Christopher Lambert: Seçeneğim olsaydı ölümsüzlüğü seçerdim

Fransız oyuncu, uluslararası izleyici tarafından 1984 yılında, Hugh Hudson’ın “Greystoke: The Legend of Tarzan” ve “Lord of the Apes” filmlerinde başrolde yer alarak tanındı. Aynı yıl, “Paroles et Musique”de Catherine Deneuve ile birlikte rol alarak, bir Fransız filminde ilk başrolünü oynadı. ‘Connor MacLeod’ karakteriyle rol aldığı, 1986 yapım “Highlander” (İskoçyalı) ise kariyerinin zirvesi oldu. Başarılı aktörün hayatında büyük rol oynayan kült film “İskoçyalı”nın vizyona girmesinden 36 yıl sonra konuştuk.

◊ Geriye dönüp baktığınızda “İskoçyalı”nın başarısı hakkında neler düşünüyorsunuz?
– Açıklayamam. “İskoçyalı”yı yapmayı kabul etmemin nedeni aksiyon filmi olması değildi. Söyleyebileceğim tek şey, bence aksiyon filminden önce romantik bir film olması. Ölümsüzlüğün romantik yanını da anlatmasıydı. Şiddeti, acıyı, sevgiyi ve ıstırabı omuzlarında taşıyan ve hâlâ pozitif olan bir karakter aracılığıyla ölümsüzlük konusu işleniyor.
Yaşamaya devam ediyorsun… Sevdiğin insanları kaybediyorsun, yine de kendini toparlamak zorundasın, yüzünde gülümsemeye devam etmek zorundasın…
Hayatın yarattığı acılarla yaşamaya devam etmek zorundasın. 12 yaşında bir çocuk ya da 25, 30, 50 yaş fark etmez… Bunun içimizde olan ve bizi asla terk etmeyecek bir duygu olduğuna inanıyorum.

◊ Ölümsüzlük ve ölümsüzlüğün romantik kısmı dediniz… Ölümsüzlük insanlığın gizli bir arzusu mu sizce? Bu kavram hakkında neler düşünüyorsunuz?
– Bir seçeneğim olsaydı, getirdiği tüm acılara rağmen, ölümsüz olmayı seçerdim. Çünkü bin yıl sonra, 100 bin yıl sonra ne olacağını bilmek istiyorum. Tabii sağlığım olması koşuluyla…

FREDDIE MERCURY İLE TANIŞMAK MÜTHİŞTİ
◊ Filmin başarısında, efsane grup Queen’in şarkılarıyla birleşmesinin de etkisi var. Freddie Mercury ve grubun diğer üyeleriyle tanışma şansınız oldu mu?
– Evet, videoları çekerken Freddie Mercury ile tanıştım. İngiltere’de çekim yapıyorduk. Onunla tanışmak, grupla tanışmak harikaydı. Freddie Mercury ile tanışmak müthişti. 48 saat boyunca 15 kişiye özel konser vermeleri inanılmazdı. Sahnede grubun dört üyesi ve10-12 ekip çalışanı vardı. 48 saat boyunca Queen bizimdi.

◊ Queen dışında “İskoçyalı” filmiyle ilgili aklınızda hangi hatıralar kaldı?
– Yönetmen Russell Mulcahy kaldı tabii… İnanılmaz bir yönetmen. Tanıdığım en görsel yönetmenlerden biri. Fikirleri, hayal gücü, çekimin özüne bakış açısı inanılmaz. Ve tabii ki en büyük karşılaşmalardan birini Sean Connery ile yaşamam…
Sean çok mütevazı bir adamdı, beyefendiydi, insanlara karşı çok saygılıydı.
Kendisiydi, başka biriymiş gibi davranmıyordu. Ve bu insanlarda çok değer verdiğim bir şey. Başka biri olmaya çalışma, kendin ol. Sean Connery böyleydi. Harika bir arkadaştı. Onu özlüyorum. Keşke dünyada onun gibi daha fazla insan olsaydı.

◊ Sean Connery’yle devam edersek… Film için sadece bir hafta sette olduğunu okudum ama sizin için unutulmayacak bir deneyim olduğunu hayal edebiliyorum…
– Sean Connery ile ilk görüşmemize yapımcılarla birlikte gittik. İskoçya’nın kırsalında yürüdük, birkaç barda iyi İskoç viskisi içtik ve birbirimizi tanımaya başladık. Ve biliyor musun Sean tanıştığın anda senden hoşlanır ya da hoşlanmaz.
Yani senden hoşlanıp hoşlanmadığını anlamak için saatlerce konuşmana gerek yok. Çünkü anında belli eder. İkimizin tanışması son derece iyi gitti. Onun karakterinin çekiciliği, cömertliği, mizah ve iletişim anlayışıyla hemen bağ kurduk.

BİZİM SEKTÖRDEKİLERİN HEPSİ NEVROTİK

◊ Daha güncel projeniz olan “Menajerimi Ara”ya (Call My Agent) gelmek istiyorum. Projeyle buluşmanız nasıl oldu?
– Öncelikle dizinin yapımcısı, Paris’e geldiğimde tanıştığım ilk kast yönetmeniydi Dominique Besnehard. Ben 19 yaşındaydım, Dominique 29 yaşında olmalıydı. Oyuncu-kast yönetmeniydi.
Dünyanın en iyi kast yönetmenlerinden birinin asistanıydı. O günden beri arkadaş kaldık. Zaman geçti ben, “Greystoke”u yaptım. Biz hâlâ arkadaş kaldık.
Birkaç yıl önce bir gün bana “Menajerimi Ara” adındaki diziye katılıp katılmayacağımı sordu ve konsepti açıkladı. “Kesinlikle” dedim, çünkü kulağa çok eğlenceli geliyordu.
Özellikle ajans-menajerlik düzeyinde en çılgın endüstri bizimkisi. Nasıl desem, hepsi nevrotik insanlar… Her zaman bir rekabet var. İlk bölümde sahte kızıma ‘baban kim’ diye soruyorlar.
Kız soru karşısında ne diyeceğini bilemeyip, birdenbire ‘Christopher Lambert’ diyor. Sonra ikinci bölümünde kıza arkadaşları, ‘aman tanrım, aman tanrım baban burada’ diyor. Kız yalan söylediği için ve babası olmadığım için ne yapacağını bilemiyor.
Sonra ben sürekli kıza bakıyorum ve bir şaka olarak telefon numaramı masasına bırakıp gidiyorum. Böyle bir şey şaka olarak kalmalı bence tabii…

◊ Neden?
– Aramızda kalsın, 60 yaşında bir adam, 20 yaşında bir kızla ne yapacak? Bunların var olduğunu biliyorum ama bir anlamı yok! Birbirlerine ne anlatıyorlar, ne konuşuyorlar, hayat hakkında ne alışverişinde bulunuyorsun, ortak noktaları neler?
60 yaşındaysanız, 40-50 yaşlarında bir kadınla birlikte olmanın doğru yaş olduğunu bilmelisiniz ve anlamalısınız. Ondan ötesi saçma.
Erkek için aptalca, kız için de aptalca. İki taraf için de saçma. Kesin olan bir şey var, çoğu zaman bu ilişkiler aşkla ilgili değil.

◊ Bir projede yer alma kararını verirken çok zorlanır mısınız?
– Canım film yapmak istediğinde ve konusu beni çektiğinde yapıyorum. Filmdeki bir sahne ya da tüm film olabilir. Hiç fark etmez. Mesela geçen yıl “The Creeps” adında bir film çektim. O bu filmde yapacağım şey beni o kadar eğlendirdi ki hayır diyemedim.

SADECE FİLMLERİ DEĞİL DÜNYAYI KADINLAR YÖNETMELİ

◊ 2009’da rol aldığınız “White Material” filminizi sormak istiyorum. Bugün kadın yönetmenler hakkında çok konuşuyoruz, siz 2009’da bir kadın yönetmenle ve kadın yazarla çalıştınız. Bu deneyimle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
– Bana göre sadece filmleri değil dünyayı kadınlar yönetmeli! Claire Denis her zaman kendi filmlerinin yönetmeni, yazarı ve yapımcısıydı. Her şeyi kendi başına yapmak için savaşıyordu, çünkü bunun için savaşması gerekiyordu.
Dediğiniz gibi kadın yönetmen ve özellikle güçlü bir kadın yönetmene sahip olmak yaygın değildi. Mesela çekim için 4 hafta helikopter bekledik.
Helikopter olmadığı için günde bir saat çekim yapıyorduk. Yapımcı, ‘bu şekilde çekimlere devam edemeyiz, bir servet kaybediyoruz’ dedi.
Claire, ‘böyle olacak, yoksa ayrılıyorum’ diye yanıt verdi. Güçlüydü.
Aptalca güçlü değildi ama… Ne istediğini ve ne yaptığını tam olarak bilen bir kadındı. Onunla harika zaman geçirdim. Çok hassas biri ve sürekli acı çekiyor ama harika filmler çekiyor.

HÂLÂ ÇALIŞMAYA ÇOK HEVESLİYİM

◊ Kendi döneminizin ‘It Boy’larından biriydiniz… Bugün Christopher Lambert kim diye sorsam…
– Hâlâ çalışma heveslisi… 33-34 yaşımdayken çok fazla şey yapmak istediğimi ve yapmak istediklerim için bir ömrün yeterli olmayacağını fark ettim. Yine de farklı işler yapmaya başladım. Süpermarketler için tabak yapıyordum, sonra alan değiştirdim ve emlak işine girdim, sonra da otel işine.
Hâlâ otel işindeyim. Bir de teknoloji işlerim var. Ve bu arada rolün büyüklüğüne göre yılda iki ile dört arası film yapmaya vakit ayırıyorum.
Ben bir film manyağıyım, film tutkunuyum ama farklı şeyler hakkında da konuşabiliriz öyle değil mi?

PLATFORMLARIN GÜCÜ BENİ ÇOK ETKİLEDİ

◊ Salgınla birlikte sinema sektörü kendini çok büyük değişimin içinde buldu. Dijital platformlar çoğaldı ve geleneksel sinemaya kafa tutar hale geldi. Teknolojiyle birlikte gelen bu değişim hakkında Sizin düşüncelerinizi merak ediyorum?
– Salgında beni etkileyen şey, platformların gücü oldu. Platformlar birçok filmde sinemanın yerini alacak. Sinemalara kalacağını düşündüğüm filmler, gişe rekorları kıran “Avatar”, “Titanic”, “Mission Impossible” gibi gişe filmleri ve “Rüzgar Gibi Geçti” gibi megaskop filmler olacak. Bu filmler büyük ekran gerektirdiği için, tamamen farklı ses, tamamen farklı etki isteyen salonlarda yer alan filmler olacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir