Kur’ân-ı Kerîm’de yetimin muhâfazasına dâir pek çok âyet-i kerîme vardır. Allah Teâlâ, yetimlere karşı hassas olmayı şöyle telkin eder:
“Yetime karşı kahretme! (Kötü muâmelede bulunma!)” (ed-Duhâ, 9)
“Yetimlerin haklarını vermekte tam adâleti gözetin. Yaptığınız her iyiliği, Allah mutlaka bilir.” (en-Nisâ, 127)
Allah’ın en sevdiği kulu, sevgililer sevgilisi olan, hayata gözlerini yetim olarak açmış olan Allah Resûlü de:
“Yetime karşı şefkatli bir baba gibi ol!” tavsiyesinde bulunmuştur.
En hayırlı ev yetime iyi davranılan evdir
Hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur:
“Müslümanlar içinde en hayırlı ev; içinde yetime iyi davranılan evdir. Müslümanlar içinde en kötü ev de yetime kötü davranılan evdir.” (İbn-i Mâce, Edeb, 6)
“Bir kimse, müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allah Teâlâ onu mutlaka cennete koyar.” (Tirmizî, Birr, 14/1917)
“Bir kimse sırf Allah rızâsı için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır…”
Cennete götüren iyilik
Hz. Peygamber toplumdaki kırık kalplere, yetimlere karşı daima duyarlıydı ve duyarlı olmayı da ümmetine tavsiye etmişti.
Ümmetinin yetimlere nasıl davranması gerektiğini, sözleriyle ve yaşantısıyla bir bir anlatmıştı ve göstermişti. Peygamberimiz:
“Kim mes’ûliyeti altındaki kız veya erkek yetim çocuğuna iyi davranırsa; o ve ben cennette (şöylece) beraber bulunacağız.” buyurarak iki parmağını yanyana getirmişlerdi. (Buhârî, Edeb, 24)
Hz. Peygamber’e birisi kalbinin katılığından şikâyet etti. Allah Resûlü de o kişiye tedâvî olarak:
“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur, yetimin başını okşa!” tavsiyesinde bulundu.
İki zayıf hakkında Allah’tan korkun
Hz. Peygamber SAV yine bir hadisinde şöyle buyurdu:
“Ben her mü’mine kendi nefsinden daha ileriyim, daha yakınım. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal kendi yakınlarına âittir. Fakat borç veya yetimler bırakırsa, o borç bana âittir; yetimlere bakmak da benim vazîfemdir.” (Müslim)
Enes (r.a.) şöyle anlatır:
Vefâtı esnâsında Resûlullah’ın yanındaydık. Bize üç defâ:
“Namaz husûsunda Allah’tan korkun!” dedi. Sonra da şöyle buyurdu:
“Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkun, iki zayıf hakkında Allah’tan korkun: Dul kadın ve yetim çocuk. Namaz husûsunda Allah’tan korkun!”
Sonra, “namaz, namaz” diye tekrar etmeye başladı. (Mübârek lisanları söylemez olunca bile) rûh-i mübârekleri çıkıncaya kadar bunu içten içe tekrar edip durdular.
Hazret-i Peygamber’in, yetim olarak dünyâya gelmesi ile dünyâda ve âhirette yetimlik izzet ve şeref kazandı.
Şâir Mehmet Aslan, yetimlerin durumunu şu mısrâları ile ne güzel îzah eder:
Yetimin sâhibi Allâh;
Yetimi incitmek günâh…
Yetimi güçsüz zannetme;
Yetimin gözyaşı silâh!
Hz. Peygamber ve Yetim kız
Bir bayram sabahı Medine’de ümmeti ile bayramlaşan Peygamberimiz bir köşede ağlamakta olan küçük bir kız çocuğu görmüş.Elleriyle yüzünü kapatmış bir şekilde ağlıyormuş. Peygamberimiz küçük kızı bu halde görünce dayanamamış ve sormuş:
Çocuk içini çekerek, başını hiç kaldırmadan ve soruyu soranın kim olduğunu bilmeden cevap vermiş:
Peygamberimiz küçük kızın sözlerine çok üzülmüş. Küçük kızın başını okşayarak şöyle demiş:
Küçük kız bu sözleri duyunca yavaşça başını kaldırmış ve karşısında Peygamberimiz’i görünce çok şaşırmış, bir o kadar da sevinmiş. Başını “evet” anlamında sallamış ve Peygamberimiz’in o mübarek elini tutarak O’nun evine doğru yürümeye başlamış.
Eve geldiklerinde Hz. Fatıma ve Hz. Ayşe de bu küçük kızı çok sevmişler. Güzel ve yeni elbiseler giydirmişler, saçlarını taramışlar. Karnını doyurup bayram harçlığı vermişler. Sonra da oynasın diye sokağa, çocukların arasına göndermişler. Çocuklar bu küçük yetim kızı yeni elbiseler içinde ve mutlu bir yüzle görünce çok şaşırmışlar ve sormuşlar:
Yetim kız cevap vermiş: