2006’dan beri özellikle Küçükçekmece Lagünü başta olmak üzere, İstanbul’un kıyısal alanlarında araştırmalar yapan Prof. Dr. Nüket Sivri
“MİKROPLASTİKLERİN BİYOBİRİKİM POTANSİYELİ, BOYUT KÜÇÜLDÜKÇE ARTAR”
Planktonik ve küçük omurgasız organizmaların bünyesinde mikroplastiklerin birikebildiğini, bunun neden ve nasıl olduğunu laboratuvar ortamında bilimsel araştırmalar dahilinde gözlemlediklerini vurgulayan Sivri, bazı balık türlerinin yumurtaları kadar büyüklüğe sahip olan mikroplastiklerin, filtrelere takılmadan denizlere veya göllere ulaşana kadar hiçbir engelle karşılaşmadan kolaylıkla seyahat edebildiğini anlattı.
Sivri, mikroplastiklerin deniz ortamına taşınmasının bir diğer yolunun da kanalizasyon ve yağmur sularıyla alıcı ortamlara (göl ve nehir gibi) ulaşması şeklinde olduğuna işaret ederek şunları söyledi:
“Sucul alanlarda bulunan mikroplastiklerin canlılarla etkileşimi ve mikroplastiklerin türler üzerindeki etkileri konusunda her geçen gün farklı bilgiler ediniyoruz. Mikroplastiklerin biyobirikim potansiyeli, boyut küçüldükçe artar. Bu birikim potansiyeli, ekolojik sistemin temeli olan besin ağındaki türlerde toksik etkiler görülmesine neden olur. Omurgasız hayvanlarda mikroplastik yutulmasından sonra daha düşük somatik büyüme oranlarını ve üreme kapasitesini bildiren çalışmalardan bahsetmek olası. Son dönemde hem ulusal hem de uluslararası yürütülen proje ve çalışmalarda, balık midesinde tespit edilen mikroplastiklerden ziyade, balıkların beslenmesinde aktif rol üstlenen bu tip organizmalarda ölümle sonuçlanan mikroplastik etkilerine biz de rastladık. Son zamanlarda, deniz ortamındaki mikroplastiklerin mikroorganizmalar üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmalar artsa da risk değerlendirmesi yapabilmek için çevrede tespit edilen mikroplastiklerin ve nanoplastiklerin miktarlarına ilişkin literatürdeki veriler yetersiz. Organizmaların mikroplastiklere maruz kalma riskini ve potansiyel etkisini tanımlamak için çalışmaların sürdürülmesi elzem.”
Omurgalılarda mikroplastiklere maruz kalmanın; diğer maruz kalan organizmaların yutulması veya bulaşması, su sütunlarından veya sedimentten plastik parçaların doğrudan emilmesiyle meydana gelebildiğini bildiren Sivri, mikroplastiklerin hava akışlarındaki yüksek yayılma hızı nedeniyle tehlikeli derecede riskli bir maruz kalma yolunu açmış olduklarına da dikkati çekti.
Sivri, “Metabolizma ve bireysel duyarlılıktaki farklılıkların yanı sıra, mikroplastiklerin solunmasına verilen yanıt, ani bronşiyal reaksiyonlar, yaygın interstisyel fibroz, bronşiyal ve peribronşiyal dokuda inflamatuar ve fibrotik değişiklikler ve interalveolar lezyonlar olarak özetlenebilir” diye konuştu. Sivri, Hollanda’daki Amsterdam Vrije Üniversitesince yürütülen ve insan kanında ilk kez mikroplastiğe rastlanan araştırmayı hatırlatarak sözlerine şöyle devam etti:
“Mikroplastiklerle ilgili son dönem çalışmalarında, kanda mikroplastik tespit edilmesi bile bilim insanlarını hayrete düşüren bir durum olmaktan çıktı. Çünkü mikroplastiklerin anne karnındaki fetüste dahi var olduğu biliniyordu. Dünyada artık her yerde mikroplastik yapılara rastlıyoruz. Hatta sadece araştırma amacıyla giden insanların bulunduğu Antartika’da bile mikroplastik yapılar tespit ediliyor. Kanda tespit edilmesi çok etkili bir gelişme lakin bizim beklentilerimiz dahilindeydi. Düşünün ki insan kanına gelmiş olan bir yapının, soluma ile vücuda alınan mikroplastiklerin insan üzerindeki yapısı ve baskısı nasıl olur? Şöyle ki, vücudumuz bu mikroplastikleri bir şekilde dışarı atabiliyor olsa da, projelerimizde çalıştığımız Daphnia (su piresi) gibi bazı organizmalar var ki mikroplastikler bu organizmalar üzerinde toksik etkilere neden oluyor. Denemelerimiz, mikroplastik özelliğine bağlı olarak, organizmanın patlaması, büzüşmesi hatta yuttuğu mikroplastiği sindiremediği için ölümü ile sonuçlanabiliyor.”
“MİKROPLASTİK KİRLİLİĞİNİ ÖNLEMEK İÇİN DOĞA İNSANLARDAN YARDIM İSTİYOR”
Plastiklerin insanlar tarafından giderek artan sıklıkla üretilip kullanılmaya başlandığını, plastik malzemelerin çevreyi en çok kirleten antropojenik enkaz haline geldiğini ifade eden Sivri, “Doğanın çözülmesi en zor denklemi olan mikroplastiklerin insan sağlığına etkileri, yanıtlanması en zor soru. Dağılım, izleme gibi farklı çevresel matrislerdeki varlığı hakkında da bilgi eksikliğimiz var. Çeşitli biyotik ve abiyotik çevresel matrislerde mikroplastiklerin izlenmesi, kirlilik durumunu, akışı ve organizmalar tarafından maruz kalma riskini ve potansiyel etkisini tanımlamak için çalışmaların sürdürülmesi elzemdir. Ancak mikroplastikler izleme çalışmaları, güvenilir ve karşılaştırılabilir yöntemlere ihtiyaç duyduğundan projelendirilmesi şarttır” diye konuştu.
Prof. Dr. Nüket Sivri, bireylerde çevre hassasiyetinin oluşmasında birçok unsurun önemli olduğuna işaret ederek, şu önerilerde bulundu:
“.”
Türkiye’de ve uluslararası alanda mikroplastik konusunda pek çok projeye dahil olduklarını aktaran Prof. Dr. Sivri sözlerini şöyle tamamladı:
“Türkiye’de sadece Marmara Denizi özelinde değil, Karadeniz, Akdeniz, Ege kıyısal alanlarına ait farklı istasyonlarda çalışma yapan başarılı araştırmacılarımız var. TÜBİTAK destekli projelerimizin yanı sıra 2015’den bu yana Arjantin, İngiltere ve Kore ile devam eden çalışmalarımız ve ortak bilimsel yayınlarımız var. Bunlar ülkemiz adına gerçekleştirdiğimiz büyük başarılardır.”