Barış Terkoğlu yazdı: Erdoğan’ın kaybettiği Cumhurbaşkanlığı seçimi

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçen hafta NATO toplantısı için gittiği Brüksel’de Türkiye’nin Mısır’la ilişkilerine ilişkin “İlişkileri normalleştirme konusunda adımlar atıyoruz. İlerleyen günlerde de atacağız” demişti.

Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, Çavuşoğlu’nun çıkışı üzerine AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler örgütüyle ilişkilerine dair “Erdoğan’ın kaybettiği Cumhurbaşkanlığı seçimi” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

“Artık çocuklar bile farkında. Erdoğan yine bir U dönüşü yapıyor. Ağzına geleni söylediği BAE, Suudi Arabistan, İsrail hatta Suriye ile “yeniden başlayalım” diyor. Olsun, diye 15 Temmuz’un ya da Cemal Kaşıkçı’nın kanını unutmaya hazır olduğunu gösteriyor. Kendi davasını sunar gibi, mahkeme dosyalarını kapatıp gönderiyor” diyen Terkoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Muhasebe yapalım mı: Türkiye, Mısır’la neden 13 yıl kaybetti? Yanıtını veren bir tanıklık var. Arafat’tan Talabani’ye Saddam’dan Peres’e, Ortadoğu’ya rengini veren kritik liderlerle görüşen deneyimli gazeteci Nur Batur, biriktirdiği notlarını kitaba dönüştürdü. “Ortadoğu’nun Şahları, Vezirleri, Piyonları” adıyla yayımlanan anılar, Mısır hikâyesinin dört parmaklı Rabia işaretinden ibaret olmadığını anlatıyor.”

Terkoğlu’nun yazısının devamı şöyle:

“ERDOĞAN, MÜSLÜMAN KARDEŞLER

Tarih 1 Şubat 2009…

Arap dünyasında, ABD’nin de desteklediği, Müslüman Kardeşler dalgalarının sesleri duyuluyor. Mısır’da henüz Hüsnü Mübarek iktidarda. Mısır’ın ikinci adamı, Meclis Başkanı Fethi Sorour, Ankara’da. Acaba mesajı neydi? Batur, o günü anlatıyor:

“Kahvelerimizi yudumluyorduk ki birden çok açık konuşmaya başladı. Aynen şöyle dedi: ‘Bakın açıkça söylüyorum. Biz Müslüman Kardeşler’in ne olduğunu biliriz. Erdoğan ve AKP, Müslüman Kardeşler. Bundan eminiz. Çok rahatsızız.”

İşin ilginci, AKP de Mısır’daki duruşunu pek gizlemiyor. Batur, Davos Krizi’nden sonra, bugün Washington Büyükelçisi olan Murat Mercan’la görüşmesinden aktarıyor. Filistin sorununda, Mısır’ın ve Mübarek’in başrolde olduğunu hatırlatan Batur’a, Mercan şöyle yanıt vermiş:

“‘Bakalım Mübarek o koltukta kalacak mı?’ dedi. Çok şaşırdım. O sırada, Arap isyanlarının başlayacağına ilişkin tek bir işaret yoktu.”

Öyle anlaşılıyor ki Ortadoğu’da iktidarları sarsan bahar, AKP için de Müslüman Kardeşler kuşağı yaratma fırsatıydı. Erdoğan da buna hazırlanıyordu. Nitekim oldu. Mısır’da Mübarek, Müslüman Kardeşler’in ve Mısır ordusunun da içinde olduğu geniş bir koalisyonla devrildi.

‘BÜYÜK ABİ’ İSTEMİYORLAR

Peki, yerine ne gelecekti?

6 Ağustos 2011 günü, Nur Batur’un karşısında, Muhammed Mursi vardı. Ona göre, yıllarca ABD’de yaşayan bir profesör olan Mursi, Müslüman Kardeşler’in ılımlı yüzüydü.

Ardından “ikinci adam” Prof. Mahmud Glozlan ile görüştü. “Mısırlıların yaşamlarına müdahale etmeyeceğiz, koalisyona gideceğiz” diyen Glozlan, konu Türkiye’ye gelince şunları söylemişti:

“Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’na hayranım. Allah onları korusun. Ama Türk Anayasası Mısır’da uygulanamaz.”

Öyle anlaşılıyordu ki Mısır’da taşlar yerine oturdukça Müslüman Kardeşler ile AKP arasında da farklılık oluşmaya başlamıştı.

12 Eylül 2011’de, Erdoğan, Kahire’ye giderek gövde gösterisi yapmıştı. Müslüman Kardeşler organizasyonuyla binlerce kişi tarafından karşılanmıştı. Ortadoğu’nun lideri olacağını sanıyordu. Gelgelelim, Batur’a göre, Erdoğan her şeyi yanlış anlamıştı:

“Erdoğan, yükselen dalgayı kullanıp Müslüman Kardeşler’i kontrol edeceğini bile hayal etti. Ancak hesap hatası yaptı. Müslüman Kardeşler ‘Erdoğan’ı seviyordu’ ama ‘Büyük abi’ istemiyordu ki!”

ERDOĞAN ÖRGÜTÜ BÖLDÜ

“Her şeyi bilen” Erdoğan, Arapların işlerine karışınca iş tersine döndü. Mayıs 2012’de Kahire’ye giderek Müslüman Kardeşler yönetimiyle görüşen Batur, tabloyu şöyle özetlemiş:

“Beni en çok şaşırtan değişim, Müslüman Kardeşler liderlerinin Erdoğan’a karşı tepkisi oldu. (…) Bir yıl önce kahraman gibi karşılanan Erdoğan’la örgüt arasında soğuk rüzgârlar esiyordu. Müslüman Kardeşler’in lider kadrosundaki Ebul Futuh, 35 yıl sonra cemaatten kopup cumhurbaşkanlığına aday olmuştu. Ebul Futuh, Tayyip Erdoğan’a yakındı.”

Batur’un anlattığına göre Müslüman Kardeşler, cumhurbaşkanlığına aday göstermeyip karşıtlarını tahrik etmeden bir yol yürümek eğilimindeydi. Ancak Erdoğan bu fikirde değildi. Zengin işadamı Ebul Futuh’u açıkça destekledi. Futuh iktidarıyla, Mısır’dan Türkiye’ye bir Kardeşler düzeni kuracaktı. Sonunda örgütü böldü. Müslüman Kardeşler’in stratejisi de altüst oldu. Bu da örgütün Erdoğan’a tepkisine neden olmuştu.

Batur, Futuh ile de görüşmüş. Kitaptaki röportajı okuyunca Futuh’un yerine Erdoğan’ın konuştuğunu sanıyorsunuz. Bu durum Batur’u da şaşırtmış: “Karşımda Ebu Futuh değil de sanki 2000’li yılların başındaki Erdoğan konuşuyordu.”

ERDOĞAN’IN ADAYI KAYBETTİ

Üstelik Erdoğan’a tepkili olan, yalnızca Müslüman Kardeşler değildi. Atatürk’ü örnek alan laik-modern muhalefet de kızgındı. Batur, bu grubun adayı Ahmet Şerif’le görüşmesini aktarıyor:

Müslüman Kardeşler, Erdoğan’ın adayı Futuh’un çıkışıyla strateji değiştirmek zorunda kalmıştı. Aşağıdan gelen radikalizmin etkisindeki örgütün ilk adayı hapisteki Hayrat el Şatır’dı. Ordudan veto yiyince, ibre Mursi’ye döndü. “Yedek lastik” lakabı üstüne yapışan Mursi, zorunlu olarak seçime girdi, kazandı. Erdoğan’a öfkeli Ahmet Şerif, az farkla ikinci oldu. Erdoğan’ın adayı Futuh ise üçüncü olarak silindi.

Sonrası biliniyor…

“İleri şeriat”a doğru giden Mursi, “kadın öldükten sonra, kocası cesediyle altı saat içinde cinsel ilişki kurabilir” fetvasını onaylayınca kadın örgütleri sokağa çıktı. Günden güne büyüyen olayların sonunda, ordu müdahale etti, Mısır’da yeniden düzen kurdu.

MURSİ, ERDOĞAN’IN KURBANI OLDU

Bütün adaylarla konuşan, miting meydanlarını izleyen, Müslüman Kardeşler’i gözleyen Batur, her şeyin ardından şu analizi yapmış:

“Eğer örgüt cumhurbaşkanlığına aday göstermek zorunda kalmasaydı ordu yine de darbe yapar mıydı? Bilinmez. Ancak Erdoğan’ın seçimlere karışması hem halktaki hem de ordudaki tepkiyi artırdı. Mısır’ı daha erken askeri darbeye sürükledi. Sempatik bir profesör olarak tanıdığım Muhammed Mursi ise Erdoğan’ın hayallerinin kurbanı oldu.”

Mursi, mahkeme salonunda geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybederken Erdoğan, Mısır oyununu sürdürdü. Ancak aradan geçen yıllar onun da yenilgiyi kabul etmesine neden oldu. Rabia işareti yavaş yavaş unutulurken, Türkiye’deki Müslüman Kardeşler ofislerinin kapatıldığı, yayınlarının durdurulduğu haberleri birbirini izledi. “Ey darbeci Sisi” sözleri yerini “Elçimizi gönderiyoruz” adımına bıraktı. Atatürk’ün yoluna sırtını dönen Erdoğan, hem Mısır’da “istenmeyen adam” olarak kaybetti hem Mısır’dan kopararak Türkiye’yi 13 yıl geciktirdi hem de Mısır’da darbeye sebep olarak Müslüman Kardeşler ve Mursi’ye kaybettirdi.

Biliyoruz ki sınırsız yanılgıları, tükenmeyen hataları bitiren tarihten alınan dersler değil. Gerçeğin delinip geçilemeyen duvarı… İnsanlığı, geleceği ile, geçmişin karanlık tuğlalarını ayırt edenler barıştıracak.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir