AKP 1950’nin CHP’si gibi!..

Tespitim şu: 1950’de halk 27 yıllık CHP iktidarının yorgunuydu. 2022’de halk 20 yıllık AKP iktidarının yorgunu…

CHP, 1950 seçimine giderken halktan iyice kopmuştu, halkın derdinden bir haberdi, 2023 seçimlerine giderken de AKP aynı durumda…

AKP derken Erdoğan’ı kastettiğimi anlamışınızdır. Çünkü artık AKP demek Erdoğan demek.

Erdoğan’ın cumartesi günü tünel açılışında video konferans yoluyla yaptığı konuşmayı dinledim…

Eğer algı operasyonu yapmıyorsa, siyası kampanyasının stratejisi değilse, inanarak söylüyorsa hayattan kopmuş.

Başka bir dünyada yaşıyor.

‘Enflasyonun da boynunu kırdığımızda hedefimize ulaşmamızın önünde hiçbir engel kalmayacak’ dedi. Hayat pahalılığının mevsim etkilerinden (gıdayı kastetti herhalde) kaynaklanan istisnai durum olduğunu söyledi…

Nereden başlasak…

Geçen yıl mevsim etkisi yok muydu? 5 liralık domates 35 liraya, 3 liralık kıvırcık 25 liraya, dolmalık biber 45 liraya mevsim nedeniyle mi çıktı?

2019, 2020, 2021 yılı ocak, şubat, mart aylarında mevsim etkisi yok muydu?

Bu yıl mı mevsim çarptı? Bu yıl mı mevsim bu kadar etkili oldu?

Değil tabii… Mazota, gübreye, tohuma, yüzde 300 zam yaparsan kıvırcık da 15/20 lira olur? Daha elektrikteki artışı, otoyol, köprü ücretlerine yapılan zammı, yani nakliyeyi hesaba katmadım…

Yüzde 300’e varan zammın nedeni belli; döviz kurundaki artış. Dolar son altı ayda yüzde 78 artmış. Bir yıla vurursak artış yüzde yüz…

Erdoğan kuru, faizi sorun olarak görmüyor. ‘Enflasyonun da boynunu kırdığımızda’ diyor ya… Buradaki ‘da’ bağlacı önemli. Kur ve faizin boynunu kırdık geriye enflasyon kalmış gibi konuşuyor; ‘enflasyonun da’ diyor…

Hayattan koptuğunun tipik örneği… Fahiş enerji fiyatlarının nedeni yüksek dolar/Euro kuru. Yani enflasyonun ana nedeni. Dolar geçen yılki düzeyinde kalsaydı (7.30) hadi onu geçtim eylül ayındaki seviyesini korusaydı (8.30) hayat bu kadar pahalı olur muydu?

Erdoğan faizi de sorun olarak görmüyor. Merkez Bankası’nın faizini yüzde 14’e indirdi ya mesele halloldu zannediyor.

Ekonomist Mahfi Eğilmez bütçeden ödenen faizi hesaplamış. Bu yılın ilk üç ayında iç borç faizleri yüzde 58, dış borç faizi yüzde 108 artmış…

Ekonominin halini görmek için kur korumalı mevduata bakmak yeterli. Üç ayda verdiği faiz yüzde 27… Rekor…

100 bin lira yatıran üç ayda 27 bin lira faiz aldı…

Maliye Bakanı sık sık Türk lirasına güven artıyor mesajı veriyor. TL üzerinden dolar garantisini kaldır bakalım ne oluyor? Üç ayda yüzde 27 faiz verme bakalım o para nereye gidiyor?

Kur koruması kalkarsa insanlar enayi mi TL’de kalsın. Şu anda faiz eksi 44… Önümüzdeki ay eksi 50’yi bulur.

Bu faiz oranı mantıklı mı?

Değil tabii… Zaten son aylarda yapılan hangi işte mantık var ki!..

Gelelim enflasyona. Soru şu: Erdoğan enflasyonun boynunu kırar mı? Faiz ve kurun boynunu kıramadığı için enflasyonun da boynunu kıramaz…

Peki, kırması için ne yapması lazım?

Önce kendi boynunu kırıp oturması lazım.

Hata yaptığını kabul etmesi lazım. Eleştirenleri düşman görmemesi lazım. İnsanları dinlemesi lazım. ‘Ben ekonomistim, bu işin kitabını yazdım’ saplantısında kurtulması lazım. Bilmediğini kabul etmesi lazım. Türkiye’nin her geçen gün daha da yoksullaştığını anlaması lazım. Seçtiği yolun yol olmadığını, yanlış yolda olduğunu görmesi lazım. Dini kalkan yapmaktan vazgeçmesi lazım. Emirle faizin inmeyeceğini anlaması lazım. Saray’dan çıkıp halkla (yanına getirilen seçilmiş ve öğretilmiş kişilerle değil) konuşması, onları dinlemesi lazım. Çarşı/Pazar dolaşması lazım. Türk lirasının para olmaktan çıktığını görmesi lazım.

Görüyor mu?

Hayır…

Bu saydıklarımı yapar mı?

Hayır…

Bu yüzden 1950’lerin CHP’sine benzettim.

Onlar 1950 seçimine girerken, 27 senedir ülkeyi biz yönetiyoruz halk macera peşinde koymaz havasındaydı, Erdoğan da aynı havada…

Aşırı özgüvenle seçime aldık gözüyle bakıyorlardı. Erdoğan da aynı gözle bakıyor.

Onlar Demokrat Parti’nin gücünü ciddiye almıyordu. Balonu söner diyorlardı. Erdoğan da Millet İttifakı’na aynı gözle bakıyor.

Onlar sosyal/siyasal/iktisadi sorunları kabul etmiyordu, Erdoğan da ekonomik krizi kabul etmiyor. Dış güçlere bağlıyor. Yargıya güvenin kalmadığını, çok ciddi sosyal sorunlar yaşandığını kabul etmiyor.

Onlar Demokrat Parti’yi yaftalayarak, karalayarak, itibarsızlaştırarak seçimi kazanacaklarına inanıyordu. Erdoğan da ‘Millet İttifakı’na kara çalarak seçim alacağını düşünüyor. (Altı liderin oturduğu yuvarlak masanın altında PKK var söylemi en uç nokta)

Onlar seçimi almak için valilerine kaymakamlarına güveniyordu. Kendi valileri kaymakamları olarak görüyordu. Erdoğan da valileri, kaymakamları emniyet müdürlerini kendi bürokratları olarak görüyor.

Onlar dip dalganın farkında değildi, Erdoğan da değil.

Erdoğan, otoyol yaptım, köprü yaptım, tünel yaptım, havaalanı yaptım, konut yaptım/yaptırdım, savunma sanayinde önemli adımlar attım, PKK’nın belini kırdım bunca hizmetten sonra nankörlük yapmazlar düşüncesinde.

1950 seçimlerine girerken CHP’liler de böyle düşünüyordu: Nankörlük etmezler!..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir