Ezgi Ayçe, çocukluğundan bu yana müzikle uyanan, müziğin içine doğmuş isim. Anne ve babası müzik öğretmeni, ortaokulda korolarda lisede ise babasının orkestrasında tamamen müzikle yoğrulmuş bir hayat içerisinde büyümüş. Lisede ufak ufak kendi şarkılarını yazmaya, melodiler oluşturmaya başlamış. Sonrası ise klasik bir hikâye; derslerinde başarılı olduğu için müziğe “hobi olarak” devam edip kurumsal bir iş hayatına atılıyor. Eğitim hayatını bitirip iş hayatına geçişini, sonrasında ise müziği hayatının merkezine alışını şöyle anlatıyor: “Derslerim iyi olduğu için, müziği de her zaman yapabileceğim için önce bir bölüm okumaya karar verdim, aklım kalmasın istedim. Peyzaj mimarlığı okudum. Üstüne yüksek lisans yaptım peyzaj mimarlığının sanat tarihi üzerine. Mezun olduktan sonra bir işte çalışmaya başlamıştım. Bunları yaparken müzik hep aklımdaydı. üç sene kurumsal bir hayatım oldu, yüksek lisans tezini teslim ettim, işimi bıraktım, o an hayatımdaki insanı da bıraktım. Her şeyi bıraktığım bir zaman dilimiydi. Yıl 2010.”
“EGZERSİZLERLE UYANIYORDUM”
Filmi biraz geriye saralım, müzisyen bir ailede büyüyen çocuğun ev hayatı, haliyle müzikle dolu geçer. Ezgi Ayçe’nin de öyle olmuş, şöyle anlatıyor: “Sürekli bizim evimize öğrenciler gelirdi, hâlâ geliyor. Annem piyano, babam gitar, ayrıca babam bütün enstrümanları çalar. Ben sürekli tek ses, çift ses, üç ses, dört ses, ritim, şan egzersizleri duyarak uyanırdım. Onun faydasını şöyle gördüm: Müziğe başlayacağım noktada Avrupa Korosu’na girdim, arkasından Boğaziçi Caz Korosu’yla dünyayı gezdim. O aşamada çok sesli müziği çok rahat yapmamı sağlayan şey, orada dinlediğim egzersizler oldu. Bütün sınavları hemen, ilk aşamada geçiyordum. Dört sesli müziği duymak çok kolay değildir. Ama ben tık diye duyuyordum, o egzersizleri çok duyduğum için.”
MÜZİK OKUMAMAK…
Mimarlık gibi teknik bir bölüm okumanın müzik hayatına etkisini sorduğumuzda ise şu yanıtı veriyor Ezgi Ayçe: “Müzik okuyan arkadaşların müzik sektörüne ve işleyişe bakışıyla benim bakışım arasında hep fark oldu. Bir kere üniversitede teknik bir bölüm okuduysanız, bütün iş yapım biçiminiz organizasyon şeması gibi planlı, disiplinli, tam anlamıyla hedefe yönelik oluyor. Müzik okusaydım böyle olmazdı diye düşünüyorum. Müzik aşkım bu kadar olmazdı…”
Sonrası hep müzik… Enbe Orkestrası’yla yaptığı ve sözü müziği kendisine ait “Yarım Sevda”, ilk şarkısı. İkincisi sözü müziği Sezen Aksu’ya ait “Ateş Böceği”. Onun da klibi çok ses getirmiş. Üçüncüsü “Derin Yemin”, sözü müziği yine kendisine ait. Dördüncüsü de “Hayırdır”, müziği kendisine, sözleri ise Nehir Kıyıcı ortaklığıyla yazılmış. Ayçe, “‘Hayırdır’ bunlar arasında enerji olarak ve konu olarak beni en çok anlatan şarkı. Güçlü ama eğlenceli bir kadını anlatıyor konu olarak” diye konuşuyor.
PASION TURCA HİKÂYESİ
Son olarak hedeflerini de şu sözlerle anlatıyor: “İyi bir şarkı yazarı olmak istiyorum. Beni bir şarkıcı olarak anabilirler ama onun hemen yanında kendi şarkılarını yazan bir şarkıcı olarak andıklarında ben çok mutlu oluyorum. Daha güzel şarkılar yazıp daha çok kalplere girebilirsem mutlu olacağım. Sadece Türkiye değil, dünya çapında işlerde yer almak için elimden geleni yapacağım.”
“AJDA PEKKAN BİR ANSİKLOPEDİ”
Ezgi Ayçe, müzik kariyeri boyunca başta Ajda Pekkan olmak üzere Sertab Erener ve Nil Karaibrahimgil gibi büyük isimlerle çalışmanın deneyimlerini şöyle anlatıyor: “Ajda Hanım’la dört yıl aktif çalıştım. Hâlâ çalışıyoruz. Diğer isimlerle albüm kaydı, sahne gibi çeşitli yerlerde bir araya geldim. Ajda Hanım’ın ekibinden sahnelerimin çok olduğu dönemlerde zaman zaman ayrıldım. Ama onun dışında benden hiç vazgeçmedi. Ajda Hanım çok sık ekip değiştirir. Normalde birilerini tutmaz ama bizim kimyamız tuttu… Ajda Pekkan büyük bir ansiklopedi. Eğer okumak isterseniz sayfalarını aralıyor. Ama okumak istemezseniz kendini yaşar Ajda Hanım… En çok bana yorumculuğum konusunda katkısı oldu. Bir cümle söyler, bakış açımı değiştirir. Onu izleye izleye şarkıcılığım ilerledi.”