Önce popülizm nedir ona bakalım. Ezcümle kazanan her şeyi alır siyasetidir. Bu yönüyle otoriter hatta totaliter özellikler taşır. Demokrasi zayıflar, bilgiye dayalı hiyerarşi ortadan kalkar. Ortak akıl yürütme, eleştirel bakış önemini yitirir. Zaman zaman cahillik kutsanır.
Popülist siyasetin kuralları da farklıdır. Popülist siyasetçiler ne söylersen gider mantığıyla yola çıkarlar, kitlelerin duygularına hitap ederler…
Bilirler ki kitleler neden, niçin, niye, kim diye sormazlar.
Bilirler ki çoğunluk gerçeğin değil inanmak istediklerinin peşinde koşar.
Bilirler ki bu sistemde güçlü belagatin açamayacağı kapı yoktur. Seçimi kazanmanın yolu belagatten geçer.
Liyakat koltuğuna itaat ve biat oturur. İtaat ve biat kültürü yerleştikçe popülist lider yükselir. Yerini sağlamlaştırır.
Buna güçlü liderlik diyen de var, otoriter demokrasi diyen de…
Sonuçta ülke tek adam tarafından yönetilir. Siyaseti tek adam yönlendirir. Tek adamın söylemi, tek adamın algı oluşturma kabiliyeti, tek adamın toplumu yönlendirme, inandırma, gerçeği saptırma yeteneği siyasi ömrünü belirler.
Macaristan’da Orban böyle bir liderdi… Popülistti, popülist siyasetin kurallarını uyguladı, seçimi aldı. Maçı kazandı.
Erdoğan da popülist lider. Söylemi gerçeği yansıtmaktan öte toplumu yönlendirmeye, inandırmaya yönelik… Üzerine toz kondurmuyor. Sürekli günah keçisi buluyor. Ülkeyi hatasız yönettiği, olumsuzlukların kendinden kaynaklanmadığı algısı yaratıyor. Kendisinden kaynaklansa bile üzerine alınmıyor. Tam tersi, o sorunla mücadele ettiğine toplumun inandırmak için elinden geleni yapıyor…
Dikkatinizi çekmiştir. Erdoğan 20 yıldır iktidarda ama hala zaman zaman muhalefet partisi lideriymiş gibi davranıyor. Zaman zaman sanki dün iktidarı devralmış gibi konuşuyor.
İleride popülizm, popülist siyaset anlayışı ve popülist liderler üzerine inceleme yapanlar Erdoğan’a bir bölüm açacaklardır. Hatta geniş bir bölüm.
İnanıyorum ki siyaset etme tarzı ayrı bir inceleme konusu olacaktır. Hakkında çok kitap yazılacak.
Erdoğan’ın davranış biçimine yüzlerce örnek verilebilir… Köşe yazısının sınırları için de birkaç
örnekle yetinelim…
Ekonomi de yaşanan kriz sorulduğunda…
‘Ekonomimizi çökeltmek için döviz kuru ve faiz tartışmaları üzerinden başlatılan saldırılar’ diye söze başlayarak dış güçleri hedef gösteriyor!
Kim onlar sorusu havada asılı kalıyor. Cevabı verilmiyor. Merak da edilmiyor!..
Faizlerin piyasa kurallarını hiçe sayarak düşürülmesinin yarattığı kasırga sorulduğunda…
‘Nass var seni de bağlar beni de bağlar. Bir Müslüman olarak gereğini yapmak zorundayım’ diyerek din kalkanını kaldırıyor…
Enflasyondan şikâyet edenlere…
‘Avrupa kırılıyor. Avrupa enflasyon altında eziliyor. Kuyruktan geçilmiyor. Çok şükür biz iyi durumdayız’ diyebiliyor. Hayat pahalılığını dövizdeki artışa bağlıyor.
Tabii kimse çıkıp Türk lirasını neden bu kadar değer kaybetti diye sormuyor. Müsebbibini aramıyor!.
İsraftan söz açıldığında, devletin aşırıya kaçan harcamaları sorulduğunda…
‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyor…
1100 odalı Saray ve devasa külliye gündeme geldiğinde…
‘Benim değil milletimin’ cevabı veriyor.
Katar Emir’inin hediye ettiği 400 milyon dolarlık uçak sorgulandığında…
‘Bana değil Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye edildi’ diyerek noktayı koyuyor.
Pahalılıktan perişan olduk, eve ekmek götüremez hale geldik diye feryat figan edindiğinde…
‘Ya Afganistan gibi olsaydık. Ya Suriye’ye dönseydik. Ya Libya gibi parçalansaydık, pahalılıktan şikâyet edemez hale gelirdiniz’ diye hafif tonla azarlıyor.
Daha çok örnek var. En tipik en bariz olanı Soma’da söyledikleri… 301 madencimizin vefat ettiği Soma faciasının acısı yaşanırken 1866 yılında İngiltere’de 361 madencinin benzer kazada öldüğünü örnek göstererek ‘bu işin fıtratında var, olağan şeyler’ diyebiliyor.
Ama söylemekle, günü kotarmakla kalmıyor kitleleri inandırıyor.
Bu sebeple diyorum ki… Popülist liderlerle uğraşmak zordur. Hele Erdoğan’la uğraşmak çok daha zordur…
Muhalefete duyurulur…