HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Irak’ın kuzeyinde başlattığı ‘Pençe Kilit’ isimli operasyona ilişkin, “Açlık, yoksulluk, işsizlik ve cinayetleri örtmenin yolu savaş politikasını devreye sokmak. Bu savaşın nedeni iç krizi çözememesidir” ifadelerini kullandı.
Sözlerine, “İstibdat rejimi yasaklamalar ve sansürle davam ediyor” diyerek başlayan Beştaş, yasaklamaların amacının hakikati karartmak olduğunu belirtti. Beştaş, “Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini haber yapanlara ceza öngörülüyor, alternatif açıklama yapanlara ceza öngörülüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu hakkında kapatma davası açıldı ve daha birçok karartma çalışması devam ediyor. Açıkçası, AKP-MHP iktidarının uzun yıllardır hakikatleri karartma ve gerçekleri gizleme çalışmaları hayatın her alanda görüyoruz” dedi.
‘İKTİDARIN DERDİ İŞKENCE YAPILMASI DEĞİL, BUNUN KAMUOYUNA YANSITILMASIDIR’
İşkence yapanların, cinayet işleyenlerin soruşturulmadığı ama işkence haberi yapanların soruşturulduğu haklarında dava açıldığı bir aşamaya gelindiğini dile getiren Beştaş, Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, “Çünkü iktidarın derdi işkence yapılması, cinayet işlenmesi değil bunun kamuoyuna yansıtılmasıdır. Yani gerçeklerin yansıtılmasıdır. Bu iktidarın en büyük korkularından biri gerçeklerdir. Gerçeklerle büyük sorunu var. Kendi çizdiği yalan çerçevesinde herkesin yazıp çizmesini istiyor ve bunun gereğini de yerine getiriyor. 20 yıllık tarihi arka planı var, ama son yıllar Cumhur İttifakı ile birlikte bunu giderek arttıran bir durum var. Bu karartma siyaseti ve politikasının istibdat rejimini bir diğer çıktısı da partimiz hakkında açılan kapatma davasıdır” diye belirtti.
‘CEZAEVLERİNDEN ÇIKACAK CENAZELERİ NASIL KARARTACAKSINIZ’
Partilerine yönelik açılan kapatma davasının her şeyden önce demokratik siyasete müdahale olduğunu vurgulayan Beştaş, şöyle konuştu:
“Partimizin her alanda gerçekleri söylemesi, olanları gizlememesi ve bir demokrasi mücadelesini bütün yönleriyle vermesidir. Ama kendileri bu rotayı veremedikleri için işte partimizde sahte yalan, mesnetsiz iddialarla bir kapatma davasını devam ettiriyor. Tabii ki bu politikanın diğer sonucu da halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek istemeleridir. Bütün toplumu 84 milyonu, pembe bir fanus içinde sadece kendi verdikleri haberler ile beslemek, onları bilgilendirmek istiyorlar. O fanusun dışında asıl hayatın devam ettiği alanlarda hiçbir haber almamaları, bilgilerinin olmaması ve her hangi bir itirazda bulunmamaları için bu siyaset devam ediyor. Mesela, cezaevlerini örnek verecek olursak, şimdi bir yönetmelik çıkarılıyor ve cezaevinde yaşananların artık dışarı yansıması engellemek isteniyor. Hadi engellediniz de çıkacak cenazeleri nasıl karartacaksınız. Mesela Ferhan Yılmaz’ın darp ve cebir izleriyle, işkence izleri ile çekilen videosunun yayılmasını nasıl engelleyemediyseniz, diğer uygulamaları da engelleyemezsiniz.”
‘ÇETELER KORUNUYOR DERNEKLER KAPATILIYOR’
Beştaş, şöyle devam etti:
“Kadına şiddet haberleri maalesef hepimizin hayatına çok acı bir şekilde düşüyor fakat kadına yönelik şiddetle mücadele etmek yerine, kadın cinayetleriyle mücadele eden dernekleri kapatmaya çalışıyorlar. Mesela, Kadın Cinayetlerini Durduracağız derneğine mücadelesini durdurmak isteyen bir dernekle neden uğraşıyorsunuz. Çünkü o cinayetleri üstünü örtmek istiyorsunuz. Bir diğer örnek Rosa Kadın Derneği. İki üç ya da bir yöneticilerine, başkanlarına yönelik operasyon yapılıyor. Kadın hak ihlalleri üzerine çalışan bir dernek vasfında Rosa Kadın Derneği. Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek talebiyle Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformu hakkında fesih talebiyle açılan dava 1 Haziran’da görülecek ve biz tabii ki o davada olacağız. Kadın haklarını ve özgürlük mücadelesi sürdüreceğiz. İktidarın kadın mücadelesini savunma ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek demekle bütün dünyaya ilan etmişti. Bu da onların çıktılarından biri. İktidar adeta kendisine ve yandaşlarına sunduğu cennet bozulmasın diye geri kalanları cehennem ateşine atıyor. Çeteler korunurken, kamu yararına çalışan dernekler, kurumlar kapatılmak isteniyor. Çeteler hakkında neden soruşturma yapmıyorsunuz? Neden yasaklamıyorsunuz?
Geçenlerde Cumhurbaşkanı ‘kadına karşı şiddet kadın cinayetleri ayıbından ülkeyi kurtarmaya kararlıyız’ dedi bu ayıbı yaratan kim? İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çeken kim? 2002’den bu yana iktidarda olan kim? Kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran söylemlerden hiç bir şekilde kaçınmayan kim? Bu ayıbı yaratan sizsiniz, ayrıca kadın cinayetleri ve kadın meselesi bir ayıp olarak yönetemezsiniz. Kadına yönelik şiddet de cinayetler de politiktir. Dünyanın her yerinde, kadın hak savunucularının çok önemle üzerinde durdukları bir ilkedir. Kadın cinayetleri, kişisel bir mesele, bir ayıp olarak nitelendirilemez. En ayıp suçlardan bir tanesidir.
Bu yasaklar meselesinin her gün devam ediyoruz, her zaman üzerinde duruyoruz, ancak bu yasakları alaşağı eden bir toplum ve mücadele kararlılığı var. HDP olarak yasaklara karşı her yerde her zaman en güçlü şekilde sesimizi, mücadelemiz yükseltme kararlıyız. Bütün demokratik kamuoyunu bu mücadelede ortak olmak için davet ediyor.
‘OPERASYON İSİMLERİ İÇİN ALFABEDE HARF KALMADI’
Bugün bütün gazetelerde ve televizyonlarda sınır ötesi operasyon haberleri var. ‘Yıkacağız, bitireceğiz, öldüreceğiz’ her zamanki hezeyanlarıyla. Operasyon isimleri için alfabede harf kalmadı. Peki sorun çözüldü mü? Kürt sorunu çözüldü mü? Savaşın sonuçlarını ortadan kaldırdık mı, demokratik bir sistem kuruldu mu hayır. Ne oluyor. Şimdi içeride yığınla sıkıntı var. Açlık, yoksulluk, işsizlik ve cinayetleri örtmenin yolu savaş politikasını devreye sokmak. İnsanlar sofrasında ekmek olmadığını düşünmesin diye sınır ötesi operasyon devreye sokuluyor. Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk yapıyor. Dışarıda barış havarisi kesildi. Orada barış elçiliğine soyunan Türkiye, Kürt düşmanlığı ve savaş politikasıyla aslında hiç de barış elçisi olmadığını ilan ediyor. Bu savaşın nedeni iç krizi çözememesidir. Bunu kapatmak için, görünmez kılmak için bu operasyonlara devam ediyor.
‘SAVAŞ POLİTİKASI ZAM OLARAK YANSIYOR’
Bu operasyonlar, savaş politikası, Kürt düşmanlığı sadece Kürtlere zarar vermiyor. Olanak olsa bunu tek tek bütün yurttaşlara anlatmak istediğim en temel konulardan biridir. Kürtlerin talebi ve mücadelesi eşit ve özgür yurttaşlıktır. Herkes gibi anayasal ve demokratik bir sistemde yaşamaktır. Bu savaşın sonuçlarını 84 milyon insan yaşıyor. Her şeyden önce manevi olarak yaşıyor. Bir ülke düşünün sürekli savaş politikası ile savaş tamtamları çalıyor. Tehdit var, bertaraf ettik, şu kadar kişi öldürdük, şunu yaptık. Bu nedir? Bu toplum üzerinde ağır bir psikolojik baskıdır. Bu toplumun her kesimine yansıyor. Savaş politikası zam olarak benzine, domatese, bibere, mamaya yansıyor. Savaş politikasının iç ettiği ekonomik maliyeti sürekli ifade ediyoruz. Burada Türkiye toplumuna aç, yoksul, işsiz kalın iş cinayetlerinde ölün ama biz savaş politikamızı devam ettiriyoruz siz de bizi destekleyin diyorlar. Çünkü ellerinde başka bir malzeme kalmadı.
‘BEKALARINI GÜVENCEYE ALMAK İÇİN SAVAŞ TAMTAMLARINI ÇALMAYA DEVAM EDECEKLER’
Bu politika tüm halklara Türkiye’de Türk’e, Kürde, Laz’a, Çerkes’e, Arap’a, Alevi’ye bütün kimliklere dillere ve inançlar zarar veren bir politikadır. Biz HDP olarak her zaman savaşın karşında barışı diyalogu ve müzakere savunduk. Kürt meselesini, Türk meselesini kesinlikle barış yolu ile çözebiliriz. Birbirimizi anlayabiliriz. Kürtler Türklerle, Araplarla, Çerkesler ile bir çatışma yaşamıyor aslında. Bunu yaratan iktidarın politikaları, devlet yaklaşımdır ve bu yeni değildir. Bunun çıktısı olarak savaş politikaları ve operasyonlarla hiçbir şey elde edilemeyeceğini biliyoruz. İçerde kendi iktidarlarını devam ettirmek, bekalarını güvenceye almak için savaş tamtamlarını çalmaya devam edecekler. Bütün Türkiye toplumuna seslenmek istiyorum. Bu politikalara karşı duralım. Biz her zaman savaş tezkerelerine karşı durduk. Libya’ya da, Irak’a da, Suriye’ye de Afganistan’a da karşı durduk. Çünkü biz içerde dışarıda ve Ortadoğu’da bir barış politikası yürütülmesini gerektiğini savunuyoruz. Burada kaos yaratan hem Türkiye’de hem de komşu ülkelerde hem de Ortadoğu bir iktidara daha fazla prim vermeyelim. Bu aynı zamanda siyasetlerinin bittiği noktayı da ifade ediyor. İçerde baskı şiddet ve dışarıda savaş tamtamları devam ediyor. Savaş yıkım, ölüm, kayıp, ezadır. Savaşı savunmak insanlık değerleri ile bağdaşmaz. Tüm demokratik kamuoyunu savaş karşı barışı, ölüme karşı yaşam siyasetini savunmaya devam ediyoruz. Bu konuda kararlı duruşumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz.
‘KRİZ DEĞİL ÇÖKÜŞ YAŞANIYOR’
Hakikaten şu anda bir kriz değil çöküş yaşıyoruz. Savaş sebeplerinden biri çöküştür. Çöküş sonucu girişilen savaş siyasetidir. Bu çöküşün nedenlerinden biri de savaş politikalarıdır. Mesela BM Kalkınma Programı Borç Kırılganlığı Raporuna göre 19 devlet borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, 72 devlet ise borç ödeyememe riski altında. Türkiye yüksek riskli ülkeler kategorisine girdi. Açlık tehlikesi o kadar hayatımıza girdi ki, yağ kuyrukları, çöpten yiyecek toplayanlar hayatın olağan seyri haline geldi. Domatesler tek tek satılmaya başlandı, karpuzlar 6’ya bölünüyor, bebek mamaları kelepçe ile konuyor. Hangimiz pazara gitsek bununla yüzleşiyoruz. Ekonomik çöküşün temel sebeplerinden biri de israf ve haksız kazançtır bir diğeri de savaş politikasıdır. Bizler bu hafta çoklu maaşların yasaklanması için Meclis başkanlığı Kanun teklifi vereceğiz. Bütün muhalefeti bu teklifi desteklemeye çağırıyoruz. Bu hafta en çok canımı yakan haber dün birkaç öğrencinin okula giderken açlıktan bayılmasıydı. Dün birkaç öğretmen sosyal medyada paylaşmıştı. Veliler beslenme çantasına hiçbir şey bırakamıyor. Okulda bayılan çocukların en son önceki gün yemek yedikleri tespit edilebiliyor. İşte dram dediğimiz budur. Bunu yüzleşmek gerekiyor.
‘CEZAEVİLERİ ÜZERİNE DEVAM EDEN SİSTEMATİK SALDIRI VAR’
Cezaevleri üzerine planlı, devam eden sistematik saldırı var. Mevzuatta olmayan bir saldırı planı devrededir. Özel bir hukuk, olmayan bir hukuk uygulanıyor. İşkence, baskı ve ölenler cinayet aşamasına gelmiş durumdadır. Geçen hafta hayatını kaybeden Ferhan Yılmaz’ın cenazesini Silivri cezaevinden çıkması, intihar ettikleri dedikleri meselenin ailesi tarafından videonun kamuoyuna yansıması ile bu dehşet verici görüntüleri gördük. Hasta mahpuslar tek tek ölmeye devam ediyor. Ölenleri sayı olarak paylaşmayacağız çünkü onlar birer insan. Cezaevlerinde yaşananları dinlemeyelim, ses olalım, onların devletin denetimi ve güvenliğinde altına olduğunu unutmayalım, her kes gibi temel haklarından yararlanma hakları var. Bu baskı ve şiddet politikasını lütfen sonlandırın.
Her gün her hafta neredeyse operasyon yapılıyor. Bu sefer Kobanê’nin mali boyutu diye ucube bir gerekçe ile 46 kişi gözaltına alındı. İçinde eski belediye başkanları, yöneticiler, avukatlar, birçok isim var. 91 kişi hakkında gözaltı kararı var. Bir de Diyarbakır’da Newroz’a katıldıkları sebebiyle 46 kişi gözaltına alındı. Aklını kaçırmış bu iktidar. Newroz’a milyonlarca insan katıldı. Alıyorlar 40-50 kişiyi ‘suç işledin’ diyorlar. Bu ülkede milyonlarca insan bir talepte bulunuyorsa o suç değildir artık. 40 kişi ile milyonlarca insanı korkutabileceğini mi sanıyorsun? Bu taleplere kulak ver. Bununla başa çıkamazsın. Senin çete üyesi olan bir mahkeme başkanın var. Kobanê kumpas davasının mahkeme başkanı bu. Bütün tanıkların çökerttiği davada mali operasyon diye bir soruşturma açmışsın bu da çökecek. Altında kalacaksınız. Bu operasyonların ne size ne de Türkiye toplumuna hiçbir faydası olmayacak. Bizi bu mücadele asla alı koyamayacaksınız.
‘IŞİD’LİLERE HER ŞEY SERBEST’
Bu 46 kişi 7 gündür gözaltında. Bu insanlara daha tek bir soru sorulmamış operasyonla ilgili. Her zamanki gibi ellerinde bir delil yok, bir suç yok. Orada tutup suç üretmeye çalışıyorlar. Yok mal varlıklarına el koyduk diyorlar. Uzun gözaltıyla işkence yapıyorlar. Bu işkenceyi durdurun, arkadaşlarımızı bir an önce savcılığa çıkarın. İŞİD’lilerin mal varlığı üzerindeki tedbirin kaldırıldığı görmedik sakın ha sanmayın. IŞİD ile bağınızı görmüyoruz yanılgısına kapılmayın. Çünkü IŞİD’lilere her şey serbest, mal varlıklarına konulan tedbir kaldırıldı ama mesela Kürtler ve muhalefet olunca kendilerince tedbir koyuyorlar. Bu IŞİD ile bağınızı resmileştiren bir durumdur.
‘POLİS DEVLETİ OLMA YOLUNDA EMİN ADIMLARLA İLERLENİYOR’
Bu hafta Meclis’te spor yasası var, yarın başlayacağız. AK spor yasası ile karşı karşıyayız. Parti devleti oldu, partili spor olacak artık. Partili baro dönemi başlatıldı, partili Et Süt Kurumu’ndan yüzme kulüplerine falan da el atılacak. Çoklu spor federasyonları dönemi başlıyor. Spor Bakanlığınca tescil edilen spor kulüpleri bir ay içinde İçişlerine bildirilecekmiş. Bu zorunlu kılınmış. Açıkçası İçişleri Bakanlığı’nı sanatta ve sporda onay merci neden oluyor. Polis devleti olma yolunda emin adımlarla ilerleniyor. İçişleri Bakanlığı neye göre spor kulüplerine cevaz verecek veya vermeyecek onun bir yanıtı yok. Çok büyük yetkiler verilmiş İçişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığına da federasyon kurma yetkisi veriliyor. Federasyonların genel kurullarında spor bakanlığının yüzde 10 temsilini önü açılıyor. Sporun doğasına aykırı bu düzenlemelerin tek amacı var tabii ki bu tek adam rejiminin dayatmasıdır. Spor dünyasının temel talebi, kadın sporculara destek, ayrımcılıkla mücadele, engelliler için ayrıntılı düzenleme amatör spor kulüpleri desteklenmesi gibi gereken hiçbir şey bu kanunda yok. Türkiye’de sporda şiddet ve ırkçılık yaygınken Türkiye’de bununla ilgili hiçbir şey görmüyoruz. Bu hafta spor yasasına muhalefetimizin göreceksiniz. Tüm sorunlar çözüldü AK spor yasası var şimdi. Bunu getirerek bütün sorunları çözmeyi planlıyorlar her halde.” (HABER MERKEZİ)