Mısırlı yönetmen Omar El Zohairy yönetmenliğindeki “Tüyler” (Feathers), 41. İstanbul Film Festivali’nin “Genç Ustalar” kategorisi kapsamında izleyicilerle buluştu. Mısır’daki baskın ataerkil düzenin yıkılmasını odağına alan film, bir sihir numarası sonrasında sıradan bir ailenin başına gelen sıkıntılı ve gülünç olayları anlatıyor.
The Hollywood Reporter’a göre “Cannes’ın Gizli Cevheri” olan film, 74. Cannes Uluslararası Film Festivali’nde Uluslararası Eleştirmenler Haftası Büyük Ödülü (La Semaine de la Critique) ve FIPRESCI Ödülü’nün de sahibi olmuştu.
Üç çocuklu bir aile, parayı verip istediği yemeği yapmasını eşine emreden otoriter bir baba ve her şeyi sessizlikle, boynu bükük şekilde karşılayan, ‘çocuk bakmak ve ev işi yapmaktan başka bir şey bilmeyen’ bir kadın…
Üç aydır evinin kirasını bile ödemeyen baba, oğluna ‘şanına yaraşacak’ bir doğum günü düzenletiyor (parayı verip eşinin düzenlemesini emrediyor demek daha doğru olur). Doğum gününe öyle özen ve önem gösteriyor ki bir yatak ve bir televizyondan oluşan evini ‘şık göstereceğine’ inandığı bir şelale dekoruyla geliyor ‘parti’ hazırlığına. Ziyarete gelen patronunu ve diğer erkek konukları da baş köşede ağırlıyor tabii. Yemekler, şarkılar, pastalar, hatta bir sihirbaz… Hiçbir masraftan kaçılmamış. Ancak bir de ne olsun, sihirbazın yaptığı gösteri sonucu bir “tavuğa” dönüşüyor. Asıl sorun da burada başlıyor ve baba bir daha geri dönmüyor.
‘Her şeyin suçlusu’ olan ve ‘cinlenmiş’ ilan edilen sihirbaz da her yerde karış karış aransa da bulunamıyor. Bu sırada anne(diğer karakterler gibi bir adı yok) üç çocuğu, evin masrafları, bir de evinin yatak odasında misafir ettiği tavukla büyülü hatayı tersine çevirmenin bir yolunu bulmaya çalışıyor. Tavuğun doktor parası, vitamini, evin ihtiyaçları derken hazıra dağlar dayanmıyor ve eş dost ile patrondan gelen para bir yere kadar idare ediyor.
Kira ödenmediği için evdeki eşyaların da alınıp götürülmesinin ardından geçinmenin bir yolunu bulması gerektiğini anlayan anne, kendine bir iş bulmaya ‘çalışıyor.’ ‘Çalışıyor’ çünkü eşinin çalıştığı fabrikaya ne yapsa ne etse de kadın olduğu için işe giremiyor. Başka bir yer bilmiyor, neyin nasıl yapılacağından haberi yok. ‘Evin direği’, babası gitti; kapıda kira borçları, ellerinden alınan eşyalar, yardım diye verdiği para bahanesiyle ‘aşkına’ karşılık bekleyen bir patron, her ay alınan tavuk vitaminleri…
İş bulmak kolay değil. Diğerlerine kıyasla istikrarlı bir yere/pozisyona gelene kadar birkaç işte çalışıyor. Bir ara yine şansını fabrikadan yana denese de olmaz ancak bu sefer daha okul çağına bile gelmemiş oğlu, erkek olduğu için fabrikada işe alınıyor.
Günler geçiyor… Kadın artık yavaş yavaş kendi ayakları üzerinde durabilen, evinin kirasını ve borçlarını ödeyen birine dönüşüyor. Kısıtlandığı yerden, kendi çabalarıyla yeniden doğuyor bir nevi. Kadının değişimleri de yavaş yavaş ve doğal bir şekilde gelişiyor, oldu bittiye getirilmiyor.
Takdir edersiniz ki ailenin geçimini sağlayan kişinin ortadan kaybolması ve geride kalanların zorluklarla mücadele etmesi konusu filmlerde yeni işlenen bir konu değil. Ancak El Zohairy konuyu, ‘tüylü’ oyuncusunu da hikâyeye katarak, komediye kaçmadan güldürerek ve ciddiyetle işliyor.
“Sinemada seyirciye hayatlarında daha önce hiç görmedikleri bir şeyi göstermeniz gerektiğine inanıyorum, sizin aracılığınızla görmeleri gerekiyor” diyen Omar El Zohairy, sosyal bir soruna ışık tutarken, ataerkil toplum ve ‘kenara itilmiş’ kadınlar hakkında birçok şey söylüyor.
El Zohairy’nin kara mizahi unsurlarla donattığı ilk uzun metrajlı filmi “Tüyler”, izlenmeye değer yapımlardan biri.