor ve çoğalıyor. Hepten zindan rejimine dönmüş bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu rejim, ülkeyi bir cezaevi toplumuna dönüştürmek için her yolu deniyor. Korkunç gelişmeler devam ediyor. Bu ülkeyi bütünüyle bir cezaevine dönüştürmeye çalışıyorlar. Zulüm arttıkça, direniş artıyor. Baskı arttıkça itiraz yükseliyor.
Ölümle sonuçlanan işkence ve hak ihlalleri, hukuksuzluklar, infaz yakmalar, hasta mahpusları ölüme terk etme politikası ve tecrit cezaevlerinden başlayarak tüm toplumu kuşatma altına alma siyasetiyle ortaya çıkıyor.
Geçen hafta Silivri Cezaevi’nde işkence sonucu yaşamını yitiren Ferhan Yılmaz için idare önce kalp krizi dedi. Sonra ölüm belgesine baktık orada bulaşıcı hastalık diye yazılmış ama ortaya çıkan görüntüler Ferhan Yılmaz’ın işkence sonucu katledildiğini göstermektedir. İdare, işkenceyi ısrarla saklamaktadır. Silivri 5 No’lu Cezaevi Müdürü derhal görevden alınmalı ve işkenceye karışan tüm görevliler hakkında soruşturma başlatılmalıdır.
Gelin hep birlikte, güçlü bir şekilde bu zulme karşı sesimizi yükseltelim, güçlerimizi birleştirelim. Bu çağrımız bütün hak örgütlerine, demokrasi çevrelerine, muhalefet partilerinin tamamınadır. Bu hepimizin bugünü ve geleceği meselesidir. Sesimizi yükseltelim ve bu zulmü birlikte durduralım.
Bu iktidar çürümüştür ve çöküş içerisindedir. Korkusu da buradan gelmektedir. Saldırganlığı da bu korkunun ürünüdür. Topluma gelecek umudu veren mücadele güçlerinden korkuyorlar. Büyümekte olan demokratik mücadelenin sonuç alacağını görüyorlar o nedenle korkuyorlar. Korkunun ecele faydası olmayacaktır. Bu iktidarı da göndereceğiz, bu düzeni de mutlaka değiştireceğiz.
Pençe Kilit Operasyonu
Bu politikalar bu ülkeyi faşizmin kurumsallaştığı bir yolda hızla ilerletme amacına yöneliktir. Eğer gerçekten bunu durdurmak istiyorsak hep birlikte mücadele etmek bizim boynumuzun borcudur. Bu iktidar daimi savaş politikalarıyla ayakta duruyor deyip duruyoruz. Bununda her gün yeni örnekleri çıkıyor karşımıza. Bu ülkede siyaseti savaş politikaları üzerinden dizayn etmeye çalışıyorlar. Diğer muhalefet partilerini bu politikalar üzerinden hizaya getirmeyi amaçlıyorlar. Böylece bizim dışımızda demokrasi ve barış isteyen güçlerin dışındaki herkesi sessizce bu cephede yer almaya çekiyorlar. Diğer muhalefet partilerinin geçmişten ders çıkarmalarını istiyoruz. Her sınır ötesi operasyonundan sonra iktidarın arkasına dizilme alışkanlığının bu ülkede bu düzeni kalıcı hale getirmekten başka bir sonuç yaratmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu oyuna gelmeyin. Bu iktidar ülkenin bekasını gerekçe gösteriyor asıl olan kendi bekasıdır. Şimdi yeniden sınır ötesi operasyonlar adı altında savaş politikalarını yükseltmeye yönelmiştir. Buradan varmak istediği yer kendi varlığını sürdürecek şartları yaratmaktır. Bu operasyon adı altında yürütülen savaş politikalarına karşı hep birlikte durmak zorundayız.
Ekonomik kriz dedikleri şeyin, halkın yoksullaşması, açlığa mahkum edilmesi olduğunu hepimizin çok iyi görmesi gerekiyor. Bunun birinci nedeni Kürt sorununda çözümsüzlük ve bu savaş politikaları. Savaş politikaları devam ettikçe yoksullaşma da artacaktır. Savaşa ayrılan her kaynak bir avuç çevreyi daha zengin etmekte bu iktidarın kendini sürdürme heveslerini güçlendirmekte ama bu ülkeyi ve toplumu acılara, yokluklara sürüklemektedir.
Sığınmacılar
Ülkeye, Suriye iç savaşı başladığından bu yana çok sayıda insan sığındı. Bunlara çeşitli isimler veriliyor. Bugün bu insanların yaşadığı şartları da göz ardı edelim. Daha önemlisi ülkelerini neden terk etmek zorunda kaldıkları meselesinin üstünü örten anlayış nefret politikalarını yönelmiştir. Oysa bir insanın veya insanların topraklarını, yaşadıkları yerleri, hatıralarının ve köklerinin olduğu yerleri terk etmeleri için çok önemli sebeplerin olması gerekiyor. Bu sebeplerin başında da savaşlar geliyor. İşte Ukrayna savaşı. 5 milyondan fazla insan topraklarını terk etmek zorunda kaldı.
Eğer insanlar ülkelerinden kaçıyorsa ya canları tehlikededir ya çocuklarının geleceği ağır tehdit altındadır ya da yaşama şartları ortadan kaldırılmıştır. Bu gerçeği görmeden sığınmacılar, göçmenler meselesini doğru bir şekilde tartışmanın imkanı yoktur. Sığınmacıları nefret objesi haline getirenler savaş politikalarını her gün alkışlayanlardır.
Suriye’de iç savaşı körükleyen güçler o savaşın sonucu olarak bu topraklara gelenlere nefret kusuyorlar. Onlara saldırılar düzenliyorlar.
Bizler sığınmacı ve göçmen meselesini insan onuru ilkesini esas alarak değerlendiriyoruz ve özellikle bu topraklarda yaşanan sorunun çözümü olarak bölgesel barış politikalarını gösteriyoruz. Temel şart Kürt düşmanlığından vazgeçmektir. Bu savaş politikalarının yürütülmesinin en önemli sebebi Kürt düşmanlığıdır.